TTB Kahramanmaraş Koordinasyon biriminde 8-15 Nisan 2023 tarihleri arasında görev yapan İzmir Tabip Odası gönüllüleri Dr. Hülya Çamlıbel, Dr.Nergül Çördük ve Dr.İnci Köseoğlu Kahramanmaraş gözlemlerini raporlayarak Türk Tabipleri Birliği'ne ilettiler.
Hekimlerimiz bu süre içinde 15 Aile sağlığı Merkezi, 4 geçici yerleşim alanı (GYA) ve Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi ziyaretleri yaparak yaklaşık 25 hekim ile görüşme yaptılar ve gözlemlerinin kısa bir özetini paylaştılar.
Deprem Bölgesi Kahramanmaraş’dan İzlenimler
Depremin 2. ayında; sokak aralarında hasarlı binalar ve enkaz kaldırma çalışmaları vardı. Ama hiç birinde iş güvenliği önlemleri ne yazık ki yeterince alınmamıştı. Özellikle sağlık müdürlüğü iş sağlığı ve güvenliği birimi, hasarlı binada bir sağlık memuru ile hizmet veriyordu, o da sanayi bölgesinden gelen enjeksiyonları yapmak şeklindeydi, üstelik devamı olan ASM binasını gezdiğimizde odalarda dolapların devrilmiş olduğunu gördük yani orada bile iş güvenliği önlemleri yoktu.
Şehir, çadır ve konteyner kentlerden oluşan geçici yerleşim alanında yaşamaya çalışıyordu, az hasarlı KYK yurtları bazıları için barınma alanı olmuştu. Sütçü İmam Üniversite kampüsünde çadır kentlerin yanında, küçük gruplar halinde hastane personelinin barındığı çadır kümeleri bulunmaktaydı, yemek ve tuvalet ihtiyaçları hastaneden karşılanıyordu. Çoğunluğu yalnız yaşıyordu; çalışanların aileleri başka kentlerde, kendileri orada. Yine bazı aileler, hasarlı binalarına giremiyor ama oradan da hırsızlık olur endişesi ile ayrılamıyor olmalarından dolayı çareyi evin bahçesine çadır kurmakta bulmuştu. Tabi ki buralarda yaşayanlar, GYA larının olanaklarından da yaralanamıyordu. GYA da psikolog ve sosyal hizmet uzmanları ve Türkiye Psikiyatri Derneği’nin gönüllü psikiyatristlerinden psiko-sosyal destek alabiliyorlardı. Yine bazılarında bulunan revirlerde, başka illerden rotasyonla gelen doktor ve hemşireler hasta bakıyor ve tedavileri için ilaç veriyorlardı. Ciddi bir salgın hastalığa rastlamadık, ancak uyuz vakalarının çok olduğu söylendi. Çünkü, kişisel alanın korunamadığı çadırlarda 9-10 kişilik aileler bir arada barınmaktaydı. Bu da doğal olarak, mahremiyeti ortadan kaldırmakta, kadınlara fazladan yük getirmekteydi. Ortak kullanılan banyo ve tuvaletler hem hijyen hem de güvenlik sorunları getiriyordu.
Bazı az hasarlı binaların onarılmaya başlandığını gördük. Ancak ekonomik gücü olmayanlar, yıkıntılara rağmen evlerine yerleşmeye başlamışlardı, çünkü bölgede en büyük sorun barınma idi. Bir kaç aile bir dairede yaşıyor, eve çıkmak isteyenler ise güvenli yer bulmakta zorlanırken kiraların 2-3 kat arttığı söyleniyor. İlk günlerde sağlıklı kalanların çoğunun şehri terk ettiği söylendi. Çalışanlar ailelerini güvenli yerlerdeki yakınlarının yanına bırakıp geri dönmüşler ve orada önce arama-kurtarma çalışmalarına katılmış ve sonrasında da işyerlerinde çalışmaya başlamışlar. Şehirde nüfusun en fazla 1/3 i kalmış, şimdilerde geri dönüş başlamış, ancak okullar açılmadığı için aileler hala başka şehirlerdeydi, bu süreç daha uzayacak gibi.
Yolda durup arabanın bagajını açtığımızda hemen etrafımız, yardım malzemesi dağıttığımızı düşünen halkla doluyordu. Birçok yerde, su ve yiyecek almak için insanların oluşturduğu kuyrukları gördük. “Çocukların çorapları yok hasta olurlar” dediğimizde aldığımız yanıt, “çoraba kadar ne dertler var” oldu.
Nüfus hem ölümler hem de göç nedeniyle çok azalmıştı.Normalleşmeye geçmeye çalışan halk, az zarar görmüş binalarda işyerlerini açmaya başlamışlardı, yeme-içme yerleri, bazı mağazalar, alış-veriş merkezleri açıktı. Sık sık yağan yağmur ve dolu karşısında, çadırların su alması kaçınılmazdı. Kamu binaları ise açık ve çalışıyordu.
Şehirde çok sayıda dağınık, denetimsiz, altyapı desteği olmayan, küçüklü büyüklü çadır yerleşkeleri dışında iki tane 3-5 bin kişinin barındığı konteyner kent gördük. Kadınlar için iş atölyesi, çocuklar için oyun alanları, alış-veriş merkezleri mevcuttu. Ve sadece oradaki çocukların yüzü gülüyordu.
Biz ziyaretlerimizi, sağlık hizmeti veren yerlere yaptık. Ulaşabildiğimiz hekim, yardımcı sağlık personeli ile görüştük. Hemen hepsi , “biz de depremzedeyiz, ama kimse bizi arayıp, nasılsınız, bir şeye ihtiyacınız var mı diye sormadı” dediler. Buna rağmen hepsinden normalmiş gibi çalışmalarının istendiği, ödemelerin geciktiğini, asıl en önemli sorun olan barınma ve aile bütünlüğünün bozulması konularında da destek bulamadıklarını ifade ettiler. Şanslı olan ve çekirdek aileden kaybı olmayıp, evleri az hasarlı olanlar esnek mesai şeklinde çalışıyorlar ve aileleri ile birlikte kalabiliyorlardı. Evleri hasarlı ve aileleri uzakta olanlar ise esnek çalıştıkları dönemlerde, sağlık kuruluşunda bir odada kalıyorlar ama duş-yemek konusunda sıkıntı yaşıyorlar, sürekli uzun yol gidip-gelmek zorunda kalıyorlardı. Birçoğu da yakın arkadaş ya da akrabaları yanında geçici süre kalmak zorundaydı. Kendilerine konteynır istedikleri halde verilmediğini söyleyenler de vardı. Üstelik konteynır olsa bile kurulacağı yer, alt yapısı gibi sorunlar da bulunuyordu.
Yöneticilerin, esnek mesaiden çıkmalarını ve cumartesi dâhil 08.00-18.00 çalışmalarını istemeleri de ayrı bir konuydu.
Tüm bu koşullarda özveri ile çalışan sağlık personeli, hizmet binası yıkılsa bile bir konteynerda ya da başka bir sağlık kuruluşunda çalışmaya devam ediyor, hiçbir hastayı ayırmadan hepsine bakıyor ve aşılama hizmetleri sunuyorlardı.
Sonuç olarak, dayanışma ve gönüllü çalışmanın değeri, önemi sık sık dile getiriliyordu. Konuştuğumuz herkesin anlatacak çok şeyi vardı, bizi gördüklerine çok mutlu oluyorlardı, yalnız olmadıklarını hissettirmek, az da olsa onlara dokunabilmek bizi de çok mutlu etti. O bölgedeki herkesin ama özellikle de sağlıkçıların, psiko-sosyal desteğe ihtiyaçları olduğunu gözlemledik.
Bölgede yaptığımız görüşmelerden bir hekimin sözleri;
”Benim ASM yıkıldı, hemşire hanımın ailesinde kayıp var, ben de bir hafta sonra başka bir ASM de çalışmaya başladım, ilk günler her şey bir karmaşa şeklindeydi. Saat 09.30 da sağlık müdürlüğünden whatsapp üzerinden ASM niz sağlamsa çalışın, 11.30 da da ASM leri açın mesajları geldi. Hâlbuki hepimiz depremzedeyiz, hiç bize “ siz nasılsınız, ailenizde kayıp var mı, bir şeye ihtiyacınız var mı? diye sorulmadı, üstelik hakkettiğimiz ödemelerde bile gecikmeler oldu. Evimiz az hasarlı olduğu için şanslı sayılırız, ama yakın akraba ve arkadaşlarımızdan kayıplarımız var.”
“Paranın geçmediği günleri yaşadık”dedi hekimler . Ancak artık para geçiyor hem de çok lazım. Çünkü çalışmadıkları zamanlarda kilometrelerce gitmek zorundalar, başka şehirde artmış fiyatlarla kira ödemek ve ailelerini geçindirmek zorundalar. Ancak ödenmeyen teşvikler, esnek mesainin asistan hekimlerde idari izinden sayılmaması gibi nedenlerle hekimler ciddi ekonomik sıkıntı ile yüz yüze kalmaya başlamış.
Görüştüğümüz hekimlerin çoğu sağlıkçılar için aileleri ile birlikte yaşayacak bir prefabrik ya da en azından konteyner kent oluşturulmasını istiyor. Bu şekilde , halen en büyük sorun olan barınma sorunu çözülebilir ise , deprem , kayıplar ve bozulan aile bütünlüğü nedeniyle yaşanan psikososyal sorunların azalacağını düşünüyoruz.
Sütçü İmam Üniversite Hastanesi'nde gözlemimiz:
Hastanede hemen her yerde depremin izlerini görmektesiniz. Acil Servis ve ilk iki katta tüm servisler hizmet veriyor. Diğer katlarda tadilatlar başlamış. Depremden hemen sonra gelen gönüllü ekipler sadece iş yüklerini almamış aynı zamanda psikolojilerinin de toparlamasına çok yardımcı olmuş. Poliklinik hizmetleri ve elektif ameliyatlar yavaş yavaş yapılmaya başlamış. Hala esnek mesai devam ediyor ve görevlendirme ile gelen rotasyonerler de çalışıyor.
Birçok yerde yaşanan barınma sorunu, asistanlar tarafından da en önemli sorun olarak vurgulanırken, ekonomik sıkıntılar yanında bir de öğretimleri devam eden asistan olarak yeni sorunlarla karşı karşıyalar. Vaka sayısı ve çeşitliliğin oldukça azalması, özellikle cerrahi branşlardaki asistanlarda, eğitimlerinde önemli ölçüde yetersizlik yaratacağı endişesi yaratmış. Bu nedenle isteyen asistanların başka şehirlerde üniversite ya da eğitim araştırma hastanesine süresiz geçiş hakkı olmasını istiyorlar.
Bir okul bahçesinde kurulmuş çadırkentte tüm birimleriyle hizmet veren Ankara Büyük Şehir Belediyesi Koordinasyon Merkezi ilaçlama ve teknik hizmetlerle iş sağlığı ve iş güvenliği hizmeti veriliyor. 10 ar günlük rotasyonlarla işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanları geliyor. Yardımları için kendilerine teşekkür ediyoruz.
Bir teşekkür de alanda yardımlaştığımız Türkiye Psikiyatri Derneği gönüllü hekimlerine. Ama en çok tüm kayıplarına, sıkıntılarına rağmen bizi güler yüzle karşılayan Kahramanmaraş halkı, sağlık çalışanları ve meslektaşlarımıza.
Bir haftanın sonunda Kahramanmaraş’tan ayrılırken çözülmeyi bekleyen onca sorunla meslektaşlarımızı bırakıyor olmanın burukluğu olsa da, kimi yaralarına merhem olmuş olmaktan ve yerimize yeni meslektaşlarımızı bırakıyor olmaktan dolayı içimiz biraz rahat ve sorunların çözümünde takipçi olacağımızın sözüyle döndük.