“Kentin Ekolojik Yıkımı ve Talanına Karşı Nöbetteyiz” İzmir'in suyu için nöbet eylemi gerçekleştirildi.

04.06.2022
İzmir Tabip Odası, İzmir Gıda Mühendisleri Odası, ve Çevre Mühendisleri Odası Dünya Çevre Günü etkinlikleri kapsamında Mimarlar Odası İzmir Şubesi önünde “Kentin Ekolojik Yıkımı ve Talanına Karşı Nöbetteyiz!” diyerek İzmir'in suyu için nöbet eylemi gerçekleştirdi.

Nöbet eylemine, İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Uzm. Dr. Ceylan Özkan, Yönetim Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Behiye Munğan, Uzm. Dr. Haldün Öniz, Uzm. Dr. F. Yüce Ayhan ve İzmir Tabip Odası Çevre Komisyonu üyeleri katıldı. 
 
Forumun açılış konuşması Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Helil İnay Kınay, yaptı. Kınay, “Yeraltı sularının yüzde 40 kirlenmemiş ve yarıya yakını azalmış durumda. Akarsuları, su havzaları, ormanlar betonlaşmış durumda. Bizi yönetenler de bunu hızlandırıyor” dedi. 

İzmir Tabip Odası adına Genel Sekreter Uzm. Dr. Ceylan Özkan yaptığı konuşmaya TTB Halk Sağlığı Kolu’nun 22.03.2021 raporunda yer alan bilgilerden söz ederek başladı. “Dünyadaki suların yalnızca %2,5-3 kadarı tatlı sudur ve %1’inden daha azı kullanılabilir niteliktedir. Tatlı suların ise büyük bölümü buzullardadır. Kapitalist sistemin neden olduğu fosil yakıt tüketimi , endüstriyel kirlilik, doğaya kontrolsüz bırakılan kimyasal ve tehlikeli atıklar karbon salınımındaki artışa neden olmakta bu durum da  sıcaklıkları artırmakta, tatlı su depomuz olan buzullar erimekte diğer yandan da mevcut tatlı su kaynakları gitgide kirlenmekte ve tükenmektedir. Her yıl milyonlarca ton plastik atıklar, su kaynaklarını kirletmektedir. Önümüzdeki 30-40 yıl içerisinde, bu atıkların ağırlığının, balıkların ağırlığından daha fazla olacağı öngörülmektedir.Karbonu ve suyu tutacak yeşil alanların ve toprağın yerinde ise asfalt ve beton yapılar mevcuttur. Artan sıcaklıklar, tatlı su kaynaklarında ölümcül patojenlere yol açarak suyu insanların içmesi için tehlikeli hale getirebilir. Her gün 5 yaşın altındaki 700'den fazla çocuk yetersiz su, sanitasyon ve hijyene bağlı ishalden ölmektedir. Diğer yandan iki yılı aşkın zamandan beri sürmekte olan pandemide gördüğümüz gibi ormansızlaşma ve hayvanların üzerinde kurulan tahakküm COVID-19 gibi zoonozların artışına  neden olmaktadır. İklim değişikliği, su kaynaklarının son derece sınırlı olduğu bölgelerdeki su stresini şiddetlendirmektedir ve bu da su için artan rekabete, hatta çatışmalara yol açmaktadır. Suyun özelleştirilmesi ve ticarileştirilmesi tüm canlılar için en temel hak olan sağlıklı suya ulaşımda eşitsizliği körüklemektedir. BM’nin 2018’de yayımladığı raporunda; su kıtlığından ve kirliliğinden en fazla yoksullar, kadınlar ve çocukların etkilendiği ve yaşam mücadelesinde geride kaldıkları belirtilmiştir.” Daha sonra ülkelerin kişi başına düşen kullanılabilir su miktarına göre yapılan sınıflandırmaya ve ülkemizdeki duruma değinerek; “Tüm canlılar için en temel yaşam kaynağı  olan su varlığına göre ülkeler sınıflandırıldığında; yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı 1.000 m3'ten az olan ülkeler "su fakiri", 2.000 m3'den az olan ülkeler "su azlığı", 8.000 - 10.000 m3'ten fazla olan ülkeler ise "su zengini" olarak kabul edilmektedir. Ülkemiz yetersiz su kaynakları nedeniyle “su azlığı” çeken ülkeler grubunun içindedir. 2021 yılı verilerine göre kişi başına yıllık tüketilebilir su potansiyelimiz yaklaşık 1.500 metreküp.Küresel iklim krizini de göz önüne alarak yapılan, geleceğe dönük tahminlerde ise 2030 yılında, kişi başına yıllık tüketilebilir su potansiyelimizin 1000 m3 civarına düşeceği ve “su fakiri” ülkeler sınıfında yer alacağımız ortaya konmaktadır. Buna karşın, ülkemizin zaten yetersiz olan içme suyu kaynakları gerektiği gibi korunmamakta; madenciliğe, endüstrileşmeye ve çarpık kentleşmeye feda edilmektedir. Çok sayıda bölgemizde içme suyu havzalarının üzerinde maden ruhsatları verilmiş, endüstriyel tesislerin kurulmasına göz yumulmuş, hatta içme suyu havzaları imara bile açılmıştır. Ülkemizde yaşayan her bireyin güvenilir ve temiz suya kolay ve parasız ulaşım hakkı olmalıdır. “dedi. Dr. Ceylan Özkan ; “Su kaynaklarının bütün canlılar için korunması, insanların güvenli ve parasız suya erişimi; ancak küresel çapta bir “su hakkı mücadelesi” ile mümkün olabilecektir. Tüm dünyada su savaşçılarının annesi olarak tanınan ve  örgütlediği eylemlerle, hazırladığı raporlarla su hakkının önde gelen savunucularından biri olarak dünya halklarına umut saçan Kanadalı yazar ve aktivist ,Maude Barlow’un dediği gibi; “Su ticareti aslında su hakkının ticareti anlamına geliyor.”“Asıl mesele, suya kimin erişip kimin erişemeyeceğine kimin karar vereceği” dir. Bizler de İzmir Tabip Odası olarak, önceden olduğu gibi bundan sonra da İzmir’deki tüm çevre örgütleriyle birlikte su hakkı mücadelemizi sürdüreceğiz.” diyerek konuşmasını tamamladı.

İzmir Tabip Odası Çevre Komisyonundan Tuğrul Şahbaz ise yer üstü kaynaklarının ciddi anlamda azaldığını söyledi. Şahbaz, “Biz genellikle yeraltına odaklandıkça suyumuz aşağıya iniyor. Su kaynaklarının isteyenin istediği yerden çıkarması söz konusu. Bu denetim konusunu yerel yönetimler ciddiye almalı” dedi.

Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ahmet Soysal, Halk sağlığı Uzmanı Ali Osman Karababa, Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Uğur Toprak söz alarak görüşlerini paylaştı. 

Son olarak söz alan İzmir Tabip Odası Avukatı Mithat Kara, Efemçukuru sürecinden bahsederek, “Siyasetin ve sermayenin yargı üzerindeki etkisini göstermesi açısından bir örnek Efemçukuru. Bizler mücadelemizi artırarak sürdürmeliyiz” dedi.
Bu haber 301 kez okunmuştur.