Özel sağlık kuruluşlarında çalışan (özel hastane, tıp merkezi) meslektaşlarımızın şirket kurarak veya vergi kaydı açarak çalışmasının önünü açan düzenleme 2015 yılında her türlü itirazımıza rağmen yürürlüğe girmiştir.
Bu düzenleme sonrası, özel sağlık kuruluşlarında çalışan meslektaşlarımız, şirket kurmaya veya vergi kaydı açarak aldığı ücret karşılığında fatura kesmeye zorlanmıştır. Özel sağlık sektörüne vergi ve sigorta kıyağı olarak değerlendirilen bu düzenlemenin külfeti hekimlere kalmıştır.
Geçtiğimiz hafta içinde ise bir torba yasa içinde, hekimlerin çalışma biçimi ve vergilendirilmeleri konusunda düzenlemeler içeren bir metin, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edilmiştir.
Hekimlerin çalışma biçimlerini ve vergilendirilme koşullarını doğrudan ilgilendiren değişiklik önerisi şu şekildedir.
“Madde 2 - 193 Sayılı Kanun’un 66 ncı maddesinin ikinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.
….
6. 5510 Sayılı Kanunun Ek 10 uncu maddesi uyarınca anılan Kanunun (5510) 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında; sigortalı sayılan hekimler ile tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olan kişiler;
Bu işleri dolayısıyla serbest meslek erbabı sayılırlar.”
Kanun gerekçesinde, düzenlemenin amacı, özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin gelirlerinin “ücret olarak mı serbest meslek kazancı olarak mı” değerlendirileceği konusundaki tereddütlerin giderilmesi olarak açıklanmaktadır. Özünde böyle bir tereddüt oluşturmasını gerektirecek herhangi bir gerekçe yokken bu tereddütün ortaya çıkmasına neden olan bizzat kaotik düzenlemelerin önünü açan siyasi iktidarın kendisidir.
Özel sağlık sektörünü elinde tutan sermaye gruplarının baskısı ile gündeme getirilen bu düzenlemenin, özel sağlık sektörünü vergi ve sigorta primi ödeme yükümlülüğünden kurtarmak amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır.
Hekimlerin gelirlerinin ücret olarak belirlenmesi ile, genel olarak hekimlerin iş güvencesi koşullarından yararlanması sağlanmakta, vergi ve sigorta primi ödeme yükümlülüğü işverene ait olmaktadır. Hekimlerin gelirlerinin serbest meslek kazancı olarak değerlendirilmesi ise iş güvencesi bağlamında birçok belirsizliği beraberinde getirmekte, vergi ve sigorta primi ödeme yükümlülüğü hekimlere kalmaktadır.
Özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimler, işverenin talimatı ile işverene ait iş yerinde, işverenin belirlediği kurallara göre çalışan olmasına ve hukuk tekniği açısından irdelendiğinde “bağımlı çalışan” olmasına rağmen bu düzenleme ile ücretlendirme açısından “serbest meslek erbabı” olarak tanımlanmıştır.
Bu düzenlemenin amacı vergisel konularda çıkan tereddütlerin giderilmesi olarak açıklansa da gerçek amacın, vergi yükümlülükleri ve sigorta primleri açısından özel sağlık sektörüne ayrıcalıklar tanımak olduğu açıktır.
Özel sağlık sektörü alanında faaliyet gösteren sermaye gruplarına ayrıcalıklar tanınmasından ibaret bu düzenlemenin kabulü mümkün değildir.
Hekimler her geçen gün iş güvencesinden yoksun çalışma koşullarında çalışmaya zorlanmaktadır. Bir tarafta kamu sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin yaşadıkları sorunlar devam ederken diğer tarafta özel sağlık sektöründe çalışan hekimlerin iş güvencesi ve ücret garantisi olmayan koşullarda çalışmaya zorlanması, sağlıkta dönüşüm projesinin en önemli sonuçlarından birisidir.
Hekim emeğinin her ortamda değersizleştirilmesini amaçlayan siyasi iktidar, hekim emeğini özelde veya kamuda dilediği gibi kullanmayı amaçlamaktadır.
Yürürlükteki mevzuat açısından hekimlerin özel sağlık kuruluşlarında sigortalı (bağımlı / 4-a) çalışmalarının önünde yasal bir engel yoktur. Hekimler, serbest meslek faturası düzenlemeye veya şirket kurmaya zorlanamaz. Serbest meslek faturası düzenlemek veya şirket hekimin isteğine bağlıdır.
Bir tarafın bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme İş Kanunu uyarınca iş sözleşmesidir. Bu ilişkiye tarafların verdiği isim veya farklı anlamlandırmalarının önemi olmaksızın çalışan konumunda bulunan hekim İş Kanunun tanıdığı bütün haklardan yararlanır.
Özel sağlık kuruluşları, çalışanları olan hekimlere şirket kurdurarak kendilerine hizmet faturası kesmelerini ve ücretlerini bu fatura karşılığında ödemeyi istemekte, çalışanları buna göre yönlendirmektedir. İş alanındaki daralmanın da etkisiyle pek çok hekim, esasen bordro karşılığında ücretli olarak çalışması gerekirken, şirket kurup asıl işverene hizmet satarmış gibi konumlandırılmıştır. İş ilişkisinin taşeronluk gibi sunulmasıyla, çalışanların işçilik haklarından yoksun kalması, işverenin de İş Hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulması amaçlanmaktadır. Hastane işletmecisi ile çalışan hekim arasındaki işçi işveren ilişkisini perdelemeye çalışan bu uygulama hukuka aykırıdır. Taraflar arasındaki çalışma ilişkisinin gerçek boyutu kanıtlanarak işçinin haklarını alması mümkün olduğu gibi işverenin de bu sebeple idari para cezasıyla cezalandırılması gereklidir.
Özel sağlık kuruluşlarında ücret karşılığı çalışan hekimler taşeron gibi değerlendirilemez ve şirket kurmaya zorlanamazlar, yapılan düzenlemede de böyle bir zorunluluk yoktur.
İş hukukunun temel prensiplerini ve iş hukukunun kamusal bakış açısını yok sayan, hekimler aleyhine negatif ayrımcılık içeren bu düzenlemeye karşı her türlü hukuki ve mesleki mücadeleye devam edeceğiz.
Bu çerçevede, özel sağlık kuruluşlarında çalışmaya başlayacak meslektaşlarımızın, işverenle sözleşme imzalamadan önce sözleşmenin iş güvencesi koşullarını taşıyıp taşımadığı konusunda Odamız Hukuk Bürosundan görüş almasını öneriyoruz.
İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu