Özel Sağlık Kuruluşları Hekimlerinin Hakları Piyasalaşmanın İnsafına Bırakılamaz!

16.09.2021

Ülkemizde 2003 yılından itibaren uygulamaya giren sağlıkta dönüşüm programı özel sağlık sektörü yatırımlarını teşvik edici politikalar içermektedir. Bu politikalara paralel olarak özel sağlık sektörünün sağlık hizmetlerindeki payı giderek artmaktadır. Sermaye kesimi sağlık sektörüne büyük ilgi göstermiş,  2002 yılında 270 olan özel hastane sayısı 2018 yılında 577’e yükselmiştir.  Bu sayı Türkiye’deki toplam hastane sayısının %37,6’sıdır. Ülkemizdeki toplam 153.000 hekimden %29.4’u özel sağlık sektörde çalışmaktadır. Sayıları her geçen gün artan tıp fakültelerinden eğitimini tamamlayan binlerce yeni mezun hekim ve genç uzman piyasalaştırılmış sağlık sisteminin dayatmaları ile ucuz iş gücü olarak bu sektörde istihdam edilmektedirler.

Özel sağlık sektöründe çalışan hekimler mesleklerini yürütürken yoğun iş yükü, uzayan çalışma süreleri, iş, istihdam, gelir ve sosyal güvencesizlik ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Buna bağlı olarak hekimlerin stres, depresyon, tükenmişlik düzeyleri, olumsuz yaşam ve beslenme koşullarına bağlı sağlık sorunları ile karşılaşma riskleri artmaktadır.  Tabip odamız sözleşmelerde meslektaşlarımıza hukuki destek verebilmektedir. Sözleşmelerin ne yazık ki çoğu işverenin dayatmasıyla imzalanmakta, hekimlerin incelemesine, meslek örgütüne danışarak özellikle iş yasasına aykırı hükümlerin çıkartılmasına izin verilmemektedir.  Önümüzdeki süreçte bu sözleşmelerde mutlaka tabip odası onayının bulunması konusunda girişimlerimiz sürecektir.  

Pandemi sürecinde Özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin, önceden de var olan sorunları daha da artış gösterdi. Türkiye’de özel sağlık sektöründe çalışan hekimlerin çalışma koşulları, ekonomik ve sosyal durumlarının saptanması, sorunlar için çözüm önerilerinin geliştirilebilmesi için veri sağlanması amacıyla İzmir Tabip Odası özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimler komisyonunun gerçekleştirdiği anket çarpıcı sonuçlar verdi.

 
Pandeminin başlangıcında birçok özel sağlık kuruluşu, hasta sayılarında düşme ve ciro kaybını ileri sürülerek sağlık çalışanlarını ya  ücretsiz izne çıkarılmış ya da daha düşük ücretlerle çalıştırmıştır. İlerleyen süreçte birçok özel sağlık kuruluşu Covid-19 dışı elektif vakalara öncelik vermiştir. Pandemi nedeniyle kamu hastanelerinden sağlık hizmetine ulaşamayan ya da tedirginlik yaşayan hastalar özel sağlık kuruluşlarına yönelmiş, bu kuruluşlarda çalışan sağlık çalışanlarının iş yükü belirgin artış göstermiştir. 4857 Sayılı İş Kanunu’na göre çalışma süresi haftada en çok kırk beş saattir. Ankete katılanların %19 u 55 saatin %46 sı 45 saatin üzerinde çalıştığını ifade etmiştir. Çalışma süresi, çalışanın sağlığıyla ve bu anlamda fiziksel ve ruhsal bütünlüğü ile doğrudan bağlantılıdır. Uzun çalışma saatleri ve yetersiz dinlenme sürelerinin yüksek hata ve kaza oranı, stres ve yorgunluk, kısa ve uzun dönemli sağlık sorunları gibi olumsuz sonuçlar doğurduğu bilinmektedir. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2021 yılında 194 ülkeden elde edilen verilerin değerlendirildiği bir araştırmasında, haftada 55 saat ve üzeri çalışanların haftada 35-40 saat çalışanlara göre kalp krizi riskinin % 35, iskemik kalp hastalıkları riskinin % 17 daha fazla olduğu gösterilmiştir. Özel sektörde de çalışma saatleri iş yasası çerçevesinde denetlenmelidir. Ankete katılanların %19 u COVİD 19 enfeksiyonu geçirdi. 

Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işyerlerinde çalışılıp çalışılmayacağı iş sözleşmeleri ile kararlaştırılır. Sözleşmelerin ne yazık ki çoğu işverenin dayatmasıyla imzalanmakta, hekimlerin incelemesine, meslek örgütüne danışarak özellikle iş yasasına aykırı hükümlerin çıkartılmasına izin verilmemektedir.  Sözleşmelerde hüküm bulunmaması halinde çalışanın onayı gerekmesine rağmen, özel sağlık sektöründe hekimler ulusal bayram ve resmi tatillerde doğrudan veya dolaylı olarak çalışmaya zorlanmaktadır Özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin nerdeyse haftanın yedi gününde, gece gündüz ya da hafta sonu, resmi tatil demeden sürekli çalışmaya zorlandıkları görülmektedir. Ankete katılanların 47’si resmi tatillerde tam zamanlı, % 21 i ise kısmi çalıştığını belirtmiştir. Hekimlerin % 47’si 1 Mayıs’ta bile çalışmaktadır. Resmi tatillerde kamudaki gibi izin kullanılmalıdır. SGK resmi tatil günlerinde provizyon verme uygulamasından vazgeçmelidir.

Hekimler artan iş yüküyle mücadele ederken en temel sosyal haklarını kullanamamakta adeta tükenmektedirler. Ankete katılan hekimlerin% 38’i son iki yıl içerisinde toplamda 10 günden az, % 41’i 11-20 gün, izin kullanabilmiştir. Bu kadar az izin kullanımında izinlerde gelirinin kesilmesi ve her işyeri değişiminde izin hakkının sıfırlanması önemli bir rol oynamaktadır. 

Gün içinde ara vermeksizin hasta bakmaya zorlanmak, randevularda dinlenme aralarının göz önüne alınmaması özel sağlık kuruluşunun karlılığını artırırken hekimleri tüketmektedir. Ankete katılanların sadece % 35’i günlük mesailerinde yemek ve dinlenme aralarının bulunduğunu belirtmişlerdir.  % 39’u yemek aralarının olduğunu ama dinlenme aralarının olmadığını, % 24’ü ise yemek ve dinlenme aralarının olmadığını  ifade etmişlerdir. Neredeyse tuvalet ihtiyacının bile mesai dışı saatlerde giderilmesinin isteneceği bir ortam yaratılmıştır. Oysa özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlere ve sağlık çalışanlarına  tabi oldukları İş yasasında belirlendiği gibi yemek ve dinlenme molalarının verilmesi gerekmektedir.

Son dönemde iş yasasının getireceği yükümlülüklerden kaçınmak ve mali açıdan bazı avantajlar elde etmek adına işverenler özel hastanelerde çalışan hekimleri çalışan statüsünden çıkarılıp, şirket kurmaya zorlamaktadır. Özel sağlık sektöründe hekim istihdamı, işletme açısından en karlı sözleşmelerle sağlanmaya çalışılmakta, hekimlerden, iş ve ücret güvencelerini ortadan kaldıran hizmet alım sözleşmeleri (4B) ile çalışmaları talep edilmektedir. Sözleşmeler, iş kanunlarına tabi olarak çalışan işçi (4A’lı), serbest meslek makbuzu ya da şirket faturası karşılığında hizmet alımı şeklinde 4B’li olarak yapılabilmektedir. 4B çalışma biçiminde hekim, işçi-çalışan olarak hizmet sunmasına rağmen, çalışmaya ilişkin sözleşme iş sözleşmesi olmayıp hizmet alım sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Bu durumda çalışanın iş ve ücret güvencesi ortadan kalkmakta ve işine son verilmesi durumunda kıdem tazminatı ve diğer haklarından feragat etmektedir. Çalışma sürelerine ilişkin haklardan yararlanamamaktadır. Hastalık hallerinde hastalık izni kullanamamaktadır. 

Kadın çalışanlar anne olmakla ilgili izin hakkından feragat etmektedir. İş kazası ve meslek hastalığı sonucu herhangi bir yasal tazminat talep hakkı olmayacaktır. Hukuki süreçler iş hukuku ve iş mahkemelerinde değil, ticaret hukuku ve ticaret mahkemelerinde işleyecektir.

Bütün bu uzamış mesailerde izin bile kullanmadan sürdürülen sağlık hizmetine karşın hekimler emeklerinin karşılığını alamamaktadırlar. Güvencesiz çalışma koşullarında her geçen gün reel ücret kaybı yaşandığı anket sonuçlarına da yansımıştır.  Özelde çalışmaya başladığınızdan beri geliriniz nasıl değişti diye sorduğumuzda ise; Hekimlerin % 54’ü çalıştığı kurumdaki aylık kazancının yaşamı için yetersiz olduğunu belirtti Döviz cinsinden kazanç değişimi sorgulandığında katılımcıların % 45’i 2 kat civarında azaldığını, % 27’si en az 5 kat ve üzeri azalma olduğunu, % 16’sı en az 10 kat azalma olduğunu belirtmiştir. Sağlık kuruluşlarının yaşadığı finansal sorunlar ya da ekonomik krizin faturası hekimlere çıkartılamaz. Bu alanda sendikalaşmanın yaygınlaşmasının önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.   

Bu olumsuz artan iş yüküne karşın, azalan gelir hekimlerin motivasyonunu düşürmekte, bedensel ve ruhsal sağlıklarını olumsuz etkilemektedir. Ankete katılanların % 53’ü şu anki çalışma koşullarından memnun olmadığını belirtmiştir. % 61’i sosyal hayatlarının giderek kötüleştiğini,  % 70’i ciro baskısı yaşadığını, % 61’i iş güvencesi kaygısı taşıdığını belirtmiştir. Bu olumsuz çalışma koşulları, kaygı ve mutsuzluklar hekimlerin sık iş değiştirmesine yol açmaktadır. Çoğu zaman tüm haklarından vazgeçerek yapılan bu iş değiştirmelerde hekimler ciddi hak kayıpları yaşayabilmektedir. Ankete katılan hekimlerin şu anda çalıştıkları kurumlardaki çalışma sürelerine bakıldığında % 30’u 1 yıldan az zamandır çalıştığını, % 18’i 1-2 yıldır çalıştığını belirtmiştir. Bu veri hekimlerin İzmir’de sık kurum değiştirmek zorunda kaldığını, yani çalışma koşullarının iyi olmadığını ve hekimlerin sürekli bir arayış içinde olduğunu düşündürmektedir. Katılımcıların % 81’i değişen dönemlerde ve düzeylerde tükenmişlik hissi yaşadığını belirtmiş olup % 19’u sürekli bir tükenmişlik içerisinde olduğunu belirtmiştir. % 45’I ruh sağlığının tedavi gerektirecek düzeyde kötü olduğunu belirtmiştir. 

Bu sonuçlarla sağlıkta dönüşüm programının hekimlere artan emek sömürüsü, dışında bir şey sunmadığını söyleyebiliriz. Ankete katılan hekimlerin % 81’i Sağlıkta Dönüşüm Programının (SPD) hekimleri emek, gelir ve iş güvencesi açısından olumsuz etkilediğini ifade etmiştir. 

Sonuç olarak anketimiz özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının durumunu ortaya koymaktadır. Hekimler açısından özel sağlık sektöründe çalışmak, giderek artan güçlükler barındırmakta,  uzayan çalışma süreleri, iş, istihdam, gelir güvencesizliği ve sosyal güvencesizlikle ve sağlık riskleriyle karşı karşıya kalan hekimler mesleklerini yerine getirmekte zorlanmaktadırlar. İzmir Tabip Odası olarak özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekim arkadaşlarımızın haklarına sahip çıkma ve sorunlarının çözümü için dayanışma içerisinde olacağımızı ve birlikte mücadelemizin süreceğini bir kez daha belirtiyoruz.

İZMİR TABİP ODASI
İZMİR TABİP ODASI ÖZEL SAĞLIK KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN HEKİM KOMİSYONU

Bu haber 337 kez okunmuştur.