İzmir Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Çalışma Grubu 30 Ekim İzmir Depremi ile ilgili olarak Birinci Ay Raporunu yayınladı.
Tarih 30 Ekim 2020
Saat 14.51
İzmir şiddetle sallamaya başladı. 15-20 saniye kadar süren sarsıntı sonrası kimileri için hayat sonsuza kadar durdu. Kimileri kısa süren bir şaşkınlığın ardından kendini evin dışına atma telaşındayken, kimileri kendini olduğu yerde hareketsiz kalıp ne yapacağına karar verememe noktasında buldu.
Kentin göreceli dar bir alanında yıkılan binaların verdiği dehşet ve acıyla birlikte dayanışma hemen devreye girdi ve olaydan sağ kurtulanlar yıkılan binalarda kurtarma çabalarına girişti.
Deprem Ege Denizi’nde Sisam adası açıklarında (Seferihisar’dan yaklaşık 17 Km. uzaklıkta), yaklaşık 16.5 Km. derinlikte gerçekleşmişti. Büyüklüğü AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) tarafından 6.6, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından 6.9, Birleşik Devletler Yer Bilim Araştırmaları Kurumu (USGS) tarafından ise 7.0 olarak açıkladı.
6.9, Birleşik Devletler Yer Bilim Araştırmaları Kurumu (USGS) tarafından ise 7.0 olarak açıkladı.
Şekil 1. İzmir ve çevresindeki kırılma hatları (MTA Diri Fay Haritası)
İzmir ve çevresi jeolojik yapısı nedeniyle barındırdığı çok sayıda kırılma hattı nedeniyle (Şekil 1) depremlere yabancı değildir. Yaşadığımız deprem, 1900 yılı başından bu yana kaydedilebilen ve büyüklüğü 6 ve üzeri olan depremlerin sonuncusudur; 19 Ocak 1909’da 6 büyüklüğünde Foça Depremi, 31 Mart 1928’de 6.5 büyüklüğünde Torbalı Depremi, 22 Eylül 1939’da 6.6 büyüklüğünde Dikili Depremi, 23 Temmuz 1949’da 6.6 büyüklüğünde Karaburun Depremi, 16 Temmuz 1955’de 6.8 büyüklüğünde Söke-Balat Depremi, 6 Kasım 1992’de 6 büyüklüğünde Seferihisar Depremi ve 12 Haziran 2017’de ise 6.2 büyüklüğünde Karaburun Depremi...
İzmir İli sınırları içinde yaşanan bunca depreme bakıldığında normal koşullarda afetlere hazırlıklı olmamız, yıkılan ya da ciddi hasar gören binaların olmaması, ölü sayılarından bahsetmememiz gerekirdi. Ancak öyle olmamış depremde ağırlıklı olarak Bayraklı bölgesinde ciddi yıkım ve kayıp yaşanmıştır.
Depremden en çok etkilenen bölgenin toprak yapısı yapılaşma süreci aslında yıkımın ipuçlarını vermekte ve gerçek fotoğrafı göstermektedir. Deprem Bornova Çayı ve sel suları tarafından taşınan alüvyonların oluşturduğu, depremde sıvılaşma denilen olayın gerçekleşmesine uygun zemine yapılmış, özellikle de uygun malzemelerin kullanılmadığı binalara zarar verdi. 1960’lı yıllarda başlayan yüksek konut yapma, yüksek getiri elde etme modası Bornova ovasının hızla yapılaşmasına, tarım alanlarının ve narenciye bahçelerinin bu modaya kurban edilmesine neden oldu. Bu sürece planlama sorunları ve denetim eksikliği de eklenince fotoğraf karesi tamamlanmış olmaktadır.
Depremin bilançosunu şöyle özetleyebiliriz:
Ölen sayısı: 118
Yaralı sayısı: 1035
Yıkılan bina sayısı: 19
Ağır hasarlı, acil yıkılacak bina sayısı: 506 (4.239 bağımsız bölüm)
Orta hasarlı bina sayısı: 511 (6.929 bağımsız bölüm)
Az hasarlı bina sayısı: 5.119 (55.235 bağımsız bölüm)
Deprem afet sınıflandırmasında doğal olanlar grubunda yer almaktadır. Depremin oluşumu engellenemez, ancak oluşabilecek yıkımlar ve bunlara bağlı kayıplar, ancak afetlere hazırlıklı olarak önlenebilir. Yerleşim yerleri olası afetler öngörülerek, yapılan bilimsel değerlendirmelerin ışığında planlanırsa, binalar bilimsel verilerin gösterdiği standartlarda rant ve politik çıkarlar göz ardı edilerek ama toplumsal çıkarlar göz önünde bulundurularak yapılırsa depremden etkilenme olasılığı en aza indirilebilir.
BARINMA KOŞULLARI
Depremin ardından İzmir Tabip Odası gönüllüleri etkilenen bölgeleri ve tüm geçici yerleşim alanlarını düzenli olarak ziyaret ederek durum değerlendirmesi yapmışlardır. Hali hazırda kentte çadır geçici yerleşim alanlarının tümü kaldırılmış, yerine konteyner barınma alanları kurulmuştur. Depremin birinci ayı dolmadan, kentte kurulmuş olan çadır geçici yerleşim alanlarının kaldırılıp yerine konteyner alanlarının kurulması çok sevindiricidir.
Raporda bu bölümde çadır geçici yerleşim alanlarında gözlemlenen sorunlar ele alınmıştır. Gözlemlerimizden çıkardığımız dersler, kent olarak gelecekteki olası olağandışı durumlara hazırlığımızı geliştirmemiz açısından yol gösterici olacaktır.
Çadır yerleşim alanlarında gözlenen özellikler aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Çadır geçici yerleşim alanlarının yönetimi | Geçici yerleşim alanlarının önemli bir kısmında AFAD ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin ayrı koordinasyon birimleri kurulmuş ve birbirinden bağımsız hizmet sunmuşlardır. Diğer yandan pek çok çadır yerleşim alanında il dışından AFAD görevlendirmesi ile gelen ekipler görev tanımlarının ne olduğunu bilememiş ve kendilerine gerçekten gereksinim olup olmadığını sorgulamıştır. |
Çadır yerleşimi | Tüm geçici yerleşim alanlarında çadırlar birbirine çok yakın kurulmuştur. Çadırlar tek sıra halinde kurulmadığından arka sıradaki çadırlara erişim sıkıntı yaratmıştır. Oysa çadırların arasında 8 metre, çadır-yol mesafesi 2 metre, yol genişliği 10 metre olacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Çoğu yerleşim alanlarının eğimi su drenajına uygun değildir. Bu süreçte yoğun yağış olmaması su baskınlarının yaşanmaması açısından şans olmuştur. |
Güvenlik ve korunma önlemleri | Geçici yerleşim alanlarında bir kaç küçük hırsızlık olayı dışında şiddet olayı gözlemi ve bildirimi olmaması iyi bir güvenlik sağlandığının işaretidir. Simyrna Deve Güreşi alanı dahil pek çok çadır yerleşim alanında aydınlatma yetersiz kalmıştır. Ayrıca yangın önlemlerinin yetersiz olduğu, çok sayıda elektrik kablosunun ağaç dallarına, çadır direklerine asılı halde durduğu ve açıkta bidonlar içinde ısınma amaçlı ateş yakıldığı gözlemlenmiştir. Diğer yandan COVİD-19 bulaşının önlenmesi için alan girişlerinde düzenli HES kodu kontrolü ve ateş ölçümü ve semptom sorgusu yapılmaması ve ziyaretçilerin kaydedilmemesi dikkat çekmiştir. |
Yaşayanlar arasında riskli grupların tespiti | Geçici yerleşim alanlarında, kısmen konaklayanların hareketliliğine ve sık yer değiştirmelerine de bağlı olarak, nüfus dağılımı ve riskli grupların tesbiti yapılamamıştır. Yalnız kadınlar, gebeler, yalnız çocuklar, tek kalmış aile reisleri, kronik hastalığı ve/veya özel ilaç/tıbbi cihaz gereksinimi olanlar, engelliler, yalnız yaşlılar gibi risk gruplarının mutlaka saptanması gerekir. |
Okul çağı çocukların eğitim olanaklarına erişimi | Okul çağında çocuk olan geçici yerleşim alanlarında EBA çadırı kurulması, çocukların eğitimlerinin kesintiye uğramaması açısından çok olumludur. |
Insani tüketim amaçlı su temini | Içme suyunun şişelenmiş sularla, kullanma suyunun şebekeye bağlantı kurularak sağlanması olumludur. |
Gıda ve beslenme | COVİD-19 bulaşının azaltılması ve gıda güvenliği yönünden gıdaların hazır paketli halde sunulmuş olması, bebek ve çocukların glutensiz gıda vb. özel gereksinimlerinin karşılanabilmesi sevindiricidir. |
Tuvalet ve banyo olanakları | Tüm geçici yerleşim alanlarında yeterli sayıda ve kadınlar için iki katı sayıda olacak tuvalet kurulması, yeterli sayıda banyonun yanı sıra çamaşır yıkama olanakları olması olumludur. Diğer yandan tuvaletler engelli girişine uygun şekilde kurulmamış olması engelli yurttaşlar için sıkıntı yaratmıştır. |
Isınma gereksinimlerinin karşılanması | LPG radyan sobalar ile ısınma sağlanması olabilecek en iyi uygulamadır. Bir çok çadır yerleşim alanında çadır zeminleri farklı şekillerde kurulmuş, kiminde çadır içi zemini paletlerle yükseltilmiş ve düzleştirilmiş, kiminde ısı izolasyonuna izin vermeyecek şekilde doğrudan zemine plastik örtü serilmiştir. |
COVİD-19’dan korunma | Alanda yeterli maske dağıtımı olması, yemek ve yardım dağıtımlarında kısmen de olsa mesafe korunmasına dikkat edilmesi, dezenfeksiyon ekiplerinin vardiya sistemiyle sürekli alanda çalışmaları olumludur. Ancak konaklayanların maske kullanımının uygunsuz olduğu ve fiziksel mesafeyi koruyamamaları bir sorundur. |
COVİD-19 (+) olgu ve temaslıların takibi ve izolasyonu | İlk günlerdeki aksaklıkların ardından COVİD-19 (+) olgular yurtlarda barındırılmış, alanda test alınanlar sonuç gelene dek çadırda izole edilmiş, bazı alanlarda temaslılar için ayrı duş-tuvalet sağlanmıştır. |
Sağlık hizmeti sunumu | AFAD’ın kurduğu geçici yerleşim alanlarından beşinde sağlık hizmet çadırı, UMKE ve 112 ekipleri sadece ayaktan poliklinik hizmeti verilmiştir. Gereksinim olanlara bağış ilaçlar dağıtılmıştır. 12 yerleşim alanında sağlık hizmeti sunulmamıştır. |
İlaç / tıbbi malzeme | Sorun saptanmamıştır. |
Psikososyal hizmetler | Psikososyal hizmet konusunda çok başlılık dikkat çekmiştir. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı manevi destek ekipleri ve Belediyelerin ekiplerinin varlığıyla koordinasyonsuz bir hizmet yığılımı dikkat çekmiştir. |
Nüfus ve sağlık kayıt sistemleri | Sağlık durumu ve nüfus dağılımı kayıtları tutulamamıştır. Alanlarda çok sayıda kurumun psikososyal destek / manevi destek ekipleri olsa da çocuk sayısının bilinmemesi ve psikososyal hizmet gereksinimi olanların kaydının tutulmaması ve takibe alınmaması önemli bir eksiktir. |
Çadır yerleşim alanlarında kalanların önemli bölümü evinde hasar olmamakla birlikte korku nedeniyle, sık sık yer değiştirenlerden ya da geçici zamanlarda yerleşim alanında kalanlardan oluşmuştur. Nitekim İzmir Büyükşehir Belediyesi Toplum Sağlığı Daire Başkanlığı’nın çadır yerleşim alanlarında yaptığı bir çalışmada, çadır yerleşim yerlerinde kalan hanelerden % 19,4’ü (76 hane) evi hasarsız durumda olan ve korku dolayısıyla evlerine dönemeyen, %19,9’u (78 hane) evi az hasarlı, %27,4’ü (107 hane) orta hasarlı durumda, %16,9’u (66 hane) ağır hasarlı %16,4 (64 hane) konutu yıkılmış kişilerden oluşmaktadır.
Diğer yandan hafif ya da orta hasarlı olup sakinlerinin çoğunun ayrıldığı binalarda evini ve işini kaybetmiş olan apartman görevlileri ile mülteciler ve kentin yoksul semtlerinde zaten yoksulluk içinde yaşamakta olan aileler de çadır yerleşim alanlarında kalmıştır. Yeni kurulan konteyner yerleşim alanlarına muhtarlardan ve İl Çevre Müdürlüğü hasar kayıtlarına göre kişilerin yerleştireceği öğrenilmiştir.
Bina yıkımı ötesinde ağır ve uzun süreli sosyal ve ekonomik etkileri olan böylesi olağandışı durumlarda, geçici yerleşim olanaklarından ve yardımlardan yararlanmanın kriterlerinin sadece konutunu kaybetme ile sınırlı olmaması gerekir. Yoksullar ve mülteciler gibi kırılgan nüfuslar küçük hasarlar ve kayıplardan daha ağır etkilenir. Depremin yarattığı ekonomik yıkımın etkisinin uzun süreceği ve ağır olacağı, yoksulların sosyal dayanışma ağlarının daha sınırlı olduğu göz önünde bulundurularak, yardımlardan ve barınma olanaklarından yararlanma konusunda sosyoekonomik özelliklerin de göz önünde bulundurulması önemlidir.
Bayraklı ilçesinde kurulan konteyner geçici yerleşim alanında her konteynerin kullanım suyunun şehir şebekesinden olması, atık suyun doğrudan kanalizasyona bağlanması, her konteynerde güneş enerjili su depo bulunması, revir ve çocuk oyun alanları varlığı çok olumludur. Diğer yandan, kurulacak sağlık biriminde kayıtların sadece başvuranlarla sınır olmaması, tam bir nüfus tesbiti ve risk yaklaşımı temelli kayıt sistemi oluşturulması önemlidir. Ayrıca yerleşim alanı birinci basamak hizmet bölgesi gibi ele alınıp aşılama, bebek-çocuk-adolesan takibi, gebe ve 15-49 yaş kadın takipleri, aile planlaması danışmanlığı ve malzeme temini, kronik hasta takibi gibi koruyucu hizmetlerin de planlanması gereklidir.
Barınma olanağı sağlanması açısından İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları da etkili olmuş, 30 Kasım 2020 itibarıyla kiraya çıkmak isteyen depremzede ailelerin 5 aylık kira gideri karşılanmış, Uzundere'de bir yıllık kullanım için depremzedelere açılan 224 konuttan 112’sine ikamet sağlanmış, Hilton Oteline 83 kişi yerleşmiş, üç aile de boş evlerini paylaşan yurttaşların evine yerleşmiştir.
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİ:
Aile Sağlığı Merkezleri (ASM’ler)
İzmir Tabip Odası Aile Hekimleri Komisyonu’nun yaptığı değerlendirme deprem sonrasında Aile Sağlığı Merkezlerinin hem fiziksel durumuna hem de hizmet kapasitesine ilişkin çarpıcı bilgiler sunmaktadır. Komisyonun raporuna göre Bayraklı(5), Buca(7), Çiğli(1), Güzelbahçe(1), Karabağlar(1), Karşıyaka(2), Konak(10) ilçelerinde toplam 27 ASM’de deprem sonrası çatlaklar saptanmıştır.
Depremin ağırlıklı olarak etkilediği bölgede yedi ASM (1 Nolu, Mansuroğlu, Dumlupınar, Özkanlar, Salhane, Adalet, Tepekule) bulunmaktadır. Bayraklı ilçesinde Adalet (4 Nolu), Mansuroğlu (22 Nolu) ve Salhane (26 Nolu) ASM’lerde fiziksel hasar bulunmaktadır. Resmi yetkililer tarafından binaların incelendiği ancak Aile Hekimlerine bir bilgilendirme yapılmadığı öğrenilmiştir. Bu birimlerden Salhane ASM’nin deprem öncesinde Bayraklı İlçe Sağlık Müdürlüğü ile aynı binada hizmet verdiği, deprem sonrasında İlçe Sağlık Müdürlüğü’nün başka bir binaya taşındığı belirtilmiştir. Hasarlı binalardaki ASM’lerin nerede hizmet vereceklerine ilişkin yetkililer tarafından bir düzenleme yapılmamıştır. İzmir Tabip Odası Aile Hekimleri Komisyonu’nun raporunda yetkililerin hasarlı ASM’leri ziyaretleri sırasında; ilgili ASM’lerin kamu binası olmadıkları gerekçesi ile; tamirat, tadilat ve yer değişikliğinde destek olunamayacağını ifade ettikleri belirtilmektedir.
Bayraklı Adalet (4 Nolu), Mansuroğlu (22 Nolu) ve Salhane (26 Nolu) ASM çalışanlarının gebe, bebek izlem ve aşılarını yakın bölgedeki diğer ASM’lerin desteği ile yürüttükleri, kendilerine kayıtlı kişilerden yıkılan ve hasarlı binalarda yaşayanların bölge dışına taşınması nedeni ile ASM’lerin kayıtlı nüfusa hakimiyetlerinin zayıfladığı anlaşılmış, ancak pandemi sebebi ile izlenmesi gereken hasta ve temaslıları telefonla izlemeye devam ettikleri ifade edilmiştir.
Çadır alanlarının sonlandırılıp, konteynerlarda yaşama geçilmesinin ardından; binası yıkılan 26 nolu ASM hekimleri bu alanda görevlendirilmişlerdir. Çalışma alanı 493 konteyner ile sınırlandırılan meslektaşlarımızın çalışma koşulları ve özlük hakları açısından kayıp yaşanmamalıdır. Ayrıca bu 2 Aile Hekimliği Biriminin konteyner dışı geride kalan nüfuslarının bölgedeki diğer aile hekimliklerine getireceği artı hizmet gözden kaçırılmamalı, desteklenmelidir.
İlçe Sağlık Müdürlüğü
Bölgede yaşayan, ilçe sağlık müdürlükleri çalışanları, evlerinde hasar tespit edilenler dışında, yaşadıkları travmaya rağmen mesaiye devam etmek zorunda kalmışlardır. Hasar tespit çalışmalarının hala devam ettiği düşünüldüğünde birçok çalışan yakınlarını endişe içinde bırakıp çalışmaya devam etmiştir.
İlçe sağlık müdürlüğünün hasar görmesi ek binanın kullanım dışı kalması, filyasyon nedeniyle zaten kalabalıklaşmış olan Merkez binada çalışanlar için bulaş riskini arttırmıştır.
İlçe Sağlık Müdürlükleri açısından depremin yukarıda bahsedilen bina hasarı, bölgede yaşayan çalışanların ve ailelerinin etkilenmesi dışında hizmet açısından sorunlar ortaya çıkmıştır.
Deprem sonrasında arama kurtarma çalışmaları, birçok ilden gönüllü ve yardımların gelmesi, siyasi yöneticilerin ziyareti, medya çalışanları nedeniyle bölgede çok ciddi bir hareketlilik olmuştur. Geldikleri ilden pozitif gelen ekipler olduğu gibi, deprem sırasında korunma önlemlerinin alınamaması buradan diğer illere vaka nakline neden olmuştur.
Çadırkentlerde yaşama, hasar görmeyen yakınların yanına taşınma zorunluluğu kalabalık ortamlarda yaşamayı arttırmış, korunma önlemleri alınamamış ve beklendiği gibi bölgede salgın şiddetlenmiştir. Çadırkentlerde giriş çıkışların kontrolü oldukça geç bir dönemde sağlanmıştır.
Salgın kontrolü açısından en önemli hizmetlerden biri olan filyasyon çalışmaları ilçe sağlık müdürlükleri tarafından yürütülmektedir. Bu dönemde depremde çalışanların etkilenmesi, çalışabilecek olan ekip sayısının azalması dışında ziyaret eden siyasetçilerin ek tarama hizmetleri için de çalışan ayrılmasına neden olmuştur.
Vaka ve temaslılar evlerinde ziyaret edilmektedir, bu dönemde adres değişiklikleri ekiplerin vakalara ulaşımını güçleştirmiştir. Bölgede yıkım, taşınma, yardımlar, siyasetçi konvoyları nedeniyle artan trafik yoğunluğu da pandemiye karşı en güçlü silahlardan olan filyasyon hizmetlerinin aksamasına neden olan etmenlerdendir.
Evleri yıkılan hastalananlar ve yakınları için izolasyon ve karantina önlemleri yeterli düzeyde sağlanamamıştır.
Süregiden pandemi ve üzerine eklenen İzmir depremi birinci basamak sağlık hizmetlerinin nüfus tabanlı yapısının bozularak ASM ve TSM olarak parçalanmasının, ASM’lerdeki hizmetin talep eksenli olarak kurgulanmasının, sağlık ekibinin zayıflatılmasının ne kadar sakıncalı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Pandemi nedeniyle İzmir genelindeki hastanelerin iş yükü düşünüldüğünde, birinci basamak sağlık hizmetlerine gereksinimin her zamankinden daha fazla önem taşıdığı açıktır. Deprem bölgesindeki birinci basamak sağlık kurumlarının hasar durumlarının ivedilikle açıklanması, güvenli olmayan birimlerin uygun güvenli mekanlara taşınması ve en kısa sürede hizmet verebilir konuma getirilmeleri gereklidir.
Kamusal olarak sunulması gereken bir hizmetin yöneticiler tarafından böyle kabul edilmemesi, hasarlı binalardaki ASM’lerin güvenli mekanlarda yeniden hizmete açılması konusunda kamusal bir irade gösterilmemesi kabul edilemez bir durumdur.
Deprem bölgesinde yerleşik hizmet sunan tüm sağlık çalışanlarının aynı zamanda birer depremzede olduğu unutulmamalıdır.
DEPREM SONRASI COVİD-19
COVİD-19 pandemisi sırasında depremin yaşanması etkilenen nüfusun sağlığını çok olumsuz etkilemiştir. Nitekim İzmir Valisi Sayın Yavuz Selim Köşger 19 Kasım 2020 tarihinde Bornova’da COVİD-19 denetimi sırasında yaptığı açıklamada depremden sonra COVİD-19 (+) vaka ve virüs kaynaklı ölümlerin o gün itibarıyla 3 kat arttığını, depremin olduğu an itibariyle pozitifi, temaslısı tüm vatandaşların sokağa çıktığını ve hepsinin birbirine karıştığını belirtmiştir. Deprem sonrası kaosta artan bulaşın yanı sıra, vaka ve temaslıların adreslerinin değişmesi, kendilerine ulaşılamaması nedeniyle takipleri zorlaşmış ve geçici yerleşim alanlarında güvenliğin ve mesafenin sağlanamaması sonucu bulaş artışı hızlanmıştır. Ağır COVİD-19 vaka sayısının artmasıyla birlikte hastanelerde yoğun bakım ve servis yatak kapasiteleri sıkıntıya girmiştir.
Yaşanan ağır tablonun daha da kötüleşmemesi adına, kurulan konteyner yerleşim alanlarında kalan misafirler ve görevliler girişe izin verilmemesi, HES kontrolü, ateş ölçümü ve semptom sorgusu mutlaka yapılmalıdır.
Diğer yandan, kronik hastalığı olanlar, gebeler ve 60 yaş üzeri nüfus gibi ağır hastalık geçirme olasılığı yüksek risk grupları mutlaka kaydedilmeli ve yakından izlenmelidir. Bu nedenle geçici yerleşim alanları Aile Sağlığı Birimi bölgesi olarak ele alınmalı ve tedavi edici hizmetlerin yanı sıra koruyucu sağlık hizmetleri de sürdürülmesi gereklidir.
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
GEÇİCİ BARINMA ALANLARI
• Çadır ya da konteyner geçici yerleşim alanları, yaşayanların konut mahremiyetini, güvenliğini ve sağlığını koruyacak şekilde kurulmalıdır. Yaşam birimleri arasında 8 metre, yola uzaklık 2 metre, yol genişliği 10 metre olacak şekilde düzenlenmesi gerekir. Ayrıca, aydınlatma, su drenajıi yangın önlemleri, giriş ve çıkış kontrolü konuları hazırlıklı olma planlarında ayrıntılı tanımlanmalıdır.
• Yerleşim alanında yaşayanları hane halkı kayıtları ve riskli grupların tesbiti vazgeçilmezdir. özellikle yalnız kadınlar, gebeler, yalnız çocuklar, tek kalmış aile reisleri, kronik hastalığı ve/veya özel ilaç/tıbbi cihaz gereksinimi olanlar, engelliler, yalnız yaşlılar gibi risk gruplarının mutlaka saptanması gerekir.
• Çocuklara eğitime devam olanağı sağlanması, sağlıklı içme ve kullanma suyu temini, paketli hazır gıda temini ve özel beslenme gereksinimlerinin karşılanması afet sonrası yanıtın en güçlü yönleridir. Bu olumlu deneyimler unutulmamalıdır.
• Özellikle çadır zeminlerı ısı izolasyonu ve düzgün zemin sağlayacak şekilde yerden hafif yükseltilerek kurulmalıdır.
• Tuvalet, banyo ve diğer hijyen olanaklarının ilk günlerdeki aksaklıklar sonrasında sayı ve uzaklık açısından yeterli olması ve temizliğin korunması ikincil sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli katkı sağlamıştır. Kurulum aşamasında kadınlar, yaşlılar ve engelliler gibi risk gruplarının gereksinimlerine göre düzenlemeler yapılmalıdır.
• Sağlık hizmetleri sadece tedavi edici hizmetlerle sınırlı olmamalı, geçici yerleşim alanları Aile Sağlığı Birimi bölgesi olarak kabul edilip koruyucu hizmetlerin nasıl sunulacağına dair planlar hazır olmalıdır.
• Psikososyal hizmetlerdeki çok başlılık giderilmeli, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kızılay Psikososyal Destek Hizmetleri Birlikleri ve belediyelereşgüdüm içinde, gizliliği sağlanmış ve düzenli bir kayıt ve takip sistemi oluşturulmalıdır.
• Geçici yerleşim alanlarında kalacak kişilerin belirlenmesinde seçimin sadece konutunu kaybetme ile sınırlı olmaması gerekir. Depremin yarattığı sosyoekonomik yıkımın etkisinin uzun süreceği ve ağır olacağı açıktır. Yoksullar ve mülteciler gibi kırılgan nüfusların küçük hasarlar ve kayıplardan bile ağır etkilendiği ve yoksulların sosyal dayanışma ağlarının daha sınırlı olduğu göz önünde bulundurularak, yardımlardan ve barınma olanaklarından yararlanma konusunda sosyoekonomik özelliklerin de göz önünde bulundurulması önemlidir.
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK HİZMETLERİ VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI
• Binası yıkılan ve geçici yerleşim alanlarında görevlendirilen ASM çalışanları çalışma koşulları ve özlük hakları açısından kayıp yaşaması önlenmelidir. Ayrıca bu aile sağlığı birimlerinin konteyner dışı geride kalan nüfuslarının bölgedeki diğer aile sağlığı birimlerine getireceği hizmet yükü gözden kaçırılmamalı, desteklenmelidir.
• Fiziksel hasar gören aile hekimliği birimleri, bina değerlendirmeleri konusunda bilgilendirilmemiş ya da bu binaların kamu binası kabul edilmeyip tamirat, tadilat ve yer değişikliğinde destek olunamayacağı bilgisi verilmiştir. Bu durum belirsizlik ve hak kaybı yaratmaktadır. Sözleşmeli olarak kamu hizmeti sunan aile hekimliği birimleri binaları diğer kamu binaları gibi hızla iyileştirilmeli ya da yer değişikliği desteği sağlanmalıdır. Ayrıca deprem bölgesinde yerleşik hizmet sunan tüm sağlık çalışanlarının aynı zamanda birer depremzede olduğu unutulmamalıdır.
• Süregiden pandemi ve üzerine eklenen İzmir depremi birinci basamak sağlık hizmetlerinin nüfus tabanlı yapısı bozularak ASM ve TSM olarak parçalanmasınınve hizmetin talep eksenli olarak kurgulanmasının ne kadar sakıncalı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Birinci basamak sağlık hizmetleri yeniden nüfus- tabanlı olarak düzenlenmelidir.
COVİD-19 ÖNLEMLERİ
• COVİD-19 bulaşının önlenmesi için alan girişlerinde düzenli HES kodu kontrolü ve ateş ölçümü ve semptom sorgusu yapılması ve ziyaretçilerin kaydedilmesi zorunludur
• Kronik hastalığı olanlar ve 60 yaş üzeri nüfus gibi ağır hastalık geçirme olasılığı yüksek risk grupları mutlaka kaydedilmeli ve yakından izlenmelidir. Bu nedenle geçici yerleşim alanları Aile Sağlığı Birimi bölgesi olarak ele alınmalı ve koruyucu sağlık hizmetleri ihmal edilmemelidir.
AFET YÖNETİMİ VE HAZIRLIKLI OLMA
• Olağandışı durumlarda yerel kapasite çok kıymetlidir. Nitekim, pek çok depremde olduğu gibi İzmir depreminden sonra da enkaz altından çıkarılanların büyük bir bölümü ilk birkaç saat içinde çevredeki halkın ve yakın ilçe İtfaiye arama kurtarma ekiplerinin çabasıyla kurtarılabilmiştir. Yerel olanaklardan da etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için AFAD ve yerel yapılar arasında işbirliği yapıları oluşturulmalıdır. Yerel yönetimler, meslek örgütleri, ilgili akademik kurumlar gibi kentin bilimsel ve hizmet kaynakları, hazırlıklı olma ve yanıt sürecine dahil olacak şekilde afet planlarında yerini almalıdır. İzmir’in afet planı bir an önce güncellenmeli yerleşim alanı kurulmalı ve bu plan sadece imara yönelik olmamalı, nüfus yapısı da göz önüne alınmalıdır.”
• Toplanma yerleri gözden geçirilmeli, geçici yerleşim alanı kurmaya uygun alanlar, zemin, elektrik, su-kanalizasyon bağlantıları yönünden hazırlanmalı, su drenajına uygun hale getirilmelidir. Olası her geçici yerleşim alanı için çadır-konteyner sayısı dahil kurulum planları hazırlanmalıdır.
• Kamu hastaneleri ve birinci basamak sağlık kurumları hem yapı hem de donanım olarak depreme uygunluk açısından kontrol edilmeli ve gerekli güçlendirme ya da yer değiiklikleri bir an önce tamamlanmalıdır.
Depremin ardından erken evrede yaşanan aksaklıkların bir bölümünün hızla çözülebilmesi ve Türkiye’nin ve İzmir’in dört bir yanından güçlü bir dayanışma gösterilmesi, depremin yarattığı acıların ve kayıpların hafiflemesinde önemli etkenler olmuştur.
Doğal ve insan eliyle oluşan olağandışı durumlara ilişkin riskin çok yüksek olduğu bir kentte yaşıyoruz. Hazırlıklı olmak, şimdiden daha güçlü bir dayanışma içinde olmak demektir. Yerel zenginliklerden etkin bir şekilde yararlanılabilmesi, önceden işbirliği içinde mahalleden başlayarak birlikte hazırlanmakla mümkündür.