Gerek Türk Tabipleri Birliği gerekse Tabip Odaları pandemi sürecinin başından itibaren, birçok kez, sürecin şeffaf bir şekilde yönetilmesini, pandemiye ait verilerin kamuoyu ile ayrıntılı bir şekilde paylaşılmasını dile getirdiler. Pandemi mücadelesinde başarılı olabilmek için öncelikle pandeminin şiddetinin, yaygınlığının doğru tanımlanmasının gerekliliğine, bu tanımlama için de bu verilerin bilimsel analizinin önemine vurgu yaptılar.
TTB ve Tabip Odalarının ekonomik kaygılarla haziran ayında başlatılan yeni açılım sürecinde tedbirlerin gevşetilmesi ve bazılarının kaldırılması sonucu olgu ve vefat sayılarında artışların olacağı uyarıları ne yazık ki dikkate alınmadı. Sürecin devamında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından açıklanan verilerin TTB ve tabip odalarının elde ettikleri verilerle örtüşmediği, açıklanandan çok daha fazla olgu ve vefat sayıları olduğu sıkça dile getirildi. Bu çelişkinin giderek kamuoyunda kabul görmesi ve bu konudaki soru işaretlerinin artması üzerine, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 30 Eylül’de yaptığı basın açıklamasında, her vakanın hasta kabul edilmediğini ve günlük olarak açıklanan COVID-19 verilerinde sadece semptom gösteren kişilerin yer aldığını açıkladı. Oysa sayın Bakan da biliyor ki bilimsel olarak her vaka hasta sayılmaktadır. Bu açıklama verilerin büyük bir kısmının açıklanmadığının itirafı olmuştur. Buna gerekçe olarak ulusal çıkarların gösterilmesi ayrıca tartışılması gereken bir konu olup, bizler toplum sağlığının en önemli ulusal çıkar olduğuna inanıyoruz.
Süreçte kamuoyunda güvenilirliği ve inandırıcılığı giderek azalan bu resmi veri paylaşımlarının pandemi ile ilgili gerçekliği göstermekten uzak olduğu artık herkesce kabul görmeye başladığı günümüzde 25 kasım 2020 tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca günlük “hasta” sayılarının yanında covid pozitif tüm olguların sayısını 28 bin 351 olarak açıklamak zorunda kalmıştır. Bu açıklamaya sebeb olan başka etmenlerin varlığı tam olarak bilinmese de olgu sayımız dünyada olgu sayısı bakımından ilk üçte olduğumuzu göstermektedir. Türkiye, salgın yönetiminde dünyanın en başarısız ülkeleri arasında yer alıyor. Oysa bizlere günlerce başarı hikayeleri anlatılmıştı.
Pandeminin başından beri aklın ve bilimin ışığında bir yönetim anlayışının olmaması bu başarısızlığın en önemli sebebidir. Salgını yönetmek yerine rakamlarla oynayarak algıyı yönetmeye çalışmak eksik ya da yanlış uygulamalarla günü kurtarmaya çalışmak, toplum sağlığında ciddi kayıplara yol açmıştır. Salgınını gerçek boyutunu şiddetini ortaya koymak yerine, olgu sayıları küçük gösterilerek, bu konuda alınması gereken radikal tedbirler alınmamıştır. Bilim kurulunun da bu konudaki sorumluluğu sorgulanmalıdır. Son dönemde ciddi artış gösteren olgu ve vefat sayılarına ve bu konudaki yoğun uyarılara rağmen, toplumsal hareketliliği azaltacak, bir süre kapanmayı hayata geçirecek tedbirlerin hayata geçirilemediğini kaygıyla izlemekteyiz.
Gelinen noktada tüm sorumluluk pandemi sürecini yönetenlerindir. Süreci yönetemeyen, kamuoyunu eksik bilgilendiren, bir kısım veriyi saklayarak pandeminin şiddetlenmesine yol açan yöneticiler hesap vermelidir. Bu konuda derhal gerekli girişimlere başlanmalıdır.