22 MART DÜNYA SU GÜNÜ
SU YAŞAM HAKKIDIR, HAKKIMIZA SAHİP ÇIKIYORUZ…
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 22 Mart 1993’te Dünya Su Günü kararının resmi olarak imzalanmasından sonra her yıl dünya çapında su varlıkları ve suyun sürdürülebilirliğine dikkat çekmek amacı ile her yıl farklı bir tema ile gerçekleştirilmektedir. 2019 yılı Dünya Su Günü teması “Kimseyi Geride Bırakmamak” olarak belirlenmiştir.
Bugün 22 Mart; Herkes İçin Su, Sağlıklı Yaşanabilir Suya Erişim ve Su Hakkı için çevre mücadelesinin merkezinde olduğunun bir kez daha vurgulandığı gün.
Bugün; yaşamsal bir hak olan temiz ve sağlıklı suya erişim taleplerimizin vurgulandığı, suyun yaşam için en temel gereksinim, temel bir doğal varlık olduğu, suyun bir meta değil tüm canlıların ortak varlığı olduğu gerçeğini, bir kez daha dile getirdiğimiz bir gün.
Bugün yaşamın devamlılığı için zorunlu olan, su hakkımız için mücadele edeceğimize ilişkin kararlılığımızı vurguladığımız gün.
Kentleşme, sanayileşme, enerji, madencilik sektörü yatırımlarının plansızlığının, denetimsizliğinin su varlıklarımızı her geçen gün daha çok kirlettiğini görüyoruz…
İklim değişikliği; susuzluk ve çölleşmeyi beraberinde getirirken, son 50 yıla baktığımızda su varlıklarımızın, sulak alanlarımızın kuruduğunu, yağmalandığını görüyoruz.
Su varlığımızı koruyan en önemli bileşenlerden olan ormanlarımız son yıllarda çıkarılan yasalar, KHK’lar ile varlığını koruyamazken, sulak alanlarımız, korunan alanlarımız, havzalarımız ile ilgili koruma amacı ile yapıldığı söylenen planlama ve düzenlemelerin uygulamada bunun tam tersini işaret ettiğini görüyoruz...
Son yıllarda yasal mevzuat değişiklikleri ile Torba’dan çıkan düzenlemeler ile gözden çıkarılan yüzey sularımız, yeraltı sularımız, denizlerimiz, kıyı alanlarımız, havzalarımız, ormanlarımız, sulak alanlarımız, korunan alanlarımız, biyolojik çeşitliliğimiz, doğal ve kültürel varlıklarımız, yaşam alanlarımız rant uğruna yok ediliyor. Yaşam kaynağımız olan varlıklarımızı koruması gereken yasalar, yönetmelikler ve planlama ve koruma araçları eli ile yatırım adı altında kontrolsüz, denetimsiz, plansız yürütülen kentleşme, sanayi, enerji, madencilik projeleri ile yaşam alanlarımızın yok edilmeye çalışıldığını görüyoruz...
Bugün bölgemizde en önemli su havzaları olan Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Kuzey Ege Havzalarında su kalitesi değerlerine yönelik izlemelerde sularımızın 4. kalite olarak tanımlanan en kötü kalitede olduğu görüyoruz...
Havzalarımızda yüzey ve yer altı sularına yönelik kirlilik baskısı artarak devam ederken, bir yandan kontrolsüz yeraltı suyu çekimleri ile su varlıklarının büyük risklerle karşı karşıya kaldığını görüyoruz...
Bütün bu süreçlerde mevcut hali kısıtlı ve kirli olan su varlıklarımızda su havzalarımızın çok daha hassas korunması önem kazanmışken; İçme ve Kullanma Suyu Havzalarının Korunması ve bu havzaların yönetimine ilişkin planlama süreçleri çok daha yaşamsal öneme sahiptir.
Ekim 2017’de Orman ve Su Bakanlığı tarafından yürütülen “İçme ve Kullanma Suyu Havzaları ile ilgili Yönetmelik” değişiklikleri ile kirliliği önlemek amacıyla, orta ve uzun mesafeli koruma alanları ve bu alanlarda yürütülecek faaliyetler sınırlanırken, düzenlenirken; orta ve uzun mesafeli koruma alanlarında Maden Yasası kapsamında yürütülecek Madencilik faaliyetlerine izin verildi. Bu düzenleme ile akarsu ve göllerin etrafında enerji üretiminin önü açıldı. Arıtılmış su deşarjı, tarım ve hayvancılık uygulamaları, altyapı ve ulaşım tesisleri gibi konularda farklı yönetim birimlerinin görüşleri doğrultusunda koşullu izinlerin önü açılarak işletme sırasında izin koşullarının sürekliliğinin sağlanmaması riski göz ardı ediliyor. Doğal Sit Alanları mevzuat değişiklikleri ve tanımındaki düzenlemeler ile yaşam kaynaklarının “koruma”sı devre dışı bırakılıp suyun özelleştirilmesinin önü açılmakta, şirketlerin faaliyetleri kolaylaştırılmaktadır.
İzmir’in içme suyunun %40’ını sağlayan Tahtalı ile Gördes su havzalarındaki kirlenme baskısının artması, kirlilik seviyesi zaten yüksek olan Gediz, K. Menderes, B. Menderes Nehirleri ve Kuzey Ege havzalarının daha da korumasız hale gelmesi yaşamsal risklerimizin başında yer alıyor.
Öte yandan, İzmir Kentinin gelecekteki su ihtiyacını karşılamak üzere planlanan Çamlı Baraj Havzasında halen işletilmekte olan Efemçukuru Altın madeninin yarattığı ve yaratacağı çevresel risklere karşı kent halkı savunmasızdır. İzmir kentinin su varlığını korumak adına yıllardır sürdürülen mücadelede bilirkişi raporları ile maden işletmesinin yarattığı kirlilik mahkeme kararları ile onaylanmış ve ÇED olumlu belgeleri iptal edilmişken, sağlıklı suya erişim hakkımız ve çevre sağlığımızı korumak temel görevi olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından süratle işletmeye yeniden ÇED olumlu belgesi verilmiş, mahkeme kararları ile tespit edilen kirlilik ve çevresel riskler bilirkişilerin İzmirli olduğu gerekçesi ile reddedilmiştir. Şirket çalışmaya devam ederken İzmir’in ve İzmirlinin mücadelesi de devam ediyor…
2019 Yılı Dünya Su Günü “Herkes İçin Su” kavramı ile pekiştirilmeye çalışılırken hepimize ait olan su, toprak, doğal varlıklarımızın özelleştirilmesi, çok uluslu şirketlerin eline geçmesi süreçlerine karşı mücadele ediyoruz…
Bir kez daha yineliyoruz. Su, yerine başka bir şeyin konamayacağı, doğal bir varlıktır. Yaşam ve ekosistemin önemli bir parçası olan su; yeterli, nitelikli ve erişilebilir olmalıdır.
Temel bir insan ve canlı hakkı olarak güvenli suya erişim; yaşam kaynağımız olan su varlıklarımızın miktar ve nitelik açılarından korunması, iyileştirilmesi ve doğru planlama süreçleri ile sürekliliğin sağlanması, büyük önem taşımaktadır.
Ülkemiz, kentlerimiz gerçekleşecek yerel yönetim seçimleri ile kentlerimizin geleceği ve planlamasına yön verecek yöneticileri seçme sürecindeyiz. Bu noktada; kentleri yönetenler; her canlının hakkı olan temiz suya erişim hakkımızı nasıl koruyacağını, yöneteceğini, iklim değişikliği, kirlenme, kısıtlılık ve diğer baskılara karşın su varlıklarımızın sürdürülebilirliği, miktar ve kalitesinin iyileştirilmesine ilişkin çözümlerini, kırsalda ve kentlerimizde karşı karşıya kalacağımız kuraklık riski ile nasıl başa çıkılacağına yönelik çalışma ve kararlılığını göstermek zorundadır.
Suyun tüm canlılar için vazgeçilmez doğal bir hak olduğu noktasından hareketle;
• Suya erişimdeki eşitsizlikleri bertaraf edecek her canlı için sağlıklı suya erişim hakkının korunması yönetilmesi,
• Yaşam için zorunlu olan suyun korunması, doğru kullanılması ve planlanması
• Su havzalarımızdaki kirlilik risklerinin engellenmesi, kalitesinin iyileştirilmesi, kirlilik riski taşıyan konut, sanayi, enerji, madencilik sektörlerine karşı çok daha hassas korunması
• Tarımsal su kullanımının doğru yönetilmesi ve tarımsal kaynaklı kirlilik risklerinin önlenmesi
• Yer altı sularımızın kontrolsüz çekimi ve kirlenmesine karşı gerekli denetim ve izleme çalışmalarının yürütülmesi
• Havamızı, toprağımızı, suyumuzu, kültürümüzü korumak için; bütün İzmirlileri ve özellikle yerel yönetimleri ortak hareket etmeye çağırıyoruz.
• Suyumuzu, havzalarımızı, denizlerimizi, kıyılarımızı, nehirlerimizi, ormanlarımızı, biyolojik çeşitliliğimizi, doğal ve kültürel varlıklarımızı, yaşam alanlarımızı korumak, geleceğimizi kurtarmak sorumluluğu hepimizin omuzlarındadır.
Bizler yaşamsal sorumluluğumuzun, yükümüzün ağırlığı ve örgütlü mücadele bilinci ile suyun en temel yaşam hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak, suyun özelleştirilmesi, metalaştırılması, ticarileştirilmesine hayır diyoruz! İzmir kentinin su varlıklarını, sağlıklı suya erişim hakkını koruma bilinci ve kararlılığı ile Efemçukuru altın madenine, İzmir’in suyunun feda edilmesine hayır diyoruz!
Geleceğimizi koruma kararlılığımızı kamuoyuyla bir kez daha paylaşıyor ve yaşam mücadelemize destek vermeye çağırıyoruz.
İzmir Tabip Odası
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu
İzmir Barosu
Konak Kent Konseyi
EGEÇEP
İZÇEP
İzmir Doğa Yaşam Girişimi