Hepinizi oraya çağıran mutfak insanlarından biriyim ben ve başından sonuna kadar oradaydım. O yüzden, biraz uzun ama izninizle dinlemenizi isterim:
Çok önceden kurulmuştu mutfak; tertip komiteleri, il sorumluları, medya çalışma grupları... Herkes yaşama sevinci ve neşe ile kendi hazırlığını yapıyordu. Afişlerimizde, filmlerimizde, sloganlarımızda bu kapkara ağırlığı delip geçen umut dolu bir direngenlik vardı. Bu hazırlık sürecinde hepimiz yepyeni ve ömürlük yoldaşlıklar tesis ettik; üreterek dayanışmak bambaşka bir şey...
Türkülerimizi söyleyip, halayımızı çekip, beyaz balonlarımızı Ankara semalarına bırakıp, ülkenin dört bir yanından akın akın gelen emekçi kardeşlerimizle el ele verip umut yayacaktık hasta edilmiş ülkeme.
Olmadı, bizim yani Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) aracının hemen arkasında patlatıldı mitingimiz; çok değil, tam dört dakika önce bizim bulunduğumuz yerde katledildi kardeşlerimiz.
Patlama olur olmaz biz hekimlerin kortejinin ardında bulunan DHF ve Halkevleri kortejindeki arkadaşlarımız hemen koridor açtılar: “Sakin! Sağlıkçılara koridor açın, sağlıkçılara koridor açın!” Şaşırıyorum, nereden ve nasıl ediniyoruz böyle hayat kurtaran refleksleri, bilmiyorum... Müteşekkir olalım hep beraber, arkadaşlarımızın açtığı koridordan güvenli, sakin fakat ışık hızıyla patlamanın olduğu yere doğru akın ettik.
Herkes bir yaralıya, bir ölüye koştu; derken çevik kuvvet yaralıların ve dahası ölülerin en yoğun olduğu yere biber gazı ile müdahale etti. Anlamak mümkün değil... TTB’nin önceki yöneticilerinden birisi olan bir hekim arkadaşımız üzerine gaz atıldığı sırada kalp masajı yapıyordu! Meslektaşım kalp masajını bırakmadı soluk alamama pahasına; ama bilenleriniz vardır, temel yaşam desteğinde solunum yolu açıklığı ve güvenliği olmazsa olmazdır. Düşünün, ağır bir yaralanmanız var, kalbiniz durmuş, ne şanslısınız ki anında bir uzman hekim başınızda bitmiş ve kalp masajı yapıyor; ama polis ikinizin de üzerinize sıktığı gaz ile yaşamak için direnen bedeninize, canınıza bir kez daha kast ediyor; ve ölüyorsunuz... Ki o yaralı kardeşimiz de tüm müdahalemize rağmen hayatını kaybetti...
Bu kadar hızlı ve donanımlı ilk yardım uygulanıp da bu kadar olumsuz bir sonuç alınan başka bir durum daha var mıdır Türkiye tarihinde inanın bilmiyorum... Bu bağlamda not düşelim,
1. Alana ambulanslardan çok çok önce çevik kuvvet girmiştir.
2. Alana girmekle kalmayıp hayati tehlikesi olan ağır yaralı insanlara müdahale eden sağlıkçılara, yaralılara ve ölülerimize biber gazı ile saldırarak insanların canına kast edilmiştir. Tıbbi literatürü ve onca yıllık acil klinik deneyimimi ardıma alarak söylüyorum: Bu kadar hızlı ve donanımlı bir ilk müdahalenin bu denli olumsuz sonuç vermesinde biber gazı ile müdahale eden polisin açıkça payı vardır. Bu payın esas sorumlusu ise o emirleri veren, verdiren idari amirlerdir. Sadece canlı bombalar değil, ağır yaralı insanlara biber gazı ile saldıran çevik kuvvet ekipleri de polisinden amirine katliamda pay sahibidir; yapılan saldırı açıkça cana kast etmektir.
İlkyardım dersi alanlarınız vardır; böylesi bir durumda olay yeri güvenliği ve ilk müdahale ile birlikte 112 aranır. Biz de öyle yaptık; Genel Sekreterimiz ve ben 112 ile birer uzun görüşme yaptık, her iki görüşmenin de salt duygu bağlamında dahi olumlu geçmediğini vurgulamam gerek. 112 Komuta Kontrol’de nöbetçi hekim ve sağlıkçı arkadaşlarımı suçlamıyorum, kızmıyorum, emekleri için sağ olsunlar; Sağlık Bakanı ve Bakanlıktaki diğer görevliler TTB’nin telefonlarını kayda değer bir süre boyunca açmazken kime ve neden kızılır ki? Yeniden not düşelim,
1. Sağlık Bakanı TTB’nin telefonlarını belirli bir süre boyunca açmamıştır, TTB’nin internet sayfasında adeta yakaran çağrımızı görebilirsiniz.
2. Olay yerinde halihazırda yeterli miktarda ambulans bulunmamakla birlikte, yeni ambulansların gelişi ve sağlık ekiplerinin alana girişi yine polis barikatının engeli ile kısıtlanmıştır. Görüntüleri mevcuttur; Talatpaşa Bulvarı’nın Gar’a doğru gelen dar kolunun önünde TOMA ve çevik barikatı kurulmuş; olay yerine varan ambulanslar da bu barikatın ardında dizi dizi bekler halde tutulmuştur.
Saldırının hemen ardından tüm yaralı ve ne yazık ki ölüler, çok kısa süre içinde ve her türlü olumsuz koşula rağmen alana koşturan hekimler ve sağlıkçılar tarafından değerlendirildi, ilgili müdahaleleri yapıldı; alanda başına bir sağlıkçının uğramadığı yaralının olmadığını söylemek abartı olmaz. Aynı Gezi’de ve sistematik şiddetin pervasızca saldırdığı pek çok olayda olduğu gibi, bu erken müdahaleler sayesinde daha fazla can kaybının oluşması engellendi. Ben ve TTB aktivisti olan bazı meslektaşlarım alandaki arkadaşlarımızın varlığından güç alarak TTB’de kriz masası oluşturmak üzere alandan ayrıldık. Çok kısa bir süre içinde kriz masası kuruldu, kamuoyuna ilan edildi ve veri akışı sağlandı.
Bu kriz masası, hekimlerimiz, avukatlarımız, dayanışmak için orada bulunan aktivistler ve tabi ki çok kıymetli TTB emekçileri sayesinde eşsiz bir performans gösterdi. Veri akışı, kamuoyunun bilgilendirilmesi, kayıpların ve ihtiyaçların tespit edilmesi gibi pek çok konuda muazzam bir çaba ortaya kondu. Kan ihtiyacı duyurularımız Sağlık Bakanlığı ve Kızılay tarafından yalanlandı; akıl alır gibi değil, biz bu ihtiyaçları ameliyathanelerde görevli cerrah arkadaşlarımızdan, yoğun bakım nöbetçilerimizden bildirildiği haliyle kamuoyuna ilan ettik. Şayet kan stoku yeterli idiyse de demek ki buralara ulaştırılması ile ilgili bir problem olmuş! Açıkçası yalanlamalara kulak da asmadık, işimize baktık, iyi ki de öyle yaptık; insanlar dört koldan hastanelere kan vermeye koştular bizim çağrılarımızla. ..
Pek çok mesaj aldık; kimileri dayanışma ve destek mesajları, kimileri ise hala devam eden ve lanet ve tehdit savuran mesajlar... Acımız ve yükümüzle dayanışan herkesi kucakladık, gücümüze güç kattılar. Diğerlerini ise açık söylüyorum ciddiye dahi almadık, işimize baktık; saflarımız net ve ayrı, onlar ölümden, biz yaşamdan yana saf tutarız...
Yaralılarımızın bakımları, ailelerin ihtiyaçları, ihtiyaç tespit edilen herkesin psikososyal destek alması, hukuki sürecin işletilmesi,... gibi pek çok meşguliyetimiz eklendi emek, demokrasi ve barış talebimize, herkes için eşit ve ücretsiz sağlık mücadelemize ve iyi hekimlik inadımıza. Hepsinin altından kalkacağız; yılmadan, yorulmadan ve de korkmadan yaşamdan yana saf tutmaya devam edeceğiz.
Saflardan bahsettik; açık ve ayrıdır: Ağır bir yaralıya (ve ihtiyacı olan herkese) canımız pahasına ilk yardım uygular, yaşatmaya çabalarken biz, onlar bizi de hastamızı da gaza boğar, en nihayetinde öldürür. Yerlerdeki kanlara dahi basamaz da parmak uçlarımızda yürürken biz, onlar koca tabanlı botlarıyla beden parçalarının üzerine basa basa yürür giderler. Biz ilkyardım uygulamaktan, yaşamdan yana olmaktan vaz geçmezken, hatırlarsınız, onlar bizi suçlar ve yargılarlar.
Kısacası; kusura bakmasınlar, yüreğimizde yitirdiğimiz kardeşlerimizin derin acısı ve onlardan aldığımız vasiyetin sorumluluğu, VAZGEÇMİYORUZ! Biliyoruz, eminiz, doğruyuz: Bu karanlık dağılacak ve insanlık kazanacak!