Türk Tabipleri Birliği’nin 5 yıldır tutuklu bulunan ve ciddi sağlık problemleri yaşayan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun sağlık durumunu ortaya koymak üzere oluşturduğu Bilimsel Araştırma Kurulu konuyla ilgili raporunu 30 Ocak 2014 tarihinde İstanbul Tabip Odası’nda gerçekleştirilen bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı.
Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman Cavit Özdoğan, Ceza ve Ceza Usul Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer, Adli Tıp Uzmanı Dr. Ali Çerkezoğlu ve Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Ali Özyurt’tan oluşan Bilimsel Araştırma Kurulu’nun gerçekleştirdiği basın toplantısı TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan’ın yaptığı konuşmayla başladı. Dr. Aktan, cezaevlerinde ciddi sağlık sorunu yaşayan çok sayıda tutuklu ve hükümlü bulunduğunu ve Dr. Fatih Hilmioğlu’nun da bu mağduriyeti yaşayan insanlardan biri olduğunu dile getirdi, geçtiğimiz 13 yıl içinde 2300 kişinin cezaevlerinde hayatını kaybettiğini hatırlattı. Dr. Özdemir Aktan, Fatih Hilmioğlu’nun ailesinin yaptığı başvuru neticesinde konuyu bütünlüklü olarak ele alacak, alanında yetkin insanlardan oluşan bir Bilimsel Kurul’un oluşturulduğunu, TTB heyeti olarak Fatih Hilmioğlu’nu Silivri Cezaevi’nde ziyaret ederek konuyu aktardıklarını dile getirdi. Dr. Aktan, Fatih Hilmioğlu’nun tutukluluk halinin devam etmesi halinde sağlık sorunlarının ağırlaşarak artacağı endişesi taşıdıklarını belirtti ve ilgili mercileri Bilimsel Kurul’un ortaya koyduğu uyarıları dikkate almaya ve gereğini hızla yerine getirmeye çağırdı.
Ardından söz alan Dr. Ali Çerkezoğlu ise Bilimsel Kurul raporunu kamuoyuyla paylaşmanın yanı sıra Adalet ve Sağlık Bakanlıklarına, Cumhurbaşkanlığına da ileteceklerini, konuyla ilgili ivedi adımlar atılmasını beklediklerini belirtti. Dr. Çerkezoğlu hekim örgütü olarak “Aslolan Yaşamdır” felsefesini esas aldıklarını ve bu esas doğrultusunda hapis cezasının tutuklu ve hükümlünün hayatı için tehlike oluşturması halinde infazın geri bırakılması gerektiğini gerek Fatih Hilmioğlu gerekse benzer sağlık sorunlarını yaşayan diğer tutuklu ve hükümlüler için talep ettiklerini söyledi. Dr. Çerkezoğlu konuşmasının ardından konuyla ilgili basın açıklamasını ve rapordan kimi bölümleri okudu.
Yapılan açıklamada; “Ağır hasta tutuklu ve hükümlüler ciddi sağlık sorunları yaşamalarına rağmen kamuoyunun dikkatleri başka konulara çekilmekte ve bu sorun çözüm odaklı, kapsamlı çalışma halinde bir türlü gündeme gelememektedir. Hükümlü ve tutuklu ölümlerinin önüne geçilebilmesinin ilk adımı olarak ağır hasta olanlar tahliye edilmeli ve dışarıda tedavi olabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İHD Cezaevleri Komisyonu’nun Eylül 2013 tarihli açıklamasına göre hapishanelerde, kendilerinin tespit ettiği,154’ü ağır 526 hasta mahpus bulunmaktadır. Biz bir sağlık meslek örgütü olarak hasta tutuklu Fatih Hilmioğlu nezdine cezaevinde sağlık sorununa parmak basarak hazırladığımız bu rapor ve basın açıklamasıyla cezaevlerindeki hasta mahkumlara dikkatlerin çekilmesini ve hakkında hazırladığımız raporda tespit ettiğimiz tablo üzerinden Fatih Hilmioğlu’nun maruz kaldığı sağlık hakkı mağduriyetinin giderilmesini amaçlıyoruz” denildi.
Açıklanan raporda Fatih Hilmioğlu’nun içinde bulunduğu sağlık tablosuna ilişkinse şu belirlemelere yer verildi:
“Dr.Fatih Hilmioğlu’nda; saptanan klinik tablonun ağırlığı ve ilerleyici niteliği, hastalığına bağlı olarak gelişen diğer tıbbi durumların taşıdığı hayati tehlike ve ciddi intihar riski içeren psikiyatrik tanısı ile yapılması gereken tetkik ve izlemlerin gecikmeye yol açmadan yapılabilmesini de içeren tablonun sonucu olarak;
a) Mevcut durumunun tıbbi açıdan tutukluluk haliyle uyumlu olmadığı,
b) Kişinin tutukluluk halinin sağlık hizmetlerine ulaşmasında ve hastalığın ilerlemesinin engellenmesi için gereken medikal ve psikiyatrik tedavisinde gecikmeye sebebiyet verebileceği, gelişebilecek ani klinik tablolar ve ruhsal durumu nedeniyle refakat ve desteğe ihtiyaç olduğu cihetle; infazın ertelenmesine ya da infazın ertelenmesi prosedürüne başvurmadan tutukluluğun kaldırılmasına karar verilmesinin tıbbi açıdan da gerekli olduğu kanaatini bildirir bilimsel değerlendirme raporudur.”
Basın açıklamasının okunmasının ardından Bilimsel Kurul Üyesi Prof. Dr. Osman Cavit Özdoğan söz alarak Fatih Hilmioğlu’nun durumuyla ilgili bilgilendirme yaptı ve şunları dile getirdi: “Fatih Hilmioğlu’nda kronik Hepatit B enfeksiyonuyla gelişen siroz ve karaciğer yetersizliği tablosu bulunmakta. Karaciğerin fonksiyonlarını süreç içinde yitirmesiyle ortaya çıkan birtakım komplikasyonlar, riskler var; karaciğer koması, enfeksiyonlara eğilimin artması gibi. Hepatit B virüsünün karaciğer kanseri riskini 100 kat kadar artırdığını görüyoruz, aynı risk Fatih Hilmioğlu için de geçerlidir; kendisinde karaciğer kanserini düşündüren şüpheli bir lezyon bulunmakta. Karaciğerde yaşadığı sorun sebebiyle bağışıklık sisteminde de sıkıntılar yaşandığı için beslenmeden, gribal enfeksiyonlara dek pek çok açıdan sağlığını olumsuz etkileyecek etmenlere açıktır, çok ciddi, ağır enfeksiyonlar oluşmasına yol açabilir. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun temiz, hijyenik koşulların sağlandığı, sağlıklı ortamlarda yaşamaya, özellikle Hepatit B açısından, şu anda kullandığı ilaçları son derece düzenli alacağı bir ortama ihtiyacı vardır. Oluşabilecek komplikasyonlar açısından da çok yakın takip edilmesi gerekmektedir. Dr. Fatih Hilmioğlu’nda yaşadığı karaciğer sorununun yanı sıra böbrek yetmezliği ve çok ciddi majör depresyon tablosu olduğunu da görüyoruz. Bu sorunlar siroz tablosunu daha da komplike hale getiren, ağırlaştıran faktörler.”
Ardından söz alan Prof. Dr. Ümit Biçer ise cezaevlerinde yaşanan sağlık sorunlarının görünenin, raporlara yansıyanın çok üzerinde olduğuna dikkat çekti ve şunları söyledi: “Cezaevlerinde ağır hasta olmasa da sağlık sorunu yaşayan, sağlık hakkına erişimde büyük sıkıntılar yaşayan çok sayıda tutuklu ve hükümlü bulunmakta. Türkiye’de bugün 145 bin kişi cezaevlerinde. Bu noktadan bakıldığında çok sayıda insanın bir arada tutulduğu cezaevlerinde en başta yatak sayısı ve fiziki koşulların yetersiz olduğu görülüyor. Sağlık alanında yaşanan olumsuzlukların cezaevlerinde de ciddi sıkıntılar yarattığını gözlemliyoruz. Adalet Bakanlığı’nın bir an önce Sağlık Bakanlığı’yla görüşerek cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık hakkına erişimi, sağlık hizmetlerinin organizasyonu konusunda çalışma yürütmesi gerekmektedir.”
Dr. Ümit Biçer konuya ilişkin hukuksal çerçevenin salt ülke kanunlarıyla sınırlı olmadığını, uluslararası sözleşmelerin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve Birleşmiş Milletler ilkelerinin de gözetilmesi gerektiğine dikkat çekti. Dr. Biçer; “Türkiye’de cezaevlerinde tutulan ağır hastaların sağlık hizmetlerine erişim ve yaşama haklarının tehdit altında olduğunu görüyoruz. 3. Basamak sağlık kurumlarında tedavi edilmesi gereken ağır hastaların cezaevi koşullarında revirlerde tutulduklarını görüyoruz. Avrupa İnsan Hakları kararlarına da bakarak söyleyebiliriz ki bu tablo açıkça işkence ve insan hakları ihlali olarak nitelendirilmektedir. Türkiye’nin bu konuda acilen adım atması, kendi insanını cezaevlerinde öldürmemesi, ağır hasta durumdaki, yaşamını kendi başına idame ettiremeyecek durumdaki kişilerin tahliyesi için gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirmesi gerekmektedir” diye konuştu.
Basın toplantısının sonunda TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, Dr. Fatih Hilmioğlu’nun ciddi sağlık problemleri olduğunun, cezaevi koşullarında bu problemlerin ağırlaştığının altını bir kez daha çizdi ve Dr. Hilmioğlu’nun bir an önce tahliye edilerek sağlıklı bir ortamda, yakın takip altında yaşamını sağlamasının koşullarının oluşturulmasını talep ettiklerini dile getirdi.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
BİLİMSEL ARAŞTIRMA KURULU
FATİH HİLMİOĞLU BASIN AÇIKLAMASI
30 Ocak 2014, İstanbul
Aslolan Yaşamdır! Hapis Cezasının İnfazı Tutuklu ve Hükümlünün Hayatı İçin Tehlike Oluşturuyorsa, İnfaz Geri Bırakılmalıdır!
“Hapsetmeye alternatif yöntemlerin tartışıldığı çağımızda, insanların hapishanelerde ölmediği, hatta hapishanelere hiç kapatılmadığı günlerin umuduyla…”
Herkesin bildiği bir sırrı burada açıklamak istiyoruz. Ülkemiz cezaevlerinde ölümcül hastalıklarla günlerini geçiren, siyasal irade ve bürokratik ataletin kurbanı olan yüzlerce tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
“Ceza ve İnfaz Kurumlarındaki Yapısal Sorunlar Çözülmediği Sürece Cezaevlerinden Yeni Ölüm Haberleri Gelmesi Sürpriz Olmayacaktır.
Adalet ve Sağlık Bakanlıklarını Göreve Çağırıyoruz: Ölümcül Hastalığa Yakalanan Onlarca Tutuklu ve Hükümlünün Sağlık Durumu Derhal Kurulacak Bağımsız Bir Muayene Komisyonu Tarafından Değerlendirilmelidir.” Bu durumdakilerin tahliye talepleri dikkate alınmalı, tutukluluk dışındaki diğer ceza infaz yöntemleri öncelenmelidir.
2008 yılında Kurumumuzca hazırlanmış olan “Kuddisi Okkır” raporunu açıkladığımız basın açıklaması yukarıdaki alt başlıkla başlıyordu. Aradan geçen 6 yılda sanki zaman durmuş gibi hissediyoruz. Sorunun çözümü bir yana katlanarak büyüdüğünü görüyoruz.
Oysa cezaevlerinde yatan tutuklu ve hükümlü sayısı bu 6 yılda 96 binden 150 bine,
Hasta tutuklu ve hükümlü sayısı 86’dan 526’ya çıkmış durumdadır.
TBMM’de verilen bir soru önergesi üzerine önceki Adalet Bakanı Sn.Sadullah Ergin 2002-2013 yılları arasında 1.989 kişinin cezaevinde yaşamını yitirdiğini belirtmiştir. Cezaevlerinde yılda 180, ayda 15, yani her 2 günde 1 mahkumun değişik nedenlerle yaşamını yitirdiği anlaşılmaktadır. Bizim amacımız Cezaevlerinde yaşamını yitiren 1.989 kişinin daha da artmaması, bunlar arasına sağlık nedeniyle yeni ölümlerin katılmasının engellenmesidir.
Ağır hasta tutuklu ve hükümlüler ciddi sağlık sorunları yaşamalarına rağmen kamuoyunun dikkatleri başka konulara çekilmekte ve bu sorun çözüm odaklı, kapsamlı çalışma halinde bir türlü gündeme gelememektedir.
Hükümlü ve tutuklu ölümlerinin önüne geçilebilmesinin ilk adımı olarak ağır hasta olanlar tahliye edilmeli ve dışarıda tedavi olabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İHD Cezaevleri Komisyonu’nun Eylül 2013 tarihli açıklamasına göre hapishanelerde, kendilerinin tespit ettiği, 154’ü ağır 526 hasta mahpus bulunmaktadır.
Biz bir sağlık meslek örgütü olarak hasta tutuklu Fatih Hilmioğlu nezdine cezaevinde sağlık sorununa parmak basarak hazırladığımız bu rapor ve basın açıklamasıyla cezaevlerindeki hasta mahkumlara dikkatlerin çekilmesini ve hakkında hazırladığımız raporda tespit ettiğimiz tablo üzerinden Fatih Hilmioğlu’nun maruz kaladığı sağlık hakkı mağduriyetinin giderilmesini amaçlıyoruz.
Ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin “yaşam, vücut bütünlüklerini koruma, sağlık ve mülkiyet hakları devletin güvencesi altındadır” ilkesinin uluslararası ceza infaz hukukunun en temel prensiplerinden biri olduğu unutulmamalıdır.
Bilindiği gibi AİHM 05 Mart 2013 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gülay Çetin / Türkiye kararı ile Türkiye’yi insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ile ayrımcılık yasağından mahkûm etmiştir. AİHM, Türkiye’yi, tutuklu iken yakalandığı kanser sonucu cezaevinde yaşamını yitiren Gülay Çetin’in hükümlülerin ağır hastalık nedeniyle serbest bırakabileceğine ilişkin hükümlerden, tutuklu olduğu için yararlandırılmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 3. (işkence yasağı) ve 14. (ayrımcılık yasağı) maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etmiştir.
Fatih Hilmioğlu’nun ailesinin Türk Tabipleri Birliği'ne başvurusu üzerine bu bilimsel kurul oluşmuş ve rapor hazırlanmıştır.
Yıllardır insan hakları ve sağlık hakkı ihlalleri konusunda sorunlara sahip çıkan ve çözüm üretmeye çalışan bir hekim kuruluşu olarak, bunun buzdağının görünün yüzü olduğunu, konunun üzerine gidilmesi ve ayrıntılı bir araştırma yapılarak sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini bir kez daha yetkili kurum ve kuruluşların dikkatine sunmak istiyoruz.
Araştırma Kurulumuz kısa süre içinde başlangıç niteliğinde hazırladığı bu raporla uzun tutukluluk süreleri ve hasta mahkumların yaşadığı sağlık sorunlarına Fatih Hilmioğlu nezdinde ayna tutmuştur. Daha ağır hastaların varlığının bilincinde olan kurulumuz; tüm ağır ve yaşamı tehdit altında olan hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevi gibi sağlıksız bir ortamdan çıkarılarak tedavilerinin daha insani koşullarda yapılması ve gerek tedavi süreci, gerek psikososyal ve refakatçi desteği, gerekse sağlık ve yaşama hakkının korunması amacıyla tutuksuz yargılama, infaz ertelemesi ya da denetimli serbestlik vb. adli kontrol tedbirlerinin öncelenmesinden yanadır.
Bugün buradan kamuoyu ile bütününü paylaştığımız ve Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Osman Cavit ÖZDOĞAN, Ceza ve Ceza Usul Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Selami MAHMUTOĞLU, Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Ümit BİÇER, Adli Tıp Uzmanı Dr. Ali ÇERKEZOĞLU ve Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı Dr. Ali ÖZYURT ’dan oluşan TTB Bilimsel Araştırma Kurulunca düzenlenen raporumuzun sonuç bölümünde;
“SONUÇ:
22.01.2014 tarihli Türk Tabipleri Birliği’nin görevlendirme yazısıyla; Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında düzenlenmiş tıbbi belgeler incelenerek; sağlık durumu, hastalığın klinik seyri ve hapishane koşullarında kalmasının sağlığını ve yaşamını nasıl etkileyeceği konusunda bilimsel değerlendirme talep edilmesi üzerine kişiye ait tıbbi veriler hukuksal ve tıbbi çerçevede değerlendirilmiş olup, kişide;
- Kronik Hepatit B enfeksiyonu zemininde gelişen Karaciğer Sirozu saptandığı; söz konusu hastalıkların ilerleyici nitelikte olduğu ve son MR incelemesinde şüpheli karaciğer kanseri lezyonu saptandığı,
- Portal hipertansiyon ile bu tabloya eşlik eden özefagus varisleri ile portal gastropati olduğu;
- Tip II Diabetes Mellitus (şeker hastalığı) saptandığı;
- Kronik Majör Depresyon ve Suicid (intihar) riski nedeniyle yatarak tedavi görmesi gerektiği”nin kayıtlı olduğu dikkate alındığında,
- Hastanın klinik tablosu bir bütün olarak değerlendirildiğinde; kronik, progresif seyir gösteren Karaciğer Sirozu ve Karaciğer kanseri için prekanseröz oluşum ile bu tabloya eşlik eden komplikasyonların (portal hipertansiyon, özefagus varisleri, portal gastropati); tutukluluğunun devamı halinde sağlığı açısından ciddi ve yaşamı tehdit edecek kapsamda olduğu; bu itibarla Ceza Güvenlik ve Tedbirlerinin İnfaz Hakkında Kanun’un (CGTİK) 16/2. maddesinin hatta 16/6. maddesinin uygulama kabiliyetinin bulunduğu, kaldı ki; CGTİK’nın 16/2. ve 16/6. maddelerinin uygulanması için gerekli olan prosedüre başvurulmadan da, ilk derece mahkemesi tarafından adli kontrol tedbirine hükmedilerek tutuklama kararının kaldırılabileceği,
- Mahkumun “hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi” hali dışındaki, diğer ağır hastalık durumlarında da, kişinin nitelikli, eşit sağlık hizmetine ulaşması yaşamsal bir önem arz etmektedir. “Kişide saptanan tıbbi tablonun ağırlığı, hastalığın seyri, bu hastalıkla ilgili yapılacak inceleme ve takiplerin sıklığı, bulunduğu ortamın özelliği, bu ortamda yakınmalarına yönelik alacağı önlemler, beslenme, hijyen, vb. koşulların durumunu ne şekilde etkilediği, tek başına tedavisini sürdürüp sürdüremeyeceği, bir refakatçıya ihtiyaç olup olmadığı” gibi hususlar tüm boyutlarıyla ele alınmalıdır. AİHM’in ilgili kararları da tıbbi açıdan yaşam hakkı ve sağlığa ulaşım hakkının ulusal ve uluslararası belgelerde tanımlanan mesleki etik kurallara ve standartlarına uygun olması gerçeğine atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu ilkeler kapsamında konu değerlendirildiğinde; 17 Nisan 2009 tarihinden bugüne yaklaşık 5 yıldır tutuklu bulunan ve bu süreç içinde 2011 yılında 9 (dokuz), 2012 yılında 15 (on beş) ve 2013 yılında 38 (otuz sekiz) kez yakınmaları ve rahatsızlıkları nedeniyle sevk edilen ve hastanelerde yatırılarak tedavi edilmek zorunda kalınan Dr.Fatih Hilmioğlu’nda; saptanan klinik tablonun ağırlığı ve ilerleyici niteliği, hastalığına bağlı olarak gelişen diğer tıbbi durumların taşıdığı hayati tehlike ve ciddi intihar riski içeren psikiyatrik tanısı ile yapılması gereken tetkik ve izlemlerin gecikmeye yol açmadan yapılabilmesini de içeren tablonun sonucu olarak;
- Mevcut durumunun tıbbi açıdan tutukluluk haliyle uyumlu olmadığı,
- Kişinin tutukluluk halinin sağlık hizmetlerine ulaşmasında ve hastalığın ilerlemesinin engellenmesi için gereken medikal ve psikiyatrik tedavisinde gecikmeye sebebiyet verebileceği, gelişebilecek ani klinik tablolar ve ruhsal durumu nedeniyle refakat ve desteğe ihtiyaç olduğu cihetle; infazın ertelenmesine ya da infazın ertelenmesi prosedürüne başvurmadan tutukluluğun kaldırılmasına karar verilmesinin tıbbi açıdan da gerekli olduğu kanaatini bildirir bilimsel değerlendirme raporudur.” Denmektedir.
Türk Tabipleri Birliği ve İstanbul Tabip Odası yeni ölümlerin olmaması ve aşağıdaki gibi mektupların* yazılmaması için bu süreci izlemeye devam edecektir.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu
*İsmet Ablak (Temmuz 2009’da, 40 yaşında öldü):
Evet, cezaevi zordu. Hele bir yanı var ki daha da zordu. Hastasın ama hastalığını bilemezsin. Kendi adına hiçbir karar veremezsin. Kesilir, dikilirsin. Ne olduğunu yine bilemezsin. Beni zorlayan tek şey, son günlerimde yaşlı anamı ve babamı göremeyişim, onlarla helalleşemeyişimdi. İkisi de çok hasta ve yürümeyecek kadar da takatsizdiler…
*Gülay Çetin (Şubat 2011’de 42 yaşında öldü):
Ben 2 yıl hiçbir şey yiyemedim, uyuyamadım. Hastaneye sevkim yapılmadı. Mide kanseri olmuşum. Son evreye gelmişim. Gardiyanlar bana “neden yemek yemiyorsun, isyan mı ediyorsun” diyerek tepki gösteriyorlardı. Ben ise her şeyi simsiyah-çamur gibi fışkırır tarzda kusuyordum. Endoskopiye 3 ay sonraya gün verdiler. 3 ay dolunca araç-asker yok denilerek götürülmedim. 6 ay sonra gidince yanlışlıkla safra kesemi aldılar. Şu an yeniden o günleri anımsıyorum ve çıldırıyorum. İçimde organ kalmadı. Katı kurallar kaldırılsın. Zira hastalık hızla ilerliyor. Hiç olmazsa evime gideyim. Son kez sobanın yanında uyuyayım. Sizlerden istirham ediyorum. Sevgiyle kalınız. Çok yoruldum.