Küba ve Sağlık Konferansı Yapıldı

31.10.2013
 
 
Değerli meslektaşlarımız,
 

“Küba ve Sağlık” söyleşisi daha önce duyurulduğu gibi dün (30.10.2013) gerçekleştirildi. İzleyen, katkıda bulunan ve etkinliğimize sorularıyla renk katan tüm meslektaşlarımıza teşekkür ederiz. Küba’nın yeni atanan Ankara Büyükelçisi Alberto Gonzales CASALS’in hem odamızı ziyareti hem de söyleşiyi açışı bu etkinliği ilginç kılan bir başka etkendi.
 
Hekimlerin Küba ilgisini, bilgiyle donatmaya katkıda bulunduğuna inandığımız bu söyleşinin izleyenlere yararlı olduğundan kuşku duymuyoruz.
 
Küba, yarım yüzyılı aşkın zamandır “abluka” altında yaşayan bir ülke. Başka alanlarda olduğu gibi özellikle sağlıkta eriştiği başarılar bir bakıma bu ablukanın sonucudur. Zorunluluk ve yoksunluk mucize yaratılmasına yol açmıştır da denilebilir.
 
Sağlık sistemleri ülkelere ve toplumlara göre değişkenlik gösterebilir. Bir ülke ya da topluma uygun sistem bir başkası için çok uygun olmayabilir. Ancak, Küba’nın hem koruyucu sağlık hem de bu söyleşiye konu olan biyoteknoloji alanındaki başarılarından çıkartılabilecek bir ders varsa; o da “daha sağlıklı ve uzun ömürlü bir toplum yaratmak için çok para harcamak gerekmediğidir”. Bu bile günümüzdeki sağlık harcamaları geometrik olarak büyüme gösteren ülkemiz için önemli bir çıkarım olabilir.
 
Diğer yandan, Küba deneyimi ülkemiz ve bize model olan ülkelerde her geçen gün ticarete daha fazla konu olan sağlık ortamının içinde bulunduğumuz çağda da toplum için yapılabileceği gerçeğini yansıtmaktadır diyebiliriz.
 
Sözü uzatmaksızın herkesin kendi dersini çıkartması ve bu bağlamda değerlendirme yapması uygun olur diyoruz.
 
Söyleşiye katılamayan meslektaşlarımız için geniş bir özeti paylaşıyoruz.
 
Ayrıca, söyleşinin görüntülerini de erişime sunuyoruz.
 
Saygılarımızla
 
İzmir Tabip Odası
 
KÜBA VE SAĞLIK
 
İzmir Tabip Odası ve JMKDD (Jose Marti Küba Dostluk Derneği) işbirliğiyle planlanan “Küba ve Sağlık” söyleşisi bugün (30.10.2013) gerçekleştirildi. Küba’nın Ankara’ya yeni atanan Büyükelçisi Alberto Gonzales CASALS’in odamızı ziyareti ve söyleşiye açış konuşmasıyla katılması etkinliği taçlandırdı. Herhangi bir Kübalı sevecenliği ve alçakgönüllülüğüyle diplomattan çok eski bir dost gibi davranan Casals’e bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz.
 
Büyükelçi kısa açış konuşmasına Küba’nın önde gelen gerçeği olan “Abluka”dan söz ederek başladı. Bu çetin koşulların Küba’nın her alanda olduğu gibi sağlıkta da olumsuz etkilediğine vurgu yaptı. Anlaşılan, bu abluka ve ona bağlı kısıtlılıklar olmasa Küba sağlıkla ilgili her türlü göstergede doruklarda yalnız kalacakmış demekten alamadık kendimizi.
 
JMKDD’den Nahide ÖZKAN “Küba ve Sağlık” söyleşisini pek çoğumuzun ayrıntılı bilgi sahibi olmadığı bir konuya odakladı. Küba’nın az harcamayla büyük işler başaran bir sağlık devi olduğunu, bu durumun da büyük oranda koruyucu ve önleyici hekimliğe dayandırdığını kavramayan kalmadı! Ancak, İngiltere büyüklüğünde 11 milyonu biraz aşkın nüfusuyla Küba’nın Biyoteknoloji alanında da devleşmeye doğru koşar adım ilerlediğini bilenlerin sayısı çok da fazla olmasa gerekti.
 
Yaklaşık yarım yüzyıl önce devrimle birlikte yepyeni bir sayfa açan Küba’nın hiç de iyi bir miras devralmadığını söylemek olası. Topu topu birkaç bin hekimin yarısı da devrimi izleyerek ülke dışına kaçmış. Uzun yıllar sömürgeye eşdeğer bir konumda olan bu ada ülkesinde gelir dağılımının da eşitlikçi ve adaletli olmadığını kestirmek zor değil.
 
Tüm bu olumsuzluklara eklenen ABLUKA, sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte kendisini gösteren destekçi ve pazar yitimi, güncel ekonomik kriz ve Küba’nın doğal afetler ülkesi olmak gibi değişmeyen yazgısı işleri daha da güçleştiren etkenler olarak kendisini göstermiş.
 
Bunca kısıtlılık ve kuşatma Küba’yı yolundan döndürememiş. Kişi başına 600 USD’den daha az bir harcamayla; sağlığa oluk gibi para akıtan ABD (7000 USD) ve Kanada’nın (3500) sağlık göstergelerini yakalayarak yalnız bölgeye değil dünyaya da kılavuzluk eder olmuş.
 
Doğumda beklenen ortalama yaşam süresi 78 yıl olan Küba bu konuda ABD ve Kanada’nın bir kaç yıl gerisinde Türkiye’nin ise biraz önünde yer alıyor.
 
Bebek ölüm sayılarında da benzer bir tabloyla karşılaşmak söz konusu. Bebek ölüm oranı da % 0.5 ile göz kamaştıran bir görkeme sahip.
 
Küba kişi başına düşen ulusal gelir ve başka ekonomik göstergeler bakımından gelişmekte olan ülkelerin alt grubunda geri kalmışların biraz önünde yer alıyor. Buna karşılık, sağlık göstergeleri ise dünyanın çok gelişmiş ülkeleriyle yarış edebiliyor. Son derece dikkate değer bir çelişkidir!  Ders de buradan çıkartılmalıdır. Tercihler ve öncelikler bu başarının önde gelen anahtarıdır. Otomobile mi binmek istersiniz yoksa cep telefonu kullanmak mı? Bu sorulardan herhangi birine hemen evet deyip yanlışa düşmemek gerekiyor.  Son soru daha az ölmek mi ya da daha uzun yaşamak mıdır? Çabalamanıza gerek yok! Bu sorunun yanıtı fazlasıyla bellidir! İşte, Küba’nın başarısı böyle bir tercihten kaynaklanmaktadır.
Az parayla daha uzun yaşamak, az harcamayla 1 ya da 5 yaşından önce daha az ölmek!
 
Küba’nın sağlık alanındaki başarısına ilişkin bir başka çarpıcı örnek erişilmiş olan hekim sayısıdır. Küba sahip olduğu hekim ordusuyla 10 bin kişiye düşen hekim sayısında (64) uzak ara öndedir. Bu sayının Türkiye ve ABD için sırasıyla 14.5 ve 22.5 olduğunu not etmkle yetinelim. Aynı sayıların komşu Dominik ve uzaktaki Güney Afrika’da yine sırasıyla 20 ve 7.7 olduğunu ekleyelim.
 
Bu küçük ada ülkesi 1962’de devrimden hemen sonra uygulamaya konulan aşılama programıyla pek çok hastalığı unutmuştur. Çocuk Felci, Yenidoğan tetanusu, Kızamık, Kabakulak, Boğmaca kökü kurutulan hastalıklardan bir kaçıdır.
 
Her ne kadar koruyucu ve önleyi olsa da aşı programının yürütülmesi ve sürdürülmesi gerçekte bir biyoteknoloji birikimi de gerektirmektedir. Teknolojinin mutfağı bilim olduğuna göre bu “yoksul ve yoksun(!)” ada ülkesinin hiç de sanıldığı gibi zavallı olmadığını anlamak zor değil!
 
Kişi başına düşen 4100 USD gelirle enfeksiyon hastalıklarından ölüm oranı % 1.1’e (dünyada % 25) düşürülebilmiş ve 13 aşıyı kapsayan bir ulusal aşı programı kesintisiz olarak yaşama geçirilebilmiştir..
 
Küba’da sağlık ortamının diğer bileşenlerine olduğu gibi biyoteknolojiye de devlet egemendir. Bu yanıyla özel sektör egemenliği, yüksek gelirli ülkelerde tekelleşme, gereksinimlerin varsıl ülkelerinkine göre belirlenmesi, yüksek kârlılık oranları, tedavi edici ürüne yönelim ve ürünlerin göreceli olarak yoksul ülkeler için pahalı-erişilmez olması gibi alışılmış özellikler Küba Biyoteknolojisi için söz konusu olmamaktadır.
 
Dünyada Biyoteknoloji alanından elde edilen gelirin % 77’si ABD’ye, % 16’sı AB’ye ve % 4’ü Kanada’ya akarken; bu toplulukta Küba’nın varlığı bile başlı başına altı çizilmeye değer bir durumdur.
 
Dünyada 2000 yılından önceki çeyrek yüzyıl boyunca biyoteknoloji şirketlerince pazara sunulan ürünlerin yalnızca % 1’i tropik hastalıklara ve tüberküloza yöneliktir. Yoksul ülkelein sorunu olan bu hastalıklara çare üretilememesi değil bilinçli olarak üretilmemesi söz konusudur. Alım gücü olmayan ülkelerin dev şirketlere para kazandırması olası olamayacağına göre karşılığı olmayan ürünlerin geliştirilmesi de söz konusu olmamaktadır.
 
Dünyadaki genel eğilim ne yazık ki; gereksinimin tersine koruyucu değil tedavi edici ürünlere doğrudur. Aşı üretimi sonlandırılmakta, özellikle de kamu bu alandan çekilmektedir. Yeri gelmişken Türkiye’de Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kapatılmış olduğunu anımsatmış olalım. Dünyada insanların 1/3’ünün ilaca erişemez durumda olduğunu da not edelim.
 
Finansman ve bilimsel kapasite yetresizliğinin yanı sıra siyasal-ekonomik istikrarsızlıklar ile planlama eksikliği yoksul ülkelerde kapasite eksikliğine yol açan önemli öğeler olarak göstermektedir kendisini.
 
Buna karşılık inovasyon becerisi, ürün çeştililiği, yatırım getirisi, dışsatım profili ile üretimin özkaynaklara dayanma potansiyeli biyoteknoloji üretiminde başarıyı getiren ölçütler olarak öne çıkmaktadır.
 
Başkentte kurulu Havana Bilim Kutbu’nda yarısı bilim insanı niteliğinde 14 bin dolayında insan gücü çalışmaktadır.
 
Aşılar, kanser tanılama ve tedavi ürünleri, tropikal hastalıklara yönelik ürünler, laboratuvar hayvanları üretimi biyoteknoloji merkezinin önde gelen ürünleri olarak sayılabilir.  
 
Başka ülkelerin tersine Küba’da devlet biyoteknoloji konusunda tek yatırımcı ve destekleyicidir. Kazanç öncelenmediği ve bu bağlamda rekabete girilmediği için yapılan çalışmalar çok daha verimli ve sonuç verici olmaktadır.
 
Küba’da biyoteknoloji sağlık sisteminin bir alt bileşeni sayıldığı için ulusal gereksinimler öncelenmektedir. Küba’da tanı, bağışıklama ve tedavi amaçlı ürünlerin % 85’i ülke içinde üretilmektedir.
 
AR-GE kuruluşları ile sağlık yönetimi iç içe ve sağlıklı bir iletişim içindedir. Ayrıca, Küba’nın örgütlü bir toplum olması da bu alandaki işbirliği ve dayanışmayı olumlu anlamda etkilemektedir. Örneğin, CDR (Devrim Koruma Komiteleri) bu alanda bile etkili olmakta ve çalışmalara katkı verebilmektedir.
 
Küba, tüm Latin amerika nüfusunun % 2’sine karşılık gelen insan kaynağına sahiptir. Buna karşılık aynı coğrafyadaki bilim insanlarının % 11’i Kübalıdır. Bilim işçisi başına ABD 200 bin USD harcarken Küba 400 USD harcayarak tıpkı koruyucu hekimlikte olduğu gibi  bu alanda da az harcayarak başarılı olabilmektedir. 
 
Küba’da Biyoteknoloji :
 
·       İkinci büyük dışsatım kalemidir!
 
·       İkinci büyük ulusal gelir kalemidir!
 
Küba’da biyoteknolji Yerli İşgücü’ne dayanmaktadır. Böylelikle insan kaynağı planlaması ve öğrencilerin bu alana yöneltilmesi kolaylaşmaktadır.
 
Küba’da kadının toplumsal yaşama katılımı da son derece görkemli özellikler taşıyor.  Bilim alanındaki kadın çalışan oranı % 60’ları aşıyor.

Küba’da bu alanda beyin göçü söz konusu olmadığını söylemek olası. Ayrıca, çalışma etiği sorunu da yok düzeyindedir. 

 

Küba ve Sağlık Konferansı 1 .Bölüm 

 

Küba Ve Sağlık Konferansı 2.Bölüm

 

Bu haber 2985 kez okunmuştur.