Ülkemiz şehir hastaneleri kavramıyla son yıllarda tanıştı. Bu tanışma İzmir’de ay sonunda atılacak temelle somutlaşıyor. Yatak sayıları binlerle ifade edilen, her türlü tıbbi olanağın ve gelişmiş tıp teknolojisinin bulunduğu bu hastanelere kim hayır diyebilir? Bu madalyonun bir yüzüdür. Ters yüzü dikkati çekmesin diye allanıp, pullanmış olmalıdır. Diğer yüzdeki can sıkıcı görünüme ise pek değinen olmayacaktır. Bu durumdan görev çıkartıp yaşamsal önemde eksileri yansıtmaya gönüllü olalım.
Şehir Hastaneleri Kamu-Özel Ortaklığı’nın ürünüdür. “Ortaklık” sözcük anlamı gereğince kulağa hoş gelen bir kavram. Ama, gerçek hiç de öyle değil! Kamu-Özel Ortaklığı özelin kamu alanına kolaylıkla, ayrıcalıkla ve kazanç güvencesiyle el atma aracıdır. Yatak sayısının hatırı sayılır oranda doluluğu garantisiyle işletilecek olan bu dev kurumlar doğallıkla (daha fazla) kazancı hedefleyecektir. Kazancın öncelenmesi ve belki de tek hedef durumuna getirilmesi sağlık ortamında ve sağlık hizmeti sunumunda akla hiç getirilmemesi gereken bir anlayıştır. Bu durumda ise taşeronlaştırma, esnek çalışma ve sınırsız çalışma/çalıştırma vazgeçilmez davranış biçimleri haline gelecektir.
Bu olumsuz ortamın topluma yansıması nasıl olacak? Gereklilerin yoklaştığı, gereksizlerin çoklaştığı bir sağlık ortamı beklemektedir toplumu. Sağlık ortamında hiç olmaması gereken kazancı önceleyen anlayış bu denli öne çıktığında birim zamanda daha çok iş üretiminin temel ilkeye dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Gerekenin değil de kazandıranın öne çıkmasına ve niteliksiz ama nicelikli hizmetin ortama egemen olmasına şaşırmamak gerekecektir.
Konuyu basitleştirerek özetlemekte yarar var!
1. Kamu-Özel Ortaklığı’nın “ortaklık” sözcüğü ile oluşturulmaya çalışılan yanılsamadan öte bir anlam taşıdığının altını çizelim.
2. Burada amaçlananın ortaklıktan çok özelin kamu olanaklarına erişimini sağlamak olduğunu bir kez daha anımsatalım.
3. Kazanca ortak olan özelin, zarara karışmayacağına önemle vurgu yapalım.
4. Oluşması durumunda zararın tümüyle kamunun sırtına yıkılacak olması gerçeğinden söz etme görevimizi yerine getirelim. Bu can alıcı ayrıntının bile ortaklığın sözde bir ortaklık olduğunu ortaya koymaya yeteceğini ekleyelim.
Bu konuyla ilgili olarak yazılacaklar bu köşenin sınırlarını fazlasıyla aşacak nicelikte. Bu nedenle konuyu uzmanlarından dinlemeyi öneriyoruz. İlgilenenlere çağrımızdır.
Oktay Ekinci
Yaprak dökümü Oktay Ekinci ile sürdü. Yaşamı boyunca iyiden, doğrudan, güzelden kısacası toplumdan ve uygarlıktan yana bir tutum sergileyen Oktay Ekinci. Hiç kuşkusuz geride kalan bizlerin yolunu ışıtmayı sürdürecektir.
Onunla ilgili pek çok kişiden sayısız güzel söz işittik, okuduk. Ama, kendisini tanımlayan en yalın ve en güzel sözler yine kendisinden geldi. Yaşamının son günlerinde boğaz manzaralı hasta odasında dudaklarından dökülenleri paylaşarak güle güle diyelim ona!
“Bu manzarayı korumak için bir ömür verdim!” Beş paralık kişisel çıkarı olmaksızın uygarlığı korumaya adanmış dolu bir yaşam. Onu yücelten de bireyci değil, toplumcu; paracı değil, uygarlıkçı tutumu değil miydi?
29 Ekim
Bir çağrımız var! Üyelerimize, meslektaşlara ve elbette tüm yurttaşlara! En büyük bayram 29 Ekim’e gün sayıyoruz. İzmir Tabip Odası’nın üyelerinin hakları ve toplumun sağlık hizmeti hakkına ilişkin duyarlılığı sır değil. Bunların yanı sıra diğer önemli vazgeçilmezimiz Türkiye Cumhuriyeti, onun kurucusu yüce Atatürk ve yine onun bizlere emaneti devrimlerdir. Cumhuriyet için Güçbirliği Platformu’nun başat bileşenlerinden olan İzmir Tabip Odası başta hekimler olmak üzere tüm yurttaşları Cumhuriyet Şenliği’ne çağırıyor. 29 Ekim’de saat 16’da bayraklarımızla Gündoğdu’da olacağız. Bir Milyon Kişiyle Andımız’ı okuyacağız. Unutulmasın! Böyle tarihsel anlarda “oradaydım” demek bir ayrıcalıktır.
29 EKİM’DE SAAT 16’DA GÜNDOĞDU’DA BULUŞUYORUZ!
BİR MİLYON KİŞİYLE BİRLİKTE “ANDIMIZ”I İÇİYORUZ!
Dr.Ceyhun Balcı,
Yurt Gazetesi, 23.10.2013