Kurban

17.10.2013

 

KURBAN

 
Kurban vererek başlayan, kurban keserek süren ve olasılıkla kurban vererek sonlanacak bir uzun dinlencenin ortasındayız! Bayramın doğasında olan coşku ve sevince kan, gözyaşı ve üzüntünün karışmasına alışmış durumdayız. 
 
Uzun bayram dinlenceleri ziyaretle, turizmi harmanlıyor. Neden her ne olursa olsun kitlesel insan hareketleri bayramların önde gelen eylemine dönüşüyor. Uzun dinlencenin başında yollara dökülen milyonlar aynı eylemi yerlerine, yurtlarına ve kentlerine dönerken bu kez dinlencenin sonunda yineliyorlar. Bu da daha fazla yolculuk ve  trafik anlamına geliyor! Türkiye’nin dış ticaretine ezici üstünlükle egemen olan deniz taşımacılığına karşılık olarak iç ticaret ve yolcu taşımacılığında karayolları öne çıkıyor. Kuralların yok sayıldığı bu alanda kaza görünümlü cinayetler de sıradanlaşmış oluyor. Böylelikle kurban kesmezden önce kendimizi kurban verir oluyoruz.  Türkiye’de yük ve insan taşımacılığında karayollarına düşen payın % 85 dolaylarında olduğunu göz önüne aldığımızda ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılmış olacaktır
 
Karayollarımıza kaçınılmaz şekilde egemen olan bu ortam İzmir Tabip Odası’nı da etkiledi bu uzun dinlencenin hemen başında. Odamız üyesi genç bir meslektaşımızı, Dr Özlem ACUN’u ailesiyle birlikte olmak için gittiği Mersin’de hem de  yaşamının baharında trafik cinayetine kurban verdik! Acımız büyük! Genç meslektaşımızın başta ailesi, yakınları ve sevenleri olmak üzere tıp topluluğumuza başsağlığı diliyoruz.
 
Aklın sesine kulak verilmeli! Dört yanı deniz olan ülkemizde deniz yolları hiç olmazsa Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki canlılığına kavuşturulmalı! Demiryolları da göz boyamanın ötesine geçilerek gerçek anlamda geliştirilmeli, yaygınlaştırılmalı! Otoyol ve çifteyol yapımı önemli bir gelişme gibi görünse de soruna köklü çözüm getirmekten uzaktır. İnsan ve eşya taşıması akılcı yollarla gerçekleştirilmeli!
 
******************
Öğrenciliğimizde gıda bakımından kendi kendine yeten sayılı ülkelerden olduğumuz öğretilirdi. Bu kez kurban bayramı 16 Ekim Dünya Gıda Günü’yle örtüştü. Bu çakışmadan yararlanarak kimi sayıları anımsamakta yarar var. Bu bayramda 2 milyonu aşkın büyük/küçükbaş hayvanın kurban edileceği öngörülmekteydi. Kurban geleneği gereğince yoksul kitlelerin bir kaç günlüğüne de olsa ete doyacağını varsayabiliriz. Ama, üzülerek de olsa bu dayanışmanın ete olan açlığımızı gidermeyeceğini söylemek durumundayız. Sayısal değerler bu saptamamızı doğrulayacaktır. Türkiye’de 2012 verilerine göre kişi başına et tüketimi 33 kg/yıl olarak gerçekleşmiş. Bu nicelik beyaz eti de kapsamaktadır. AB ülkelerinde kişi başına et tüketimi 77 kg/yıldır. ABD ve Danimarka gibi ülkelerde bu nicelik üç basamaklı sayılara tırmanmaktadır. Dolayısı ile, Türk insanının et tüketim verilerini iyileştirmek için gelenek ve göreneklerin ötesine geçerek bir şeyler yapılması gereği gün gibi ortadadır.
 
Yaşadığımız çağda hayvansal ürün tüketmemeyi ilke edinmiş otçulların sayısı hızlı artış göstermektedir. Buna karşılık, türümüzün  büyüme ve gelişme döneminde hayvansal proteine gereksinim duyduğu da kesindir. Özellikle kırmızı ette yoğunlukla bulunan B12 vitamini bu ete gereksinimi kaçınılmaz kılmaktadır.  Karnınızı başka yollarla tıka basa doyursanız da; kırmızı et kaynaklı proteinin eksikliği hastalık nedenidir. Biz hekimler hastalarımıza ve hasta olmayanlara kimi can alıcı öğütler veririz. Tarımsal üretiminin yanı sıra hayvan varlığı son çeyrek yüzyılda yarı yarıya azalmış olan Türkiye’nin protein yoksunluğunu giderme göreviyle karşı karşıya olduğuna vurgu yapma görevimizi daha sağlıklı bir toplum yaratma hedefimizin bir parçası olarak görüyoruz.
 
“Andımız” ve Dr Reşit Galip
 
Kurban bayramından günler önce bir kurban daha verdik. Andımız’dan vazgeçerek Dr Reşit GALİP’i bir kez daha öldürmüş olduk. Kökü bu topraklarda olmayan yaklaşımlara kurban gittiğini düşündüğümüz meslektaşımız, Atatürk’ün “Fikir Fedaisi” Dr Reşit GALİP’i İzmir Tabip Odası olarak olanca gücümüzle ve tüm varlığımızla sahipleniyoruz.
 
Yaşamı irdelendiğinde çok iyi görülecektir! Dr Reşit GALİP hekim kimliğiyle verdiği hizmetlerin yanı sıra yalnızca 1933 Üniversite Reformu’na yaptığı öncülükle bile hakkı ödenemeyecekler listesinde yer alacak değerde bir kişiliktir. Her birimizin öğrenciliğinde coşkuyla okuduğu seksen yıllık Ulusal Andımız, Dr Reşit GALİP’in diğer hizmetleriyle karşılaştırıldığında alçakgönüllü eserlerinden birisidir.
 
Duvardan duvara kütüphane olan evinde sayısız kitabıyla koyun koyuna sonsuzluğa göçtüğünde Dr. Reşit Galip’in cebinden çıkan para yalnızca 5 TL’dir. Alçakgönüllü yapıtı Andımız’ın ırkçılık, ayrımcılık ve şovenizmle yaftalandığı; kendisinin de faşist ilan edildiği Dr Reşit Galip işte böyle bir insandır. Ulusal Andımız’a sahip çıkarken, anısı önünde saygıyla eğiliyoruz…
 
Yaprak Dökümü
 
Önce Reşit Galip’in bir kez daha öldürülmesi; onu izleyerek genç meslektaşımızın trafik cinayetine kurban gitmesiyle yanan içimiz iki kıdemli meslektaşımızın sonsuzluğa göçüşüyle buruldu.
 
Prof Dr İzzettin BARIŞ (1931-2013) asbestoz ve erionit etkenli akciğer hastalıklarına ilişkin çalışmalarıyla sınırlarımızı aşan bir üne sahipti. 
 
Prof Dr Oğuz KAYAALP (1931-2013) ise farmakoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştı. Bir yandan öğretmenliği diğer yandan da yazdığı kitaplarla pek çok hekimin yetişmesinde emeği olan hocamızdı.
 
Bizlerin yetişmesine ve bir parçası oldukları topluma katkıları her iki hocamızın da adlarını unutulmazlar listesine şimdiden yazdırmıştır. 
 
Dr.Ceyhun BALCI
YURT GAZETESİ İZMİR BASKISI
 
 

 
Bu haber 1722 kez okunmuştur.