SKANDAL (!)

01.10.2013

 

SKANDAL(!)

Skandalı bol bir ülkede yaşıyoruz. Basınımız skandal haberleriyle dolup, taşıyor. Geçen hafta İzmir sağlıkta skandal(!) haberiyle kim bilir kaçıncı kez sarsıldı. Doğal olarak bu haber başka bir çoğu gibi basında öne çıkartıldı. Haberin öne çıkartılmasına değil ama; işleniş biçimine ve altında yatan nedene ilgisiz kalınmasına itirazımız var!

Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ege Doğumevi’nde bir odada iki ameliyatın aynı anda gerçekleştirilmesi skandala konu olan haberdi. Öncelikle vurgulamakta yarar var! Bu, arzulanan bir durum değildir. Ancak, neden böyle oldu sorusuna yanıt aramanın da görevimiz olduğunu anımsatalım!

Sayısal veriler gerçek nedene ulaşmamıza yardım edecektir. İzmir’de içinde bulunduğumuz yılın ilk sekiz ayında 35.000 (otuz beş bin) bebek yaşama merhaba demiş. Bu doğumların beşte biri “skandal(!)” yaşanan kurumda gerçekleşmiş. Bebeklerin % 60’a yakını Sezaryen’le dünyaya gelmiş. Sezaryen demek ameliyat demek! Ameliyat da ameliyathane gerektiriyor. Ege Doğumevi’nde içinde bulunduğumuz yılın ilk sekiz ayında gün başına ortalama 20’yi aşan Sezaryen girişimi yapılmış. Bu değer 2012’de 15 dolayındaymış.

Bu denli yoğun doğum işyükü altındaki hastanenin başka bir çok alanda nitelikli ve nicelikli bir hizmet sunmakta olduğunun yakın tanığıyız. Pek çok Sezaryen girişiminin de acil gereklilik sonucu uygulanmakta olduğunu unutmadan ekleyelim.

Örnek olması bakımından yararlı olacaktır. Kentimizdeki bir başka eğitim ve araştırma hastanesinde yine 2013 yılının ilk 8 ayında gerçekleşen doğum sayısı 300 (üçyüz)’dür. Bu olguların üçte birini Sezaryenle doğumlar oluşturmaktadır. Ege Doğumevi’nde gün başına düşen 20’yi aşkın Sezaryen’e karşılık bu kurumumuzda 2-3 günde bir Sezaryen’le doğum gerçekleşmiştir.

Sayılar her şeyi bütün çıplaklığıyla ortaya koymuş olmakla birlikte biz yine de adet yerini bulsun diye sözü bağlayalım. Kentimizde ve özellikle de metropol sınırları içinde olguların kurumsal dağılımının yetersiz değil, son derece kötü olduğunu bu sayısal değerlere bakarak kolaylıkla söyleyebiliriz.

Tam da burada akla gelebilecek bir soruya da yanıt vermekte yarar var. Günde ortalama 20’yi aşkın Sezaryen yükü altında ezilen Ege Doğumevi’nin bu işyükünden hastaları başka bir kuruma yönlendirerek kurtulması da ne yazık ki olanaksızdır. Ege Doğumevi son başvuru noktasıdır ve başvuran hastaları sonuçlandırmaktan başka seçeneği yoktur.

Bu kurumda çalışan başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının eleştiri bir yana; özverili ve insanüstü çalışmalarının karşılığında kutlanmayı hak ettiklerinin de altını unutmadan çizelim!

Şimdi sıra etkili ve yetkililere seslenmeye geldi!

Kurumun birisinde günde 20’yi geçen Sezaryen girişimi yapılırken kuş uçuşu bir kaç kilometre ötedeki diğerinde bir kaç günde bir Sezaryen yapılıyor oluşu akılcı bir durum olmasa gerektir. Ancak, bu akıldışı durumun acı gerçeğimiz olduğu da ortadadır.

Şimdi anlatabilmiş olmalıyız bir salonda iki ameliyatın aynı anda yapılması zorunluluğunun altında yatan nedeni! Sorun, olguların kurumsal dağılımında dengenin sağlanmasıyla kolaylıkla çözüme kavuşturulabilecektir. Hiç kuşkusuz bu dağılım dengesizliğinin de altında yatan nedenler vardır Ancak, bu nedenlerin hiç birisi giderilemez ve ortadan kaldırılamaz boyutta değildir.

Sonuç olarak, öne çıkartılan, skandalla yaftalanan bir odada iki ameliyatın aynı anda gerçekleştirilmesi olgusu, savunulabilir ve çağa uygun bir uygulama değildir. Olguların kurumlara dağılımındaki dengesizlik bu istenmeyen durumu kaçınılmaz kılmaktadır. Olaya bir de bu açıdan bakılması gereğini kamuoyunun bilgisine sunarız.

 

Yaprak Dökümü

 

Geçtiğimiz hafta iki önemli ve yeri doldurulamaz değerimizi ardışık olarak yitirdik. Oynadığı rolle özdeşleşen Tuncel Kurtiz gerçek adıyla olduğu kadar özdeşleştiği rolleriyle tanındı ve şu anda o rollerdeki adlarıyla da anılıyor.

Ramiz Dayı’nın yokluğuna alışamadan on parmağında on hüner Turgut Özakman’ı yitirdiğimiz haberiyle sarsıldık. Künyesinde tiyatrocu, yazar, tarihçi, Cumhuriyetçi, Atatürkçü unvanlarını başarıyla taşıyan Turgut Özakman yakın tarihin belleklerimize çivilenmesinde önemli işlev görmüştü.

Her ikisi için de öldü nitelemesini seslendirmekten kaçınıyoruz. Hem Tuncel Kurtiz hem Turgut Özakman gönül tahtlarımızdaki yerlerini çoktan aldılar. Çok iyi biliyoruz ki; yaşamları boyunca yaptıkları gibi aramızdan ayrıldıktan sonra da bizleri aydınlatmayı sürdürecekler.  Böyle insanlar ölmezler! Olsa olsa, bizleri bedensel varlıklarından yoksun bırakırlar.

Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz!

 

Dr.Ceyhun BALCI
YURT GAZETESİ İZMİR BASKISI
 
 
 
 
 
Diğer Yazılar...

Üç Tıbbiyeli...
 
Hekimler Teyakkuzda...

Dönüşen Türkiye...
Bu haber 2567 kez okunmuştur.