SAĞLIK, BİLİM DIŞI YAKLAŞIMLARLA YÖNETİLEMEZ !!! (Video-Haber)

05.06.2012
 
BAŞBAKAN AÇIKLIYOR !!!!!
 
  • “Ben sezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım”
  • “Bunların özellikle planlı yapıldığını biliyorum”
  • ”Bu ülke nüfusunun artmaması için atılan adımlar olduğunu biliyorum”
  • “Bir taraftan da kendilerine mali kaynak teşkil etmesi için atılan adımlar olduğunu biliyorum”
  • “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum”
  • “Bu milleti dünya sahnesinden silmek için sinsice bir plan olduğunu biliyoruz”
 
HEKİMLER OLARAK SORUYORUZ ?
SEZARYEN, KÜRTAJ YAPAN DOKTORLAR CANİLER MİDİR?
KİMDİR BU SİNSİ PLANLARIN SAHİPLERİ?  HEKİMLER MİDİR?
 
Türkiye’de 110 bin hekim var. Hekimler  sürekli sözlü ve fiziksel  şiddete uğruyorlar. Gaziantep’te bir meslektaşımız, Dr.Ersin Arslan  öldürüldü. Neden bu şiddet? Tartışılıyor.
 
Bize göre birinci neden, işte yukarıdaki gibi açıklamalardır. Hekimler olarak bizim bu açıklamalardan öncelikli olarak anladıklarımız;
  • “Sezaryen yapan hekimler ülke nüfusunun artmaması için sinsi planlara alet olan kişilerdir!“
  • “Sezaryen yapan hekimler, bu tıbbi müdahaleyi para kazanmak için yapıyorlar!“
  • “Kürtaj cinayet olduğuna göre, kürtaj yapan hekimler bir bakıma canilerdir! “
 
SORUYORUZ?
Önümüzdeki dönemde özellikle Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı meslektaşlarımız saldırıya uğrarsa sorumlusu kim olacaktır?
 
Bu şekilde açıklamalar yapıldıkça, hekimlere yönelik şiddete karşı önlemler alıyoruz sözlerinin hiçbir gerçeklik taşımayacağı açıktır.
 
SAYIN BAŞBAKANIN YAPTIĞI BU AÇIKLAMALAR,
 HİÇBİR BİLİMSEL VERİYE DAYANMAMAKTADIR.
 
KÜRTAJ, şüphesiz bir aile planlaması yöntemi değildir. İstenmeyen gebeliklerin önlenemediği, modern aile planlaması yöntemlerinin uygulanamadığı durumlarda, karşı karşıya gelinen bir durumdur.
 
İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi ve gerektiğinde güvenli düşüğün sağlanması ile kürtaj oranları belirgin olarak azalmaktadır. İstenmeyen gebeliklerin güvenli koşullarda sonlandırılması ve anne ölümlerinin önlenmesi önemli bir sağlık sorunudur.
 
Dünya’da 46 milyon kadın düşük yapmaktadır. Yaklaşık yarısı güvenli olmayan koşullardadır. Güvenli olmayan koşullarda yapılan düşükler nedeniyle anne ölümlerinin %95’i Asya ve Afrika’da, %4’ü Latin Amerika’dadır. Bu bölgelerde genellikle isteğe bağlı düşük yasaktır. İsteğe bağlı düşüğün yasaklanmadığı bölgelerde anne ölümlerinin oranı ise %1 ‘dir.
 
Yapılan bu açıklamaların nedeni belli ki, 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanunu hedef almaktadır. Bu yasa ne sağlamıştır ? İstenmeyen gebeliklerin 10 haftaya kadar olanlarının, güvenli koşullarda sonlandırılmasına olanak sağlamıştır. Ebe hemşirelere rahim içi araç uygulama yetkisi verilmiştir.
 
İstenmeyen gebeliklerin güvenli koşullarda sonlandırılmasına olanak sağlandıktan sonra, anne ölüm hızı 100 bin canlı doğumda 250 iken, 28’e düştü. Düşüğe bağlı anne ölümleri ender rastlanan olaylar haline geldi.
 
Merak ediyoruz? Alınan bu önlemler ve yasa kaldırılırsa, alternatif gelişmenin ne olacağı konusunda Sayın Başbakan’ın bir düşüncesi var mıdır? Sağlık Bakanlığı’nın bir görüşü var mıdır?
 
Bizler söyleyelim. İstenmeyen gebeliklerin sonlandırılmasında kürtajın alternatifleri eskiden olduğu gibi,
rahim içine şiş sokmak, rahim içine aspirin, çeşitli otlar koymak, yüksekten atlamak, ağır kaldırmak gibi yöntemler ve sağlıksız koşullarda fahiş fiyatlarla (adeta merdiven altı) yapılan kürtajlar gündeme gelecektir.  SONUÇLARI, ERKEN GEBELİK DÖNEMİNDEKİ ANNE ÖLÜMLERİ OLACAKTIR.
 
Yeterli ve nitelikli Aile Planlaması hizmetlerinin verilmesi, koruyucu sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması ve önceden olduğu gibi ücretsiz verilmesinin sağlanması, istenmeyen gebeliklerle ilgili sorunların azalmasını sağlayacak ilk akla gelen önlemlerdir.
 
Herhalde ülkemizin ihtiyacı, sürekli doğuran, eve kapanan veya gebeliğini ilkel yöntemlerle sonlandırmaya çalışırken ölen, sakat kalan kadınlarımız değildir. Kadın – erkek eşitliğinde 135 ülke içinde 122. sıradayız. Doğurma ve toplumsal hayata katılma haklarını kendilerinin belirlemesi gereken kadınlarımıza, erkeklerle eşitsizliğini arttıracak yaklaşımların uygulanması tercih edilmemelidir.
 
SEZARYEN BİR CİNAYET DEĞİLDİR.
 
Sezaryen anne ve bebeğin hayatını kurtaran bir tıbbi müdahaledir. Tıbbi gereklilik halinde mutlaka yapılması gerekir. Yapılmazsa suçtur. Dünya Sağlık Örgütü sezaryen oranını % 15 olarak belirlemiştir. Ancak bu oran hiçbir ülkede tutturulmamaktadır. OECD ülkelerinde bu oran %26’dır. Sezaryen  oranı bütün dünyada artmıştır.
 
  • Doğum komplikasyonları ile ilgili tıbbi-hukuki sorunlar,
  • Anne yaşlarının giderek ilerlemesi,
  • Doğum korkusu,
  • Annelerin isteği,
  • Tıbbi zorunluluklar, sezaryen oranın artmasına yol açan faktörlerdir.
 
Bilim insanlarının bu oranların azaltılması için öneri ve çalışmaları vardır. Gebelik okullarının arttırılması, ağrısız doğum olanaklarının arttırılması, halka yönelik eğitim kampanyaları, hekimlere yönelik malpraktis uygulamalarının yeniden değerlendirilmesi gibi…
 
Sezaryen oranını düşürmek için uzman hekimlerin doğum konusunda yeniden eğitilmeleri gibi onur kırıcı yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Hekimleri malpraktis - ceza uygulamaları ile karşı karşıya bırakan yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Soruna hekimleri cezalandırıcı bir bakış açısıyla yaklaşım çözüm getirmez. Haksızlık olur. Bu yaklaşımlar, hekimlerin zaten var olan tükenmişlik ve mesleklerinden soğuma duygusunu, güvensiz gelecek kaygısını arttırır.
 
ÇAĞDAŞ SİYASETÇİLER, BİLİMSEL KONULARDA YORUM YAPMADAN ÖNCE
 
BİLİM İNSANLARI İLE GÖRÜŞLERİNİ PAYLAŞIRLAR.
 
ÇAĞDAŞ SİYASETÇİLER,   SAĞLIK GİBİ ÖZEL KONULARDA,  ÖZELLİKLE DİN VEYA BENZER DİĞER REFERANSLARLA DEĞİL, BİLİMSEL BİLGİ, DENEYİM GİBİ REFERANSLARLA HAREKET EDERLER.
 
BİZ HEKİMLERİN ÜLKE YÖNETİCİLERİNDEN BEKLENTİSİ DE,
BİLİMSEL VE ÜLKEMİZ GERÇEKLERİNİ GÖZETEN REFERANSLARLA HAREKET ETMELERİDİR.
 
İZMİR TABİP ODASI
   
 
 

 

Bu haber 8218 kez okunmuştur.