HALK SAĞLIĞI BİLİMİ AÇISINDAN İŞÇİ SAĞLIĞI VE YETKİLENDİRİLMİŞ AİLE HEKİMLİĞİ PANELİNDE ORTAYA ÇIKAN SONUÇ:
BİLİMSEL OLARAK İŞYERİ HEKİMLİĞİ ALANINA YETKİLENDİRİLMİŞ AİLE HEKİMLİĞİ ENTEGRASYONU MÜMKÜN DEĞİLDİR
İZMİR BU ALANDA DENEME- TEST MERKEZİ OLMAMALIDIR
İzmir Tabip Odası İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu tarafından 29 Şubat 2012 tarihinde düzenlenen ve İzmir Tabip Odası Orhan Süren Toplantı salonunda yapılan toplantıya ilgi oldukça fazlaydı.
İzmir’de değişik kurum ve işyerlerinde çalışan 70 işyeri hekimi ve kurum hekimi toplantıya katılarak İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’nün İzmir’de uygulamaya çalıştığı yetkilendirilmiş aile hekimliğinin işyeri hekimliğine entegrasyonu konusuna bilimsel bakış hakkında İzmirdeki üniversitelerin halk sağlığı öğretim üyelerinden bilgiler aldılar ve çalışma alanlarındaki deneyimlerini- görüşlerini aktardılar.
Toplantıda önce İzmir Tabip Odası İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Komisyonu Başkanı Dr. Hakan Toksöz İzmir’deki yetkilendirilmiş aile hekimliği süreci hakkında son gelişmeleri aktardı. Dr.Hakan Toksöz, İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yapılan duyuru üzerine, İzmir Tabip Odası bünyesinde geniş katılımlı iki toplantı yapıldığını, İzmir İl Sağlık Müdürü Op.Dr.Mehmet Özkan, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Başkanı Ender Yorgancılar, İzmir Ticaret Odası (İTO) Başkanı Ekrem Demirtaş, Türk-İş Bölge Temsilcisi Mustafa Kundakçı, DİSK Bölge Temsilcisi Ali Çeltek, Türkiye İşverenler Sendikası Bölge Temsilcisi (TİSK) Doğan İnceman ile Yönetim Kurulu ve Komisyonlar olarak görüşmeler yapıldığını, raporlar sunulduğunu ifade etmiştir.
Daha sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Öğretim üyesi Doç. Dr. Meral Türk Halk sağlığı bakışıyla- işçi sağlığı hizmetlerinin çözümlenmesi konulu konuşmasını yaptı.
Doç. Dr Meral Türk, işçi sağlığı ve işçi güvenliği hizmetlerine yönelik; hizmetin finansmanı, hizmeti verecek ekibin özellikleri, hangi tip hizmetin verilmesi ve nerede verilmesi gerektiği üzerinden bir değerlendirme yaptı. İşyerinde verilecek İşçi sağlığı hizmetinin öncelikli olarak geliştirici ve koruyucu hizmetleri kapsaması, yurtdışı örneklerinde koruyucu hizmet temelli olduğu fakat ülkemizde birinci basamak özelliği nedeniyle tedavi edici hizmetleri de içerebileceğini vurgulamıştır. Sağlık hizmetinin tüm emekçilerin erişebileceği, multidisipliner bir ekip hizmeti olarak mesleki bağımsızlığın gözetildiği koşullarda üretim birimlerinde verilmesi gerektiği de belirtilmiştir.
Toplantıda daha sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Öğretim üyesi Prof. Dr. Alp Ergör Temel İş sağlığı hizmetlerinin temel ilke ve bileşenleri konulu konuşmasını yaptı.
Prof. Dr. Alp Ergör konuşmasında özet olarak 20 yılı aşkın İş Sağlığı ve Halk Sağlığı deneyimi ile “İşyeri hekimliği ve Aile Hekimliği süreçlerinin farklı disiplinler olduğu, aralarında sinerji oluşturulmasının gerekliliği olmasına rağmen bunu şu anda planlanan İşyeri Hekimliğinin Aile hekimliğine dönüştürülmesi şeklinde planlanmaması gerektiği. Kaldı ki 50 üstü çalışanı olan işyerlerinde görev alan hekimlerin koruyucu sağlık hizmetleri yanında verdikleri tedavi edici hizmetlerin her yönden ülkemiz şartlarında bir avantaj olduğu ve daha küçük ölçekli işyerlerinde de (Tarım;Hizmet vb.) planlanan bu hizmet veriminin düşünülen uygulama ile bir zafiyet yaratabileceği; Sonuçta çözümün ilgili taraflar arasındaki işbirliğinden geçtiğini belirtmiştir.
Daha sonra toplantının tartışma bölümünde İzmir’de değişik kurum ve işyerlerinde çalışan işyeri hekimi ve kurum hekimi görüş ve deneyimlerini aktardılar.
Toplantıdan Çıkan Sonuçlar;
1-) İzmir’de görev yapan işyeri hekimleri ve kurum hekimleri “yetkilendirilmiş aile hekimliği” başlığı altında aile hekimlerine dönüştürülmeyi kabul etmiyorlar. Nitekim İzmir İl Sağlık Müdürlüğüne yapılan başvuru azlığı da bunu doğruluyor.
2-) İzmir’deki işverenler- iş adamları bu uygulamaya tepkililer. Aile hekimliğinin finansmanının işverene yüklenmesi demek olan bu uygulamayı işveren örgütleri de kabul etmiyor ve bu uygulamanın durdurulması için üst düzeyde gerekli girişimlerde bulundukları gözleniyor.
3-) İzmir’in bu uygulamada neden pilot il seçildiğinin açıklaması zordur ve bu konuda resmi bir açıklama yapılmamaktadır. Sağlık Bakanlığının, 2007’ den beri isteğe bağlı yetkilendirilmiş aile hekimliği uygulamasını yaptığı, İzmir’de başarıya ulaşamadığı, bu nedenle bu süreçte işyeri hekimlerinin reçetelerinin kesilmesi zorlamasıyla İzmir’de “zorunlu” yetkilendirilmiş aile hekimliği uygulamasının denenmesinin istendiği ve başarıya ulaşması halinde tüm ülkeye yayılmasının planlandığı düşünülmektedir.
4-) Bilimsel olarak iş sağlığı alanı ile aile hekimliği alanının benzer noktaları olsa da çok farklı öğeler içerdiği ve farklı disiplinler oldukları bu nedenle birinin görevinin diğerine yaptırılmasının mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
5-) Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nin 25.maddesinde yer alan “yetkilendirilmiş aile hekimliği” düzenlemesi yer alsa da bu uygulamanın sadece İzmir için uygulanması gereken bir düzenleme olmadığı, bütün ilerin bu düzenleme kapsamında olduğu tartışılmıştır.
Çalışma Bakanlığı-SGK ile Sağlık Bakanlığı arasında yetkilendirilmiş aile hekimliği konusunda bir eşgüdüm olmadığı, uygulamanın İzmir’e özgü olduğu, diğer illerde böyle bir uygulamanın olmadığı ifade edilmiştir. Diğer illerde görevli işyeri hekimleri ve kurum hekimlerinden yetkilendirilmiş aile hekimliği belgesi istenmediği ifade edilmiştir.
6-)Yetkilendirilmiş aile hekimliği belgesi almayan hekimlerin reçete bedellerinin ödenmemesi halinde bu uygulamanın ortaya çıkaracağı sosyal- ekonomik – hukuksal- siyasal sonuçları hiçbir kurumun göze alamayacağı ve ülkemizde ilk kez olacağı için toplumun her kesiminden (işçi- işveren- hekim) büyük tepki göreceği belirtildi.
7-) İzmir’de ve diğer illerde işyeri hekimliği yapıp aile hekimliği uyum eğitimi almayan yüzlerce hekim olduğu ifade edilmiştir. Yetkilendirilmiş Aile Hekimliği belgesi almayan işyeri hekimleri ve kurum hekimlerinin reçete düzenleme yetkisinin 15.03.2012 tarihli itibarıyla kaldırılmasının mümkün olmadığı, işyeri hekimleri ve kurum hekimlerinin reçete düzenleme yetkisinin İl Sağlık Müdürlüğü ile ilgili bir durum olmadığı, bu uygulamanın SGK ile ilgili bir durum olduğu ifade edilmiştir.
7-) Konuyla ilgili İl Sağlık Müdürlüğü ile görüşmelerin devam ettiği, hekimlerin mağduriyetine yol açacak bir durum olmaması için gerekli her türlü girişimin yapılacağı ifade edilmiştir.
8-) 15.03.2012 tarihine kadar bu belgeyi almayan hekimlerin reçetelerinin hekimlere rücu edilmesi gibi bir durumun söz konusu olamayacağı, işyeri hekimleri ve kurum hekimlerin reçete yazma hakkının yasal hakları olduğu, reçete bedellerinin ödenip ödenmediği konusunun SGK ile ilgili olduğu, reçete bedellerinin rücu edilmesi gibi bir kaygıya gerek olmadığı ifade edilmiştir.
İZMİR TABİP ODASI