Sağlık Bakanlığı ve Hukuk

13.10.2011

Sağlık Bakanlığı yasalara aykırı düzenlemeler yapma alışkanlığından vazgeçmelidir. ‘Tamgün’le ilgili KHK buna iyi bir örnektir ve bunun yanında bu uygulama üniversitelerde eğitimi ve hasta tedavisini olumsuz olarak etkilemektedir. Üniversitelerdeki bu karışıklık konusunda Yüksek Öğrenim Kurumu’nun hiçbir yorum yapmaması olumsuzluğu ve karmaşayı daha da arttırmaktadır.

Prof. Dr. Özdemir AKTAN Eski İstanbul Tabip Odası Başkanı

Kamuoyunu ve sağlık alanını uzun süredir meşgul eden “Tamgün” tartışması Bakanlar Kurulunun uzun bayram tatilinin hemen öncesinde, 26 Ağustos 2011 de çıkarmış olduğu kanun hükmünde kararname (KHK) ile özellikle üniversite hastanelerinde iyice içinden çıkılamaz bir hale dönüşmüştür.

Bir gece yarısı, hiç tartışılmadan ve Adalet Bakanlığı Teşkilat Yasası içine gizlice yerleştirilerek yasanın yapılması en azından etik değerlerle hiç bağdaşmamaktadır. Ancak siyasi hayatta etik kelimesinin çok fazla bir yer almadığı göz önüne alındığında bu durum şaşırtıcı değildir. Ayrıca hukuki değerlendirmede yasa içe-riğinin KHK yetkilerini aşması ve içeriğin daha önce Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın vermiş olduğu kararlarla çelişmesi de ayrı bir tartışma konusudur.

KHKnin çıktığı günün hemen ertesinde Sağlık Bakanının bu yasayı Anayasa Mahkemesine götürmemesi konusunda ana muhalefet partisini uyarması, yasanın oturduğu zeminin çok da sağlam olmadığının Sağlık Bakanlığı tarafından da bilindiğini anlatmaktadır.

Tam Gün tartışması artık ismi dışında bir anlam taşımamaktadır zira yasalar gereği kamuda çalışan hekimler, Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde günde sekiz saat çalışmak zorundadırlar. Burada tartışılan sekiz saatlik çalışma sonrası hekimlerin başka bir yerde, muayenehanede veya özel hastanede çalışıp çalışamayacağıdır.

Eğitim olumsuz etkilendi

Anayasa Mahkemesi ilgili yasanın yürütmesini durdururken hekimlerin bu hakkının engellenemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Buna rağmen KHK Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan hekimlerin bu hakkını tamamen engellemektedir. Üniversite hastanelerinde ise çalışma saatleri sonrası çalışmaya devam eden öğretim üyelerinin çalıştıkları hastanede tıbbi ve cerrahi işlemler yapamayacağını belirtmektedir ki tıp eğitimi tamamen uygulamalı bir eğitim olduğundan, bu uygulama tıp eğitimini olumsuz yönde etkilemiştir. Üç büyük ildeki üniversite hastanelerinde daha önce çalışma saatleri sonrası özel sektörde çalışan hekimlerin yaklaşık dörtte üçü aynı statüde çalışmayı tercih etmişlerdir. Bu rakamlara, yapılan değişiklikler ve belirsizlikten bıkarak emeklilik yolunu seçen öğretim üyeleri de eklendiğinde tıp fakültelerinde önemli sayıda öğretim üyesinin kaybı ortaya çıkmaktadır.

Koşullar yerine getirilmedi

Türk Tabipleri Birliği (TTB) yıllardır hekimlerin kamusal alanda ve tam süre çalışmasını savunmuş, ancak bu çalışmanın emekliliğe yansıyacak, güvenli bir gelir ve uygun çalışma koşulları ile sağlanmasını arzulamıştır. Sözü edilen yasada bu koşulların hiçbirisi yerine getirilmemektedir. Ayrıca bu yasanın 115 bin hekimden sadece birkaç binini ilgilendirdiğini düşünürsek amacın muayenehaneler olmadığı, gerçek amacın hekimleri seçeneksiz bırakarak özelleştirilen sağlık sisteminde ucuz emek gücü olarak kullanmak olduğu açıktır.

Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik 3 Ağustos 2010da Resmi Gazetede yayımlandığında muayenehanelerin kapı, pencere, asansör genişliği gibi özellikleri ülkenin yapı standartlarına uymayacak şekilde standardize edilmek istendi. Uygulanması olanaksız olan bu yönetmelik için Danıştay 11 Mart 2011de yürütmeyi durdurma kararı aldı, ancak bu arada geçen 8 ayda yönetmelik yürürlükte olduğu için yeni muayenehane açmak imkânsız hale geldi. Bu yönetmeliğin Danıştaydan döneceğini zaten bilen Bakanlık, bir ay geçmeden daha önce hazırlamış olduğu yeni yönetmeliği, biraz yumuşatarak 7 Nisan 2011de tekrar çıkardı.

Mevcut anayasa, yasalar ve diğer mevzuata aykırı yasa ve yönetmelikler çıkarmak Sağlık Bakanlığı için olağan bir uygulama olmuştur. Türkiyede hukukun yavaş yürümesi ve bu uygulamanın ne siyasi ve ne de hukuki karşılığının olmaması alışkanlığın yerleşmesine neden olmaktadır. Yayımlanan yeni düzenleme yasa ise itirazın Anayasa Mahkemesine yapılacak olması ana muhalefet partisinin veya 110 milletvekilinin onayını gerektirmektedir. Bireysel başvuru ise çok zor ve uzun bir süreçtir. Yasadışı düzenlemelerin iptali içinse Danıştay kararı gerekmektedir. Ancak Anayasa Mahkemesi ve Danıştaydan kararların geç çıkması Bakanlığın işine gelmektedir. Meslek örgütleri ve diğer demokratik kitle örgütlerinin bir sonuç alması yaklaşık 6-12 ay gerektirmektedir ki bu sürede ilgili mevzuat yürürlükte kalmaktadır.

Sadece 2010 yılında TTB, Danıştaya başvurularında 42 tam veya kısmi yürütmeyi durdurma kararı aldırmıştır. Özetle Danıştay sadece 2010 yılında Sağlık Bakanlığının uygulamalarında 42 kez mevcut mevzuata açık uygunsuzluk saptamıştır. Bu rakama diğer tabip odalarının, uzmanlık derneklerinin ve şahısların Sağlık Bakanlığı aleyhine açmış ve kazanmış olduğu davalar dahil değildir. Yasalara aykırı düzenleme yapmak ve bunların yargıdan dönmesi Sağlık Bakanlığını rahatsız etmemektedir.

Sağlık Bakanlığı yasalara aykırı düzenlemeler yapma alışkanlığından vazgeçmelidir. Tamgünle ilgili KHK buna iyi bir örnektir ve bunun yanında bu uygulama üniversitelerde eğitimi ve hasta tedavisini olumsuz olarak etkilemektedir. Üniversitelerdeki bu karışıklık konusunda Yüksek Öğrenim Kurumunun hiçbir yorum yapmaması olumsuzluğu ve karmaşayı daha da arttırmaktadır.

Cumhuriyet Gazetesi, 13.10.2011

Bu haber 1710 kez okunmuştur.