TTB MK Üyesi Dr. Osman ÖZTÜRK'e Yanıtımızdır!

27.07.2011

 Değerli meslektaşlarımız,

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Üyesi meslektaşımız Dr. Osman ÖZTÜRK 13 Temmuz 2011 tarihli Bir Gün gazetesindeki köşesinde kaleme aldığı yazısında ad vererek İzmir Tabip Odası'na ad vermeden de Odamızın önceki dönem yöneticilerine yönelik bazı suçlamalar içermektedir.

Dayanışma ve işbirliğine olan gereksinimin üst düzeyde olduğu içince bulunduğumuz süreçte bir hekim örgütü yöneticisinin meslektaşlarına yönelik dayanaksız suçlamalarda bulunmuş olması ve bunu yaparken gazetedeki köşesini kullanmış olması ayrı bir tartışmanın konusu olabilecek kadar önemlidir.

Diğer yandan, İzmir Tabip Odası'nın bugünkü yöneticileri olarak yazıda dile getirilen suçlamalara karşı sessiz kalamazdık. 

Bu duyarlı dönemde gücümüzü ve enerjimizi yöneltmemiz gereken başkaca önemli konu başlıkları bulunmakla birlikte kendisine göndermiş olduğumuz mektubu sizlerle de paylaşma gereği duyduk.

 

Ayrıntılar için tıklayınız :

Dr. Osman ÖZTÜRK 13 Temmuz 2011 tarihli Bir Gün Gazetesindeki yazısı…

 

 

 

Dr.Osman ÖZTÜRK' e yanıtımız...

 

Sayı:11-2748-01                                                                                                       Tarih:22.07.2011




Sayın Osman ÖZTÜRK,

Değerli meslektaşımız,

Size geçtiğimiz günlerde Bir Gün gazetesindeki köşenizde yer vermiş olduğunuz “İmamın Ulusalcıları” başlıklı köşe yazınızla ilgili olarak yazmak zorunda kalıyoruz!

Hekimlik ve hekim örgütü yöneticiliği uğraşlarınıza ek olarak köşe yazarlığı da yapmaktasınız. En doğal hakkınızdır.

Ancak, asıl mesleğiniz ne olursa olsun gazetede köşe yazmaya başladığınız andan itibaren gazeteciliğin temel ilkelerine de bağlı olma zorunluluğundasınız demektir.

Bu yazıda hedeflemiş olduğunuz bizlerin yanıt hakkına saygı duyacağınızdan kuşku duymak istemiyoruz.

Yazınızın başlığından son satırına kadar kabul etmemizin mümkün olmadığı belge ve somut dayanaktan yoksun kimi suçlamalar yer almaktadır. Üstelik, bunu yaparken kolaycılığa sığınmış olduğunuzu üzülerek gözlemlemiş olduk.

Anlaşıldığı kadarı ile, tarafımızdan kaleme alınan ve 1-2 Temmuz 2011’de Ankara’da gerçekleştirilen TTB 60. Genel Kurulu’na ilişkin eleştirilerimiz sizlerde rahatsızlığa yol açmış. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki; kimi ayrıntı hataları nedeniyle düzeltmeye çalıştığınız yaşanmışlıklar ne yazık ki gerçeklerle örtüşmektedir. 

Yine, kuşku duymayınız ki; hekim kamuoyu şu ya da bu şekilde yaşanmış olan bu olaylarla ilgili olarak son derece tepkilidir. Bizlerin İzmir Tabip Odası yöneticileri olarak bu tepkiyle başa çıkmakta zorlandığımızı bilmenizde yarar olduğu düşüncesindeyiz.

Kendinizce yaftaladığınız internet sitesine ağzının payını verdikten sonra, eleştiri oklarınızı İzmir Tabip Odası’na yöneltmenize de şaşırmadık. Özellikle, son dönemlerde TTB’ye egemen olan anlayışa karşı dik durabilen ve dahası sesini yükseltebilen birkaç odadan birisi olan İzmir Tabip Odası gazete köşelerinden yönelen yaylım ateşlerine yabancı değildir. Genel Kurul salonlarında sözel ve kimi zaman da fiziksel olmaya ramak kalan saldırılar İzmir Tabip Odası için alışıldık durumlar haline gelmiştir. Hatta, bizler bu saldırıları yöneltenleri ayıplamakla birlikte; bu türden yaklaşımları göze alarak kararlılık içinde oluşumuzun bizlere onur verdiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu bağlamda, “dikensiz gül bahçesi” özlemcilerinin heveslerinin kursaklarında kalıyor oluşu ibretlik bir tablodur.

Her ne kadar, “öyle değil, böyle oldu” deseniz de; son TTB Genel Kurulu’nda ayrılıkçılık ve etnikçilik ekseninde yaşananları yadsıyamazsınız!

Sizlerin önemli bölümünüzün bu türden ayrılıkçılık ve etnikçilik hareketleri içinde bulunmanızı geçmişte anlamakta güçlük çekerdik. Ancak, şimdilerde özellikle TTB düzlemindeki iktidar ve etkinliğinizi korumanın vazgeçilmez gereği olan bu tutumunuzu anlamakta artık güçlük çekmez olduk!

F tipi portal yoluyla kendimizi anlatmamız suçuna gelince; bizler her türlü açıklamamızı tüm basın kuruluşları ve diğer tabip odaları ve elbette TTB’nin yanı sıra başka meslek odaları ve demokratik kitle örgütleri ile de paylaşmaktayız.

Dolayısı ile, bu paylaşımlarımızın hangi basın kuruluşu ya da portal tarafından ne ölçüde kullanılacağı konusunda inisiyatif sahibi olmamız söz konusu olamamaktadır. Örneğin, söz konusu açıklamamızın tarafınızdan kullanımı ve bu açıklama üzerinden tarafımıza saldırı aracına dönüştürülmesi kestirebileceğimiz ve kestirsek de önüne geçebileceğimiz bir durum olamazdı.

Diğer yandan, “Silivri’deki Yurtseverler Serbest Bırakılsın” kampanyası üzerinden yönelttiğiniz eleştiri de gerçeklikle ilintili bir durumu temsil etmiyor.  Sizin de zaman zaman söz konusu davada sanık sandalyesine oturtulması girişimleri konusunda aldığınız tutumu anımsatmama gerek olmamalı. Bizler için de son derece değerli bir kişilik olan ve çağdaş Türkiye savaşımcısı Türkan SAYLAN hocamız sanık olunca “olamaz” derseniz ve başka birileri söz konusu olduğunda “sonuna kadar gidilmeli” çifte standardına sığınırsanız tutarlılıktan söz edebilir misiniz?

12 Haziran seçimlerinde birileri adına seçim kampanyası yürüttüğümüze ilişkin suçlamanızın da gerçeklerden çok kolaycılığın dayanılmaz hafifliğine dayandığını anımsatmakla yetiniyoruz.

Önceki başkanımızı da söz konusu ederek ortaya koymaya çalıştığınız savın da gerçekle ilintisi olmadığını bizler kadar iyi biliyor olmalısınızdır. Bu türden belden aşağı vuruşları bir çift sözcükle yanıtlamaktan başka çaremiz kalmıyor ne yazık ki : “Çok ayıp etmişsiniz bununla da kalmayıp; yakışıksız bir kolaycılığa yönelmişsiniz! Belli ki oldukça çaresiz durumdasınız!

Yazınızın sonunda kendinizi solculuk limanına atma gereği duymuşsunuz. Kavramların ve düşüncelerin eğilip, büküldüğü, anlamlarından arındırılarak kalkana dönüştürüldüğü günümüzde bu yaklaşımınız da bizleri şaşırtmış değildir.

Son bölümde anımsadığınız sol ve solculuk anlayışını gerçek anlamda yaşamınızın rehberi yapmanızı diliyoruz!

Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki eşitsizliklerden kaynaklanan ve kuşkusuz sağlık hizmetine de yansıyan eksiklikleri gidermek için “anadilde sağlık” ya da “bölgede görev yapanlar yöredeki insanların dilini öğrenmeli” düşüncelerini üretirken de solcu olmanızı dileriz bundan böyle.

Ülkemiz genelinde ama özellikle söz konusu bölgelerimiz özelinde asıl sorunun feodalite olduğunu göz ardı edip de; küresel güçlerin güdümünde “anadilde sağlık” gibi bölücü ve ayrıştırıcı bir tutum içinde olmak için nasıl bir anlayışa sahip olmak gerekiyor diye çığlık atmak geliyor içimizden!

Her şeye karşın sizi anlayışla karşılamamız gereğinin farkındayız. Toprak ağaları ve feodal beylerden oluşan özgürlükçü koronun içinde yer alıp da bu çağdışılıklara karşı durmak kuşkusuz olanaksızdır.

Sakın “özgürlükçülük” ve “demokrasicilik” kıskacında solculuğun temel ilkelerini belleğinden silmiş bir “küresel ve evcilleştirilmiş” bir yeni yaklaşım olmasın bu sizin tercih ettiğiniz solculuk anlayışı!

Yazılacak ve söylenecek çok şey olmakla birlikte sözü uzatmak istemiyoruz.

Gazetedeki köşenizi gerçeklerden çok kendi belirlediğiniz varsayımlara dayandıran “İmamın Ulusalcıları” başlıklı yazınızı muhtaç olduğu için düzeltmek zorunda kalıyoruz. Elbette, hoş görünüze sığınarak!

Saygılarımızla.



Prof.Dr.Erdener ÖZER

Başkan

 

 

 

Bu haber 2961 kez okunmuştur.