Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, 19-20 Nisan tarihlerinde gerçekleşitirilen "GöREV" etkinliği sonrası Başbakan'ın konuşması ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi.
03.05.2011
BASIN AÇIKLAMASI
Başbakan’a Cevabımızdır:
HİÇBİR YERE ÇEKİP GİTMİYORUZ, BURADAYDIK, BURADAYIZ, BURADA KALACAĞIZ!
Biz hekimler ve sağlık çalışanları “İş Güvencesi, Gelir Güvencesi, Can Güvencesi, Herkese Eşit Ücretsiz Sağlık Hakkı” için 19-20 Nisan 2011 günleri bütün Türkiye’de GöREVdeydik.
Eylemimizi büyük bir sorumlulukla, hiçbir hastamızı mağdur etmeden; dahası, hastalarımızın da desteğiyle, başarıyla gerçekleştirdik.
İstedik ki; sözümüz dinlensin, sorunlarımız anlaşılsın, haklı taleplerimize kulak verilsin.
Ancak gördük ki; yüreklerin kulakları sağır.
Önce Sağlık Bakanı “Sayın” Recep Akdağ konuştu.
Hekimi, hemşiresi, diş hekimi, ebesi, eczacısı, laborantı, radyoloji teknisyeni, fizyoterapisti, diyetisyeni, sağlık teknisyeni, sağlık memuru, psikologu, biyologu, paramediki, hastabakıcısı, taşeron sağlık işçisi; kısacası bütün sağlık çalışanlarının katıldığı GöREV eylemini “marjinal gruplar”ın işi olarak tanımladı.
Şimdi de “Sayın” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmuş;
“Sağlık hizmetinde grev uygulamasına gidenler bu milletten beddua alırlar ve iflah etmezler.” demiş.
12 Eylül 2010 Referandumu’nda “ileri demokrasi” vaadinde bulunan bir siyasetçinin bu sözlerini çok yadırgadığımızı belirtmek isteriz. Grev hakkı, bırakın “ileri”yi, “normal” demokrasilerde bile diğer bütün çalışanlar gibi sağlık çalışanlarının da en temel haklarındandır ve sağlık çalışanları bu haklarını özgürce kullanırlar.
“Beddua alma” meselesine girmek dahi istemiyoruz. Sağlık hizmetine ulaşamayan, ulaşsa bile nitelikli hizmet alamayan, aldığı sağlık hizmeti için sürekli daha fazla para ödemek zorunda kalan milyonlarca vatandaşın bedduasını bir yana koysak bile…
Daha birkaç ay önce Samsun’da açlıktan ölen iki buçuk aylık Kübra bebeğin bedduası müsebbiplerine yeter ve artar.
“Sayın” Başbakan sonra da “Çok açıkça söylersiniz. Çalışmak istemiyoruz dersiniz istediğiniz yere çeker gidersiniz.” diye devam etmiş.
Sayın” Başbakan’a öncelikle hatırlatırız ki; bizler “tebaa” değil, bu ülkenin yurttaşlarıyız ve demokrasilerde, Başbakan da olsalar, hiçbir yöneticinin hiçbir yurttaşa “çeker gidersiniz” deme hakkı yoktur.
Dahası; biz hekimiz, sağlıkçıyız.
Tıbbın kurucuları İstanköy’lü Hipokrates’ten, Bergama’lı Galenos’dan bu yana burada, bu topraklardaydık.
Bugün de buradayız.
Acillerde, polikliniklerde, laboratuvarlarda, ameliyathanelerde gece gündüz çalışıyor; günde bir buçuk milyon hasta muayene ediyoruz, yılda altı milyon ameliyat yapıyoruz, 1,3 milyon doğum gerçekleştiriyoruz.
Bizim ne Pensylvania’da ikametgâhımız,
Ne de İsviçre bankalarında hesaplarımız var.
Bu ülke insanlarının sağlığını IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası sermaye örgütleriyle pazarlık konusu yapan,
Sağlıkta özelleştirmeden nemalanan,
Ata yadigârı vakıf hastanelerini, kamu binalarını yağmalayan,
İhale peşinde koşan biz değiliz.
Biz, topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olarak emeğimizle, bilgimizle, uzun yıllar süren eğitim ve mesleki deneyimlerimize dayanan birikimimizle insanlara hizmet için çalışıyoruz.
Biz, yıllar içinde,
“Doktorları ağaca bağlayın da kaçmasınlar.” diyen diktatör bozuntularını da,
“Doktorların gözü doymaz.” diyen kasaba siyasetçilerini de,
“Paracı doktorlar gürültü yapıyor.” diyen sağlık yöneticilerini de gördük/görüyoruz.
Hepsi gitti, biz kaldık; mesleğimiz ve meslek onurumuz kaldı.
Bugün de hiçbir yere çekip gitmiyoruz.
Güçsüzlerin gücü, çaresizlerin çaresi olmak, ölümle ve hastalıklarla mücadele etmek, sağlık ve şifa dağıtmak için,
Dün, bugün olduğu gibi yarın da burada, bu topraklarda kalacağız.
Ne ülkemizden, ne mesleğimizden, ne hakkımız olanı istemekten,
Ne de “İyi Hekimlik, Nitelikli Sağlık Hizmeti” mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.
Çekip gitmemizi bekleyenlere duyururuz.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ