Yrd.Doç.Dr.İsmail Özgür CAN
D.E.Üni.Tıp Fakültesi Adli Tıp AD.
İstanbul Protokolü (İP) İşkencenin önlenmesinde BM tarafından onaylanmış bir kılavuz olarak en önemli araçlardan birisidir. 3 yıllık bir analiz, araştırma ve yazım süreci sonucunda; 75 hekim, psikolog, hukukçu ve insan hakları çalışanları 40 kurum ve örgüt 15 ülkenin görev aldığı bir çalışma ürünüdür ve 2000 yılında bu yana BM belgesi olarak uluslararası ve ulusal alanda yürürlüktedir.
İP nerede/kimler tarafından kullanılır? İşkence iddialarının araştırılması ve soruşturulması, belgeleme ve yargı ile diğer kurumlara raporlama için uluslararası bir kılavuzdur. İstanbul Protokolü’nün, tüm gözaltı giriş, çıkış, yer değiştirme amacıyla yapılan sağlık kontrolü muayenelerinde, tutuklu/hükümlü muayeneleri ve bireysel başvurularda, insan hakları ihlallerinin araştırılması amacıyla hukukçular ve hekimler tarafından kullanılması gerekmektedir.
İP’nde belirtilen ilkelere göre hekimlerin getirilen/başvuran kişiyi “hasta” olarak kabul etme
ve durumunu belgeleme sorumluluğu vardır. İP, sağlık çalışanlarının yeterli araştırma
yapmadığı, eksik veya yanlış rapor düzenlediği iddia edildiğinde, bu raporların incelenmesi ve
değerlendirilmesi için de uluslararası düzeyde yol göstericidir.
İP neden hekimler için bağlayıcıdır? Yasal bir düzenleme midir?
İP, BM İnsan Hakları Komisyonu İP ilkelerini (Ek I) 20 Nisan 2000’de benimsemiştir
2001 yılında BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından eğitim serisinden (No.8) basılmıştır
BM İnsan Hakları Komisyonu-2003 kararında; Adli tıp bilimlerinin; işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ve cezalandırmasının delillerini saptamada önemli bir araç olduğu ve İstanbul Protokolü’nde belirtildiği gibi kapsamlı, hızlı ve tarafsız soruşturma ve belgeleme süreçlerinin yerleştirilmesi gerektiğini belirtmektedir.
İP bir sözleşme değildir ancak uluslararası hukukun bir parçasıdır.
İP’nda belirtilen ilkelere uyulmadığı takdirde uluslararası mahkemeler ve mekanizmalar ilgili devletler hakkında yaptırıma gidebilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, işkence ve kötü muamele iddialarının belgelenmesi ve soruşturulması konusunda İP’nü bir uluslararası standart olarak kabul eder ve Türkiye de dahil olmak üzere devletlere sorumluluklar yükler.
Uluslar arası hukuk ve Türk Hukukunda İşkence Yasaktır. (Anayasa ve TCK).
Anayasa 90. maddesinde belirtildiği üzere “usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda ortaya çıkan uyuşmazlıklarda milletler arası andlaşma hükmü esas alınır” hükmü hem uluslararası insan hakları sözleşmelerinin kendisine ve hem de bu konuda verilmiş uluslararası mekanizmaların vermiş oldukları kararlar için geçerlidir. Zira Anayasa’nın 90/son maddesi gereğince, usulünce onaylanarak yürürlüğe giren uluslararası sözleşmeler kanun hükmünde olup Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyeceği gibi bu sözleşmelerle bağlantılı uluslararası mahkeme kararları da aynı niteliğe sahiptir. Ayrıca temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleri ile yasaların çelişmesi halinde sözleşme hükümleri esas alınır.
Anayasa m. 90 uyarınca bağlayıcı olan Birleşmiş Milletler sözleşmeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ilgili mahkeme kararları ve iç hukuktaki emredici düzenlemelere göre İstanbul Protokolü; hem devlet ve hem de ilgili tüm uygulamacılar ( hekim, hakim, savcı, avukat, kolluk görevlileri) için bağlayıcıdır.
Devletlerin bu konuda yükümlülüğü nedir?
Bir devletin “biz işkenceye karşıyız ve işkenceyi etkin biçimde önlemeye çalışıyoruz” diyebilmesi ve bu iddianın kabul görebilmesi için; işkence ve diğer kötü muamele biçimlerine ilişkin araştırma ve incelemelerin İstanbul Protokolü’nde belirtilen standartlara uygun biçimde yapılmasını sağlaması gerekmektedir.
İşkence iddiaları için yapılan tüm tıbbi inceleme, değerlendirme ve raporlandırmaların İstanbul Protokolü’nün ilke ve standartlarına uyumlu olması beklenmektedir.
İP’na göre hekimlerin sorumluluğu nedir?
Hekimlerin belgeleme sorumluluğu vardır. İstanbul Protokolü’nde belirtilen esaslara uygun davranmak uluslararası ve ulusal mevzuatımızın gereğidir. Protokolde belirtilen esaslara uymamak hukuka aykırı davranmaktır. Uygulamacı, İstanbul Protokolü’ne aykırı bir düzenleme ya da emir ile karşılaştığında İstanbul Protokolü’nü öncelikle uygulamalıdır. Hekimler buna uymadıklarında; yasal sorumluluklarının ihlali yanında devlet mağdurlara ödeyeceği tazminatları hekimi sorumlu tutarak ona ödetebilir.
İP’ne göre hekimlerin sık karşılaştıkları durumlarda uygulaması gereken ve önerilen tutum ve davranışlar;
Alıkonulanların/özgürlüğünden yoksun bırakılanların (gözaltı giriş-çıkış muayeneleri, tutuklu/hükümlü vb.) muayenelerinin uygun fiziksel koşulların, tıbbi muayene için yeterli donanım, zaman ve olanakların, mahremiyet ve gizliliğin sağlandığı, kolluk kuvvetlerinin hiçbir biçimde odada bulunmadığı, kelepçe ve benzeri biçimde kısıtlanma olmadığı şartlarda yapılması gerekmektedir.
Polis ya da diğer kolluk güçleri hiç bir zaman muayene odasında bulunmamalıdır. Muayeneyi yapan hekim, hastanın sağlık görevlilerinin güvenliğine ilişkin ciddi bir risk oluşturduğuna ilişkin net bir kanıt olduğunda ve bunu yazılı olarak belirtmek koşuluyla muayene sırasında odada başka görevlilerin bulunmasını isteyebilir. Böyle bir durumda hekimin talebi üzerine muayene sırasında yardımcı sağlık personeli, ve İstanbul Protokolü’ne göre yardımcı sağlık personelinin sağlanamaması halinde ve ancak kesinlikle zorunlu olan durumlarda polis veya diğer kolluk görevlileri değil o sağlık kuruluşunun güvenlik personeli, hasta-hekim görüşmesini işitebilme mesafesi dışında durması kaydıyla çağrılabilir. Bu durum düzenlenen raporda kayıt altına alınmalıdır. Kişinin kaçma şüphesine dayanarak oda içinde güvenlik görevlisi bulunması yoluna gidilmemelidir. Çünkü kaçma şüphesi; oda dışında (kapı ve pencere önünde) güvenlik tedbiri alınarak bertaraf edilebilecek bir risktir.
Alıkonulanların tıbbi değerlendirmeleri hekimin en uygun gördüğü mekanda yapılmalıdır. Bazı olgularda, muayeneyi, cezaevi veya benzerlerinde değil de resmi sağlık kurumlarında yapmak konusunda ısrarcı olmak en iyisi olacaktır
Hastaların muayene ortamına ilişkin olumsuzluklar ve yetersizlikler (uygun fizik koşulların ve hasta mahremiyetinin sağlanamaması) varsa hekim tarafından mutlaka kaydedilmesi ve uygun ortam sağlanamadı ise yetkililere yazılı bildirimde bulunulması ve muayenenin tutanakla reddedilmesi gerekmektedir. Hasta yararı ön plandaysa tutanak tutularak muayeneye devam edilebilir.
Ajite durumda olduğu düşünülen hastaların adli tıbbi muayenelerinde, hasta ve hekim ilişkisinin kurulabilmesi ve hekimin güvenliği için farklı bir tutum ve davranış izlenmeli, ajite durumu nedeniyle saldırgan olduğu düşünülen hastaların önce tedavi gereksiniminin (ruhsal yönden değerlendirme ve tedavi) karşılanmalı, olanaklar izin vermiyorsa hasta sevk edilmelidir.
Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi ve tedavilerinin, bu konuda fizik altyapısı yeterli olan veya önceden hazırlanmış özel birimleri olan sağlık birimlerinde yapılmasının tercih edilmesi veya hekimin, alıkonulan hastayı bu sağlık birimlerine sevk etmesi gerekmektedir. Hekim kendini güvende hissetmiyor ve bu nedenle muayeneyi gerçekleştirmeyecek durumdaysa hastasını da sevk edebilir. Adli muayeneler için getirilen kişiler ile cezaevlerinden muayene ve tedavi için getirilenler İstanbul Protokolü’nde de tanımlandığı üzere “alıkonulan” kişidir ve alıkonulanların sağlık kontrolleri, tanı/tedavi amaçlı muayeneleri ve tetkiklerinin yapılması sırasında adli tıbbi değerlendirme amacıyla gönderilen, bireysel olarak başvuran veya sadece tanı/tedavi amacıyla sağlık birimlerine başvuran diğer hastalara sağlanan mahremiyet koşullarının sağlanması, hasta için güvenli ve rahat ortamın oluşturulması gereklidir. Hekimler, özellikle hasta “alıkonan kişi” ise kendisini rahat ve güvende hissetmeyeceği bir yeri kabul etmeye zorlanmamasını sağlamalıdır. Hekimler, hasta için mümkün olduğu kadar mahrem, güvenli ve rahat bir ortam oluşturmak amacıyla tüm fırsatları araştırdığından emin olmalıdır.
Bazı tanısal ve muayene işlemlerinin yapılması sırasında hastadan öykü alınmayacak olması ve sadece vücudun belirli bir bölgesinin incelemeye dahil edilecek olması bu muayene işleminin hasta mahremiyetinin sağlanamayacağı koşullarda da yapılabileceği anlamına gelmemektedir.
Sağlık Bakanlığının 22.09.2005 tarihli ve B100TSH013003-13292 sayılı Adli Tabiplik Hizmetlerinin Yürütülmesinde Uyulacak Esaslar konulu Genelgesi İstanbul Protokolü’nü dikkate alarak hazırlanmıştır Yaralama suçunun adli tıp açısından değerlendirilmesi ve/veya alıkonulanların muayenesi (YGİAY Sağlık Kontrolü Bölümünde belirtilen) kapsamında adli tıbbi görüş hazırlaması amacıyla Sağlık Bakanlığı’nın 22.09.2005 tarihli ve B100TSH013003-13292 sayılı Adli Tabiplik Hizmetlerinin Yürütülmesinde Uyulacak Esaslar konulu Genelgesi’nin ekindeki adli rapor formları kullanılmalıdır. Bu formlar genel olarak İP’nde belirtilen ilkelere uygundur.
Düzenlenen adli rapor eksiksiz doldurulur. Raporlar üç nüsha olarak düzenlenir. Adli tıbbi rapor gizli tutulmalı ve bir örneği kişinin kendisine veya adını belirttiği temsilcisine verilmelidir. Adli tıbbi raporların bir örneği mutlaka muayene yapılan hekim/sağlık biriminde kalmalıdır. YGİAY Sağlık Kontrolü Bölümü’ne göre; alıkonulanların muayenelerinde, gözaltı giriş sağlık kontrollerinde, raporun bir örneği muayene edilen kişiye, biri C. savcılığına iletilmek üzere kapalı zarf içinde kolluğa verilmelidir. Gözaltı giriş raporunda işkence kötü muameleye ilişkin ruhsal ve fiziksel bulgular saptandığında durum derhal C. savcılığına bildirilmeli ve düzenlenen rapor sağlık kuruluşunca Cumhuriyet Savcılığına gönderilmelidir. Alıkonulanların muayenelerinde, gözaltı çıkış, yer değiştirme, sağlık durumunda değişiklik vb. sağlık kontrollerinde raporun iki örneği de doğrudan C. savcılığına kurye veya il sağlık müdürlüklerinin düzenleyeceği bir yöntemle iletilmelidir. Hasta veya avukatı raporun bir örneğini C. savcılığından alabilir.
Raporu hemen düzenlenmeyecek veya adli raporu C. savcılığına gönderilecek hastalarla ilgili olarak adli makamları bilgilendirme amaçlı “Kolluğu bilgilendirme kağıdı” doldurulmalı ve kolluğa verilmelidir. Hekim daha sonra belirlenebileceğini düşündüğü bulgular için hastasını yeniden kontrol muayenesine çağırdığında bu durumu C. savcısına bildirmeli, bunun için gerekiyorsa “kolluğu bilgilendirme kağıdını” kullanmalı ve raporunu bu değerlendirme sonrasında düzenlemelidir. Adli raporun düzenlenmesini talep eden adli makama, en geç 10 (on) gün içinde resmi yazı ile yanıt verilir, rapor düzenlenmesi tetkiklerin sürmesi veya başka bir nedenle de gecikecek ise bu durumun gerekçesi resmi yazı ile belirtilir. Raporlar Genel Adli Muayene Raporu formu kullanılarak daktilo, bilgisayar çıktısı veya zorunluluk halinde el yazısı ile doldurulur. Özellikle tıbbi terimler, kısaltma yapılmadan tam olarak yazılır.
Adli tıbbi raporun sonuç bölümünde, raporu düzenleyen hekimin adı, soyadı, çalıştığı birim, diploma numarası ve imzası bulunur.Adli olguların kanıt niteliği taşıyabilecek tetkik sonuçları ve grafilerin aslı muayene edilen kişinin kendisine verilmez ve belirtilen süreyle sağlık birimi arşivinde saklanır. Muayene edilen kişinin, tetkik sonuçlarının veya çekilen grafilerin kendisine verilmesini talep etmesi halinde, asıl belgeler ve grafiler sağlık kuruluşunda korunmak kaydıyla, kişiye bu tetkik sonucu veya mümkünse grafilerin bir örneği verilir. Adli olgunun bir başka sağlık kuruluşuna sevk edilmesi durumunda veya tetkik sonuçları ile tıbbi belgelerin düzenlenen adli raporun ekinde yer alması gerektiğinde, bu belgeler asıl belge niteliğinde değilse, örnekler “aslı gibidir” ibaresi konularak onaylanır.
T.C Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış olan Türkiye Sağlık Yapıları Asgari Mimari Tasarım Gerekleri 2008 Yılı Kılavuzu sayfa 25’teki 7.2.0.3’üncü maddesinde tanımlandığı şekilde en az 11 m2lik boş zemin alanı ve masa-sandalyenin üç tarafında en az
Bir diğer konu da;
Hekimlere, günlük pratikte kolluk kuvvetleri tarafından sık sık gösterilen ve dayatılan “Üçlü protokol” olarak adlandırılan mutabakat belgesi; 06.01.2000 tarihinde üç bakanlık tarafından imzalanmıştır ve tam adı “Sağlık, İçişleri ve Adalet Bakanlığı arasında Ceza İnfaz Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin düzenlenmesi Hakkında Protokol”dür. Bu protokol, üç bakanlığın belli hizmeti organize bir şekilde yürütmesine ilişkin karşılıklı taahhütlerini kayıt altına almaktadır ve tamamen idari işlem niteliğindedir. Anayasa, kanun, tüzük ve yönetmelik çıkarmaya ilişkin kurallara uygun olmaksızın hazırlanmış olup Resmi Gazetede yayınlanmayan bir düzenlemedir.
Üçlü Protokol’ün kanunlar hiyerarşisi yönünden anayasa, tüzük ve yönetmelik hükümlerine aykırılık taşıyan protokol hükümlerinin uygulanabilme olanağı yoktur.
Aslında İP dışında da iç hukuk kuralları, Biyotıp Sözleşmesi (09.12.2003 tarihli 5013 sayılı Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları Ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun) hükümleri ve hekimlik meslek etik kuralları, bir hekimin tutuklu/hükümlü olan hastalarına hangi suç kapsamında cezaevinde tutuluyor olursa olsun diğer hastalarına davrandıkları gibi davranacağını, muayene ve tedavilerinde ayırım yapamayacağını belirtmektedir.
İP içeriği
Giriş
Uluslararası hukuki standartlar
Etik belgeler
İşkencenin soruşturulması
Görüşmede temel ilkeler
İşkencenin fiziksel delilleri
İşkencenin psikolojik delilleri
Ekler
İşkence ve kötü muamelenin etkin biçimde soruşturulması ve tıbbi araştırması için ilkeler
Tanısal testler
Anatomik çizimler
İşkence ve kötü muamelenin tıbbi değerlendirmesi için kılavuz içerir.
İP tam metin ve ayrıntılı diğer bilgiler TTB ve Sağlık Bakanlığı internet sayfalarında yer almaktadır.
İP' de iş akışını görmek için tıklayınız...