Sayın Cüneyt ÖZDEMİR,
“Aile Hekimliği”ni hedef aldığını savlamanıza karşın “hekimleri” inciten yazınıza yanıt vermek ve bunun da ötesinde sizi bilgilendirmek adına kaleme alıyoruz bu açık mektubu. Her ne kadar bu konuda özür dilemiş olsanız da bu durum bilgilenmenize engel olmasa gerektir!
“Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Hayrünnisa Gül’ün elini neden sıkmadı gibi ‘ciddi’ bir sorunu tartışırken aile hekimliği gibi ‘küçük’ bir konuyu tartışmayı unuttuk!” sözlerinizden başlarsak; bir Sağlık Bakanı’nın hele hele bir hekimin kadın eli sıkmaktan kaçınmış olması da son derece önemlidir. Hemen hiçbir uğraşın ama hekimliğin hiç kaldıramayacağı ayrımcılıktır bu davranış en hafif deyişle.
“Bilmem farkında mısınız artık hepimizin bir aile hekimi var. Normal şartlarda 3 yıl aile hekimliği ihtisası yapması gereken bir pratisyen ya da uzman doktor, 10 günlük basit bir eğitimle üç bin kişiden sorumlu bir ‘aile doktoru’ haline getirildi. Bu yapılırken pratisyen doktorlara bir de büyük kıyak yapıldı! ‘Maaşa zam, kıdeme son’ sloganı ile özel sektöre uğurlandılar.” sözlerinizde de düzeltilmeye muhtaç yanlışlar var! Yaşamdaki en değerli varlığımız olan sağlığımız ve yaşamımızı emanet ettiğimiz hekimlere “kıyak” yapılmış olmasının rahatsız edici olduğunu anlamaktayız sözlerinizden. Ancak, birilerine kıyak yapılırken başka birilerin de haksızlığa uğradığı gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Birilerine kıyak yapılmış olması değil de geride kalanlara haksızlık yapılmış olduğu gerçeğinden de haberdar olmanızda yarar var! On günlük eğitimle aile doktoru üretiminin suçlusu da hekimler olmasa gerektir.
“Aslında aile hekimliğinin yalnızca bir vatandaş için değil sağlık sistemimiz için de önemli faydaları var. Aile hekimleri hastaneye sevk edilen hasta sayısını %80 azaltabiliyor.” sözleriniz de içerdiği çelişkiler bakımından düzeltilmeli! Aile hekimliğinin vatandaş için değil de sağlık sistemine faydaları ne olabilir? Açıklanma gereksinimi tartışılmaz! Ancak, sevk edilen hastanın % 80 oranında azaltılabilmesi gibi bir olasılık ne yazık ki söz konusu bile değildir. Çünkü, siz de iyi biliyor olmalısınız ki; bugün Türkiye’de hastaların istediği kuruma ve bu istediği kurumda istediği hekime başvurması gibi bir fantezi varken sevk zincirinin kullanılması ve işe yaraması gibi bir olasılık yoktur! Sonraki tümcenizde bu durumu siz de vurgulamaktasınız.
“Bir gün aile hekiminizin karşısında kendinizi bulduğunuzda “Sizin uzmanlık neydi doktor hanım” diye sormaktan çekinmeyin. Ne olur ne olmaz kendinizi orijinal Türk aile hekimlerine emanet ediniz.” sözleriniz de yaşamın gerçekleri ile örtüşmüyor. Kuşkusuz seçtiğiniz yöntem Aile Hekimliği olunca işin uzmanlarına gereksiniminiz de ortaya çıkmış oluyor. Ancak, insan kaynağı sorununuzu çözmeden Aile Hekimliği sistemine geçmiş olmanızdır asıl sorun. Diğer yandan, birilerinin sürekli pompaladığı “mutlaka uzman olunmalı” anlayışına da destek vermekte olduğunuzu vurgulamakta yarar var. Oysa, sağlık ortamında yer alan hekimler uzmanıyla, pratisyeniyle farklı işlevlere sahiplerdir. Hatta, tümüyle uzmanlardan oluşmuş bir insan kaynağı da sanılanın tersine kolu kanadı kırık bir sistemi simgelemiş olacaktır. Bugüne değin sizin de yazınızla katkıda bulunduğunuz uzman hekim gerekliliği düşüncesi toplumun yanlış yönlendirilmesi ve buna bağlı olarak da savurganlık, hekim saygınlığının azalması ve güvensizlik gibi önemli sonuçlara yol açması bakımından da gözden geçirilmelidir.
Kaldı ki, Aile Hekimliği Uzmanlık Dalı birinci basamak olarak adlandırdığımız sistemde olmazsa olmaz bir gereklilik de değildir. Geçmişte uygulanan sağlık ocağı yapılanmasında yer alan hekimlerin uzman değil pratisyen hekimler olduğunu da anımsamamızda yarar vardır.
“Çakma” sıfatı ile sistemi değil de hekimleri hedefe koymuş olmanızı fark etmiş olmanız ve özür dilemeniz de bir erdemdir kuşkusuz!
Ancak, dördüncü güç medyanın önemli bir temsilcisi olarak tüm toplumu etkilemesi kaçınılmaz olan ve önemli bir hizmetin öznesi olan hekimlerle ilgili olarak yazmadan önce birilerine danışmanız gereğini umarım öğrenmişsinizdir.
Bu konuda bir çok kişi ve kurum sizlere severek yardımcı olabilirdi. Özellikle hekim örgütü olarak Tabip Oda’ları ve onların çatı örgütü TTB sizi fazlasıyla aydınlatabilirdi.
Belki böylelikle, “çakma” gibi kaba bir sıfat kullanmaktan uzak durmuş olur ve birkaç gündür göğüslemeye çalıştığınız tepkiler karşısında şaşkınlığa düşmekten de kurtulmuş olurdunuz.
Özetle, bugün Türkiye’deki sağlık hizmeti ortamında sayısız sorun ve karmaşa yaşanmaktadır.
Şundan emin olmalısınız ki; bu olumsuzlukların önemli bölümü sistemden ve yürütmeden kaynaklanmaktadır. Bu hizmetin ana öznesi konumundaki hekimlerin bu olumsuzluklardaki payı görmezden gelinecek kadar az ve ayrıcalıklıdır.
Saygılarımızla,
İZMİR TABİP ODASI