Bir süredir ülkemizde uygulamaya konulan sağlık reformlarının temel amacı, sağlığın metalaştırılması ve satılabilir bir kavram haline getirilmesidir. Bu şekilde, sağlık sektörü dışındaki sektörlerde de uygulanmakta olan küresel üretim modellerinin kamu sağlık sektörüne uyarlaması yapılmaktır.
Bu aşamada "rekabet" kavramı sıklıkla önümüze çıkan bir uygulamadır. Sistem, "rekabet" sayesinde maksimum düzeyde sömürüyü elde etmeyi amaçlamaktadır.
Oysa sağlıkta rekabet, haberde iddia edildiği gibi özel ve kamu arasında centilmen bir yarış ve sonuçta toplumsal yarar getirmez. Sağlık sisteminde olması gereken temel ilkeler, "rekabet" yerine "dayanışma", birbirini alt etme yerine "ekip çalışması"dır.
Bir önemli nokta da haberde de kısmen geçen özel sağlık sektörüdür. Çünkü sağlık sektöründe rekabetin devamı aslında özelleştirmedir. Yani aslında amaç rekabet ilkelerine dayalı bir sağlık sisteminin temellerini atmaktır.
Oysa rekabet beraberinde hastayı kandırma, etik dışı uygulamalar, para kazanma hırsıyla yapılan yanlış uygulamalar vb sakıncaları da getirmektedir.
Hastalar özellikle TV ve gazete haberlerinden yola çıkarak çok sayıda "rekabetçi" sağlık kurumuna başvurmakta, gereksiz yere harcama yapmaktadır. Bu nedenle ‘’rekabeti’’ salt yararlı bir uygulama olarak ele almak ve okuyucuya böyle tanıtmak yanlıştır.
Sağlık hizmetleri toplumsaldır, rekabetçi değildir. Temel hedef toplumu oluşturan bireylerin tümünün, sağlık koşulları ne olursa olsun sürekli olarak kapsanması olmalıdır. Oysa rekabete dayalı sistem, herkesi kapsamaktan çok kendisine çalışır; hasta sayısını artırmak ister, kısacası rekabet çoğunlukla ve son vadede toplumun yararına işlemez.
Bir diğer önemli konu ise günümüzde rekabete dayalı vahşi yöntemlerle sağlık çalışanlarının kazanılmış haklarının ellerinden alınmakta olduğudur. Çağdaş kamu yönetimi ve denetim ilkeleri yerine iş güvencesi olmadan, rekabete ve performansa dayalı çalıştırma yöntemleriyle sömürü artmaktadır. Küresel üretim modelinin sağlık sektöründeki etkileri günümüzde çok yakıcı bir biçimde taşeronlaşma, esnek çalışma, işsizlik, tabip odalarının ve sendikaların güç kaybı ile ortaya çıkmıştır.
Bu anlamda hükümetlere ve Sağlık Bakanlığına düşen görev, piyasa karmaşası ve rekabet yerine merkezi planlama ve dayanışmaya göre sağlık hizmetlerini sunmak olmalıdır. Sağlık hizmetleri basamaklı bir sağlık sistemine dayanmalı ve basamaklar arası "rekabet" değil "dayanışma" olmalıdır.
Sonuç olarak Milliyet Gazetesi'nin Ege ekinde yer alan "Sağlıkta rekabet dönemi başladı" başlıklı haber aslında şöyle yazılmalıydı:
"Sağlıkta rekabet dönemi ne yazık ki başladı"
Doç. Dr. Bülent KILIÇ
DEÜ Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı