Sağlık Bakanı “ANKARA KULİSİ” nde Tam günü anlattı.

28.07.2010
Sayın Bakanı Prof. Dr. Recep AKDAĞ 25.07.2010 Tarihinde CNN TÜRK “ANKARA KULİSİ” Programının Konuğuydu. FİKRET BİLA- İyi akşamlar sevgili izleyiciler, Ankara Kulisi’ne hoş geldiniz. Her hafta olduğu gibi Murat Yetkin’le birlikte karşınızdayız. Sevgili izleyiciler, Türkiye’de son haftalarda tartışılan önemli gündem maddelerinden bir tanesi de, sağlık sektörüyle ilgiliydi. Tam Gün Yasasıyla ilgili gelişmeler hem sağlık personelini, hem de vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren sonuçlar doğurdu. Bu konulara açıklık getirmek üzere bu akşam Sağlık Bakanı Sayın Profesör Doktor Recep Akdağ konuğumuz. Efendim, hoş geldiniz. MURAT YETKİN- Hoş geldiniz. SAYIN BAKANIMIZ- Hoş bulduk. FİKRET BİLA- Efendim, süreci beraber izledik. Ben hemen sıcak gelişmelerden başlayarak sormak istiyorum. Son olarak Danıştay’ın 5. Dairesinin bir kararı çıktı. Anayasa Mahkemesi kararından sonra tartışmalı hale gelen kamuda çalışan doktorlar muayenehane açabilecekler mi, açmış olanlar devam edebilecek mi sorusuna açıklık getiren bir karardı bu. Danıştay, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerdeki doktorların da muayenehane açabileceklerini, açmış olanların da devam edebilecekleri yönünde bir karar verdi. Ve bu konuda yürütmeyi durdurdu, nihai kararını vermek üzere de sizden savunma bekliyor Bakanlık olarak. Şimdi bu konuyu sizin açınızdan netleştirir misiniz, yani bu karar uygulanacak, nasıl uygulanacak, çünkü siz kamuda çalışan doktorların muayenehane açamayacağı kanaatindeydiniz Anayasa Mahkemesi kararından sonra. Şimdi böyle bir Danıştay kararı çıktı. SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi aslında işin müsaade ederseniz önce hukuk tekniğine girerek bir mütalaasını yapmak isterim. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma verdiği karar ne biliyor musunuz Fikret Bey? FİKRET BİLA- Sizin açıklamanız, internet sitesindeki açıklamanız herhalde. SAYIN BAKANIMIZ- İnternet sitesindeki basın açıklaması. Artık gerçekten tuz koktu diyoruz ya bazen. MURAT YETKİN- Danıştay, size açıklamayı oradan kaldırın dedi değil mi? SAYIN BAKANIMIZ- Hayır. MURAT YETKİN- Yani, pratikte. SAYIN BAKANIMIZ- Danıştay bize açıklamayı kaldırın dese, böyle bir hakkı da var mı Danıştay’ın, ayrı bir mesele de, Danıştay bir sansür organı mı, bir sansür heyeti midir yani? MURAT YETKİN- O anlama gelen bir karar mı aldı diye soruyorum. SAYIN BAKANIMIZ- Danıştay ne dedi, onu anlamak doğrusu biraz zor. Çünkü, hakikaten artık tuzun koktuğu bir yerdeyiz. Yani, önce kararlar veriliyor, ondan sonra bunlara gerekçe oluşturuluyor. Bakın halkımızın dikkatine sunmak istiyorum. Danıştay, bizim bir basın açıklamamıza yürütmeyi durdurma kararı verdi, üstelik savunma almadan, Sağlık Bakanlığı savunmasını almadan. Üstelik 20 Temmuz’daki müracaata 21 Temmuz’da müracaata 21 Temmuz’da karar vererek ve dört sayfalık bir gerekçe yazarak. Aslında Danıştay kendisini Anayasa Mahkemesinin yerine koyuyor, bunu daha önce de yaptı. Bu bir defa hukuk yanlışı, çok ciddi bir hukuk yanlışı. FİKRET BİLA- Sayın Bakanım, hemen o konuda izleyicimizi aydınlatayım isterseniz. Şimdi sizin düşündüğünüz gibi düşünerek karara şerh koyan bir Danıştay 5. Daire üyesi var. SAYIN BAKANIMIZ- Evet, zaten onu okursanız o kadar net, o kadar açık bir hukuki mütalaa var ki. FİKRET BİLA- O üye diyor ki efendim, iptali istenen işlemin Tam Gün Kanunuyla ilgili basın açıklaması olup kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem niteliği taşımadığı, 5947 Sayılı Yasanın 7. maddesinin yürürlük tarihi 30 Temmuz 2010 olduğundan henüz söz konusu yasanın uygulanmasından ve bu konuda yetkili merci tarafından sunulmuş bir düzenlemenin varlığından söz edilemeyeceği, sonuç olarak açıklamanın iptal davasına konu olabilecek bir icrai işlem niteliği taşımadığı itirazında bulunmuş. Ama diğer üyeler bu görüşe katılmadıkları için şu gerekçeyle karar almışlar açıklamanızı değerlendirirken: Yürütülmesi zorunlu, düzenleyici bir işlem niteliği taşıyor ve yaptırımı da var şeklinde bir açıklamayla esasa geçmişler. SAYIN BAKANIMIZ- Bir basın açıklaması Fikret Bey, nasıl yürütülmesi zorunlu bir işlem niteliği taşıyormuş? FİKRET BİLA- Onun izahı da şöyle efendim: Belirlenen tarihe kadar muayenehanelerini kapatmak zorunda olacakları için aslında uygulanmış olacak diyor çoğunluk. SAYIN BAKANIMIZ- Biz kimseye muayenehaneleri kapatın falan diye talimat vermedik ki. FİKRET BİLA- Bir tercih şeyi sunuyorsunuz ya kanunda, 31’ine kadar ya hastaneyi ya da muayenehaneyi. SAYIN BAKANIMIZ- Biz bir açıklama yaptık Fikret Bey. Şimdi tartışılan bir konu var, aslında bakın burada bir hukuk yanlışı da; Anayasa Mahkemesinin bir alışkanlık halinde gerekçe yazmadan karar açıklamasından oldu. Türkiye bunlara alıştığı için biz zannediyoruz ki bunlar normal işlerdir, bunlar çok yanlış işler. Zaten Anayasada Anayasa Mahkemesinin bu şekilde yapamayacağı da açıkça yazılı. Şimdi her neyse, Anayasa Mahkemesi bazı kararlar vermiş, Tam Gün Kanunuyla ilgili bazı maddeleri iptal etmiş, bu tartışılıyor toplumda. Sağlık Bakanlığı da tabi olarak bu tartışmaya katılıyor. Danıştay bu tartışmadan yola çıkarak ben bu işlemi yaptırmayacağım. Şimdi biz ne yapacağız? Ben bunu hukukçularımla tartıştım, biz ne yapacağız. MURAT YETKİN- Evet, uygulamanız merak ediliyor. SAYIN BAKANIMIZ- Biz Danıştay’ın bu kararına uyacağız, bu karar değişinceye kadar uyacağız. Çünkü Danıştay bir savunma istiyor, o savunmadan sonra bu görüşülecek vesaire. Açıkça söyleyeyim, yani böylesine ön yargılı davranıldığı bir yerde savunma gönderirseniz bunun nasıl bir yararı olacak ben bunu da çok bilmiyorum ama elbette biz burada ciddi bir usul hatası yapıldığını söyleyerek bir savunma yapacağız. FİKRET BİLA- Esasen kararını vermiş Danıştay efendim, sizin savunmanız bunu değiştirecek gibi gözükmüyor yani, çünkü karara bağlamış, yorumlamış. SAYIN BAKANIMIZ- O kadar enteresan bir şey ki, tekrar söylüyorum; bir gün içerisinde 4 sayfalık gerekçe yazıyorsunuz, Danıştay ne kadar güzel, hızlı çalışıyormuş, yani çok sevindik Türk Danıştayı adına, adalet bu kadar mı hızlı tecelli edermiş. Şimdi burada önceden yazılmış bir senaryo oynanıyor, açık söyleyeyim. Peki, bu senaryo niye oynanıyor? Bu senaryo, az sayıda iyi para kazanan veya iyi para kazanmak isteyen muayenehane hekiminin çıkarlarını korumak için ortaya konulmuş bir senaryo. Burada halkın yararına hiçbir şey yok. Ben şimdi Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararını çok merak ediyorum, ne yazacak Anayasa Mahkemesi. Gerekçeli kararına üniversitelerle alakalı kısmını söylüyorum, öbür kısım bize göre zaten Sağlık Bakanlığı’nda çalışan hekimlerin muayenehane açamaz olduğuna göre oraya girmiyorum ama varsayalım ki orası için de Anayasa Mahkemesi bir serbestlik getirmiş olsun, üniversite için getirdi bize göre, öbürü için de getirmiş olduğunu varsayarak gerekçeye ne yazacağını çok merak ediyorum. Mesela, çalışma özgürlüğü mü kısıtlanıyor diyecek? Biz doktorların çalışma özgürlüğünü falan kısıtlamıyoruz ki, isteyen doktor muayenehane açar, isteyen doktor özel hastanede çalışır, istediği kadar para kazanır, helal olsun, buna kimsenin bir şey söylediği yok. Biz şunu söylüyoruz: İşveren tarafı olarak, kamu olarak, devlet olarak kanun yapıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun yapıyor. Diyoruz ki, efendim devlette çalışan, kamuda çalışan bir doktor eğer muayenehane de çalıştırırsa, bu vatandaşın aleyhine oluyor. Bu on yıllardır da yaşanmış bir şey, vatandaş bunu her gün yaşamış, muayenehaneye taşınmak zorunda kalmış. Anasını, karısını sırtına alıp muayenehaneye taşımak zorunda kalmış. Bakın geçen biz bir program yaptık bu işler ilk tartışılmaya başlandığı zaman Muhabirler Derneğinden bir arkadaş dedi ki; ben 250 liraya götürdüm annemi tedavi ettirdim, bir üniversite öğretim üyesinin muayenehanesine gitmek zorunda kaldım. Kontrol için tekrar muayenehaneye çağrıldım. Telefon açtım, sekreteryaya dedim ki, muayenehanenin merdivenleri var, asansör yok, oraya çıkaramayacağım. Olsun siz bir gelin de dediler. Gittim tekrar, birinci kulaktan bunu bana anlattı arkadaş. Tekrar gittim, o parayı ödedim ve anneme de hastanede bakıldı. Şimdi bunu vatandaşlarımız on yıllardır yaşıyorlar. Bunu biz sonlandırmaya karar veriyoruz, kim karar veriyor? Siyasi iktidar. Peki, verilen karar hayır bunun aksi yönünde olduğu zaman, yani muayenehane de çalıştırabilir, hem devlette çalışır, hem muayenehanede çalışır. Ben gerçekten merak ediyorum, Anayasanın hangi maddesini bulup da buna gerekçe olarak yazacağız. Anayasa bir sosyal devlet. Şimdi siz belli yerlerde çalışıyorsunuz basında. Yani, sizin müsaade etmediğiniz bir yerde gidip çalışmanıza izin verir mi kuruluşunuz? Hangi özel sektör müsaade eder ki, devlet müsaade edecekmiş. Burada bir çıkar çatışmasının olduğu, bunun vatandaşın aleyhine seyrettiği, vatandaşın burada ezildiği, vatandaşın burada çile çektiği açıkken, çok açık söylüyorum, ben çok üzülüyorum Yüksek Yargı adına. Türkiye’de bir avuç çıkarına son derece de böyle sıkı sıkıya bağlı muayenehane hekimi hukuku bu noktalara taşıyor, ben buna çok üzülüyorum. Vatandaşa günah değil mi, yazık değil mi, yani ne yapıyoruz biz? MURAT YETKİN- Sayın Bakanım, bunu siz tartışmanın başından beri vurguluyorsunuz, az sayıda olduğunu, hatta 900 civarında diye bir rakam telaffuz ettiğinizi… SAYIN BAKANIMIZ- Üniversite öğretim üyeleri için söylüyorum. MURAT YETKİN- Evet, hatırlıyorum. Oysa şimdi son kararlardan sonra hani kamuoyunun, bizlerin algıladığı okuyarak şu ki, bu sayı çok artacak. Yani, 900’ün üstüne de çıkacak, çünkü öğretim üyesi zorunluluğu kaldırıldığına göre, hani hem hastanelerde, hem muayenehanelerde çalışabilecek doktorlar için saat 5’ten sonra değil mi öyle bir şey var, bu sayı iyice artacak, yani eskisinden daha çetrefil bir durum mu ortaya çıkacak? Bakanlığınız bu durumu nasıl karşılayacak? SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi bunu uygulamalarda göreceğiz. Aslında… MURAT YETKİN- 900 sayısı çok artacak gibi duruyor sanki. SAYIN BAKANIMIZ- Aslında üniversitelerde eski durum şöyleydi Murat Bey: Siz üniversite öğretim üyesi olarak öğle üzeri muayenehanenize gidebiliyordunuz, zaten bu hak vardı. Şimdi öğle üzeri gidemeyeceksiniz, akşam gidebileceksiniz. Ama bir değişiklik daha oldu, o değişiklik de şu: Akşam gideceksiniz ama, tam gün çalıştığınızın parasını alacaksınız. O yarım gün çalışan öğretim üyeleri parayı da yarım alırlardı ve döner sermayeden de istifade edemezlerdi. Aslında bakın yüksek mahkemelerin bu şekilde kanunları böyle bir yerinden cımbızlayarak bir maddeyi alması, öbür tarafından öbür maddeyi iptal etmesi hangi sonuçları doğuruyor biliyor musunuz? Sizin siyasi iktidar olarak veya Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sonuçta Meclisten çıkıyor kanun. İradenizin tamamen dışında başka bir şey şekilleniyor. Şimdi bu Tam Gün Yasasında böyle şeyler oldu. Yani, mesela biz performans ek ödemeleri yapıyorduk. Performans ek ödemelerini serbest çalışan hekimlere daha az yapıyorduk. Ama iptal edilen maddelerden sonra şimdi tam gün çalışan bütün hekimlere eğer Sağlık Bakanlığında da uygulamalar bu şekilde gideceksek, Danıştay’ın bu kararı değişmezse mecburen böyle gidecek. En azından Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararlarına kadar. Çünkü, tartışmalı bir duruma Danıştay, tıpkı Anayasa Mahkemesiymiş gibi bir karar veriyor şimdi. Peki, ne olacak o zaman? Dışarıda serbest çalışan ve çalışmayan hekimler açısından, onlara ödediğimiz performanslar da birbirine eşit hale gelecek, olur mu şimdi? Yani, öyle bir karmaşa oluşturuyor ki, yüksek mahkemelerin bu karmaşaları oluşturması doğru değil. FİKRET BİLA- Tam zamanlı maaş da ödeyeceksiniz sonuçta tam çalışacağına göre. MURAT YETKİN- Yani, Bakanlığınız bu durumla şimdi nasıl başa çıkacak, ne yapacak? SAYIN BAKANIMIZ- Başından beri ben hep şunu söyledim: Anayasa Mahkemesi bana göre yanlış bir karar verdi üniversite tarafıyla, bunu çok açıkça da söyledim, yanlıştır. Ve halkın yararına değildir. Danıştay şimdi usul yönünden de çok yanlış bir karar verdi, ama biz Danıştay’ın bu kararına uyacağız elbette. Uyduktan sonra durum nasıl gelişecek buna bakacağız. 2-3 ay içerisinde Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararları çıkacak. Ama bizi buraya ne taşıdı bakın? Bizi buraya maalesef Cumhuriyet Halk Partisinin bu kanun maddelerini ana muhalefet partisi olarak Anayasa Mahkemesine taşıması getirdi. Şimdi ben soruyorum; yani bir sosyal demokrat parti olduğumuzu iddia edeceksiniz, halkçılığı kimseye bırakmayacaksınız, adınızda zaten halk olacak, yeni bir lideriniz var, o lideriniz böyle çok halkçı falan diye millete birtakım şeyler pompalayacak. Kendisi işte kravat takmayarak, kasket takarak vesaire halkçı falan diye göstermeye çalışacak. Ondan sonra Anayasa Mahkemesine muayenehaneler açık kalsın. Doktorlar vatandaşlardan para almalıdır, onların hakkıdır. Devlet hastanesinde çalışan, üniversitede çalışan bir doktor muayenehanesine vatandaşı elbette çağırabilir, elbette vatandaştan orada para alınabilir. Elbette bıçak parası, ameliyat parası alınabilir anlamına gelecek bir başvuru yapsın. Dünya tersine dönmüş yani. Biz bir muhafazakâr demokrat parti olarak böylesine sosyal adaletçi uygulamalar getireceğiz vatandaşın lehine, sosyal demokrat parti olduğunu iddia eden bir parti bunu engellemeye çalışacak ve bunu nasıl yapacak? Anayasa Mahkemesine taşıyarak. Ondan sonra da ben biraz çok üsteleyince ayaküstü utangaç utangaç mahcup bir biçimde Sayın Kılıçdaroğlu Bursa’da bir açıklama yaptı; “Biz de Tam Günden yanayız ama hukuka aykırı olmaz, tabii ki hukuka uygun bir şey getirilirse biz de Tam Günden yana oluruz. Şunun iddiasında, Türk Tabipler Birliği’yle beraber çalışıyorlar zaten: Diyorlar ki, ödediğiniz performans ödemelerini tamamen maaşa çevirin, o zaman biz bu Tam Günden yana oluruz. O zaman vatandaşa bir hizmet gitmez ki. Yani, siz bana doktor olarak ayda 8 bin lira para vereceksiniz, ben bu parayı kazanacağımdan emin olacağım, istediğim kadar çalışırım canım. Hâlbuki performans ödemeleri size belli bir maaş üstünde vatandaşa hizmet ettiğiniz ölçüde para verilmesini sağlayan yepyeni bir sistem. Türkiye’de sağlık hizmetlerini bu noktaya taşıdığımız sistem. Cumhuriyet Halk Partisi şundan da rahatsız olabilir: Bu sağlıktaki uygulamalar bizim hükümetlerimize gerçekten vatandaş nezdinde büyük itibar kazandırdı, bundan rahatsız oluyor. FİKRET BİLA- Efendim, başka bir soru sorabilir miyim izninizle. En çok da bu konuyu tartışıyoruz ama, hem sizin açıklamanız var resmi istatistiklere göre de. Aslında bu tercih, özellikle Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan doktorlar tarafından hastane lehine kullanılmış durumda. Çoğu muayenehanesini kapatmış, sizin de beyanınız var, belki yüzde 20’lik, hatta daha küçük bir oran… SAYIN BAKANIMIZ- Şu anda yüzde 10 kaldı, 90’a ulaştık. FİKRET BİLA- Yüzde 10’un muayenehanesi var. Üniversite kısmına bakıyoruz, ancak 800-850 kadar hocanın muayenehanesinin olduğunu biliyoruz, onlar da düşük bir rakam. Dolayısıyla, şimdi doktorlar diyorlar ki bize e-maillerle ulaşanlar veya telefon edenler; zaten fiilen Tam Gün yüzde 85-90 oranında uygulanıyor, çok cüzi bir doktor grubu kaldı. Yani, sistemi bozan bu kadar küçük bir grup mudur ki Sayın Bakan bizimle uğraşıyor gibi bir mana çıkardılar buradan. Hani oransal olarak zaten ana uygulama muayenehaneciliğin kapanması yönünde gelişti, amaç hasıl olmuştur, niye bu çok küçük doktor grubuyla uğraşılıyor gibi bir soru soruyorlar, buna bir cevap verebilir misiniz? SAYIN BAKANIMIZ- Kendi açılarından bakıldığında bu arkadaşlarımızın doğru bir soru. Ama Fikret Bey, şuna bakacağız: Varsayalım ki 3 bin, 4 bin muayenehaneden bahsediyoruz kamuda çalışırken aynı zamanda muayenecilik yapanlardan bahsediyorum. Şimdi bu 4 bin hekim günde ortalama ne bileyim 4 hasta baksalar bu 15 bin kişi eder. Bu 15 bin kişinin çok önemli bir bölümü mecbur olduğu için ya da mecbur bırakıldığı için buralara gidiyor. Binlerce insandan bahsediyoruz ve sağlık hakkından bahsediyoruz. Sağlık hakkını biz vatandaşımıza mutlaka vermeliyiz. Bu doğru, eskiden bu çile çok yaygındı. Şimdi bu çile azaldı, o halde bırakalım efendim. Niçin diyecekmişiz ki, yani devletin, daha doğrusu iktidarların, meclislerin böyle güçleri vardır, biz siyaseten vatandaşın lehine kararlar alırız, buna göre kanunlar yaparız. Yerine göre 1 kişi için bile, 10 kişi için bile kanun yapıyorsunuz ki aman o kişi mağdur olmasın diye. Burada binlerden bahsediyoruz. Burada asıl Cumhuriyet Halk Partisini ve yüksek mahkemelerin bu tutumunu anlamak mümkün değil, halka karşı bu tutumu anlamak mümkün değil. Yoksa bizim hekimlere karşı hiçbir ters bakış açımız yok. Tekrar söylüyorum; varlıklı insanlar hekimlerin kendilerinden para alabilecekleri ortamda onlara para verebilirler, versinler. Bu kanun muayenehaneciliği yasaklamıyor, bu kanun özel hastaneciliği yasaklamıyor. Bu kanun, devlette çalışan, kamuda çalışan, devletin üniversitesinde çalışan doktora diyor ki; sen burada çalışıyorsun, bir de muayenehane açarsan vatandaş bundan sıkıntı çekiyor. Aynı zamanda hep konuştuk sizinle, verimlilik aşağı iniyor. Bu verimlilik yüksek seviyede kalsın devletin hastanesinde, paranız size devlet tarafından performans olarak ödensin, ama vatandaşın cebinden bu parayı almaya ihtiyaç kalmasın. Yoksa 4-5 bin hekim açısından bakarsanız, onların kendi açısından doğru bir bakış açısı olabilir, ama biz halkın tarafından bakmalıyız, bakmak zorundayız. MURAT YETKİN- Sayın Bakanım, şimdi bu tür önemli yasalarda Anayasa Mahkemesine gidiş bir problem oluyor. Dile getiriyorsunuz siz de, Kabinedeki diğer arkadaşlarınız da. Peki, hukuk müşavirlikleriniz var, ne bileyim AK Parti’nin de diğer partiler gibi Meclis Grubunda bir hukuk danışmaları var, yani onlar Anayasa bakımından bu işe bakmıyorlar mı? Yani, programa girmeden önce Fikret’le konuşuyorduk, yani hakikaten hukuk müşavirleri bu işlere doğru düzgün bakmıyorlar mı? Yani, hani bir antrenör de maça çıkarken sağda mı, solda mı, hangi kanatta açığı vardır filan, ona göre tedbir alır, oraya bir ek oyuncu koyar, bir şey yapar. Bakılmıyor mu, yani hukuk müşavirleriniz iyi çalışmıyor mu sizin? SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi bu sorunuz için size çok teşekkür ediyorum. MURAT YETKİN- Rica ediyorum, aklımızdaki sorular yani. SAYIN BAKANIMIZ- Bakın ben size gelmeden önce hukukçularımla görüşüyordum, benim Müsteşar yardımcılarım arasında da hukukçu var… MURAT YETKİN- Sözünüzü kesmeyeyim de, şu yüzden soruyorum efendim: Tamam, siz şikâyet ediyorsunuz, Muhalefet Partisi gidiyor oraya diye de, şimdi o da bir hak oraya gitmesi, siz onu siyaseten sorguluyorsunuz. Bu ihtimale karşı önlem anlamında soruyorum. SAYIN BAKANIMIZ- Ama burada hukukun da siyasallaşması var, ben çok net konuşuyorum. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi gidiyor da hukukun içinde mi karar vermiş oluyor? Hepimizin aklı var. Yani, vatandaşın, devletin veya hükümetin kanun çıkarıp da arkadaş devlette çalışıyorsa muayenehanen olmayacak demesinin hukuka aykırı nesi olabilir, Anayasaya aykırı nesi olabilir. MURAT YETKİN- Tam bilmiyorum yani. SAYIN BAKANIMIZ- Niye bilmeyeceksiniz, hepimiz bilebiliriz bunu. MURAT YETKİN- Yazma tekniği açısından hani danışmanlık aldığınızda diye soruyorum. SAYIN BAKANIMIZ- Ama bu yazmayla falan ilgili değil ki Murat Bey, bunlar tercihlerle ilgili. Ben gelmeden hukukçularıma biraz sitem ettim, dedim ki; arkadaş ya, siz bir basın açıklamasının da bir icrai işlem gibi işlem göreceğini neden tahmin edemediniz? Vallahi edemezdik efendim dediler, bu kadarını düşünmemiz imkansız. Ben şimdi size bir şey söyleyeyim, biz burada bir program yapıyoruz, yani ne zaman Danıştay’a Tabip Örgütü veya bir başkası müracaat eder de bu program yayından kaldırılır, tekrarı falan olacaksa diye ben bundan da endişe etmeye başladım artık. Yani Sayın Bakan’ın CNN Türk’te yaptığı Murat Yetkin ve Fikret Bila ile yaptığı şu söyleşiye yürütmeyi durdurma kararı veriyoruz. Neden denemesin, basın açıklamasına denirse buna da denir, artık iş buraya kadar taşındı. Bizim hukukçularımız hata yapıyorsa şurada hata yapıyorlar: Efendim, buna siyaseten hayır denecek, ne uğraşıyoruz ki, yani siz kanun yapacaksınız, uygulama yapacaksınız, buna siyaseten hayır denebilecek bir konudur, lütfen girmeyin. FİKRET BİLA- Sayın Bakanım, reklam arası vereceğim ama, o kısmı okuyup vereyim isterseniz, yani niye bunu konu etmişler. Şöyle diyor: “Bakan tarafından yazılı basında yapılan açıklamalarla da teyit edilen kamu personelinin özel muayenehane açma yasağına ilişkin dava konusu işlemin tüm ülke düzeyinde görev yapan kamu görevlisi hekimler için uyulması zorunlu bir işlem olarak yaptırım unsurunu da içinde barındırdığı, Anayasa Mahkemesi kararını da yorumlayarak mevcut hukuki durumun sona ereceğin bildirdiği, bu tarihten sonraki uygulamayı belirlediği, Anayasa Mahkemesi kararını da göz önüne alarak 5947 sayılı yasanın uygulaması konusunda yeni değerlendirme öğeleri getiren, bir başka anlatımla içinde yaptırım tehdidi bulundurarak emredici ve zorlayıcı nitelik taşıyan düzenleyici bir işlem niteliğinde bulunduğu sonuç olarak iptal davasına konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem olduğu sonucuna varılmıştır.” SAYIN BAKANIMIZ- Fikret Bey, hukuk tarihi bunları hep yazacak. Belki ben şimdi yorumluyorum da 30 Temmuz’a kadar fikrimi değiştireceğim, böyle bir şey olabilir mi yani? Henüz 30 Temmuz’da uygulama başlayacak, uygulaması başlamamış bir iş hakkında karar veriliyor. Belki fikrimi değiştireceğim 30 Temmuz’a kadar canım. FİKRET BİLA- Bir reklam arası vermek zorundayım, süreyi aştık. Sevgili izleyiciler, reklamlardan sonra Sayın Bakana sorularımız devam edecek. (Reklam Arası) FİKRET BİLA- Sevgili izleyiciler, Ankara Kulisi devam ediyor. Sağlık Bakanı Sayın Akdağ sorularını yöneltmeye devam ediyoruz. Sayın Bakan, yine doktorlardan gelen bir serzenişi aktarayım, sizin de bir söyleşimizde bana verdiğiniz beyanata biraz alınmış gözüküyorlar; hani hocalar da 5’e kadar artık çalışmak zorundalar tam gün itibariyle, ondan sonra muayenehanelerine gidebilirler. 5’ten önce çıkan olursa bunu YÖK’e bildiririm gibi bir beyanınız olmuştu. Bunu biraz alınganlık gösterecek bir açıklama olarak değerlendirmişler. Oradaki amacınızı veya nasıl bir çalışma yürüteceğinizi açabilir misiniz biraz? Hocalarımız bunu, hani böyle bizi mi takip edecekler gibi bir şey olarak söylüyorlar. SAYIN BAKANIMIZ- Değerli meslektaşlarımız hiç alınmasınlar. Ben bu ülke insanının, halkımın sağlık hakkını savunmaya mecburum, benim pozisyonum bu. 8 senedir ülkenin Sağlık Bakanlığını yapıyorum, şükürler olsun çok ciddi bir dönüşüm programı da uyguladı Hükümetim, ben de bu programın birinci derece yürütücüsüydüm. Hep yaptığımız işler, Türk halkının sağlık hakkına daha rahat ulaşması, erişmesi ve bu hakkı alırken de paraymış, işte bilmem neymiş, muayenehaneymiş falan diye sıkıntıya girmemesi. Dolayısıyla, bizim 184 numaralı bir hattımız var. Mesela bu hatta 2 bine yakın talep gelir, ben gittim şu hizmeti alamadım, şurada şu sıkıntıyı çektim diye. Evet, tekrar söylüyorum; kendi hastanelerinde bulunan ve tam gün çalışan doktorlar veya kısmi çalışan doktorlar –yarınki durum için- tam saat çalışmadan eğer terk edip gitmişlerse çalışma mahallerini ve vatandaş bundan sıkıntı çekmişse, ben bunun için idari soruşturma yaparım. Bu YÖK’e bağlı bir üniversite hastanesinin bir üyesiyse buradaki değerli meslektaşım, ben ona doğrudan soruşturma yaparak bir ceza tahakkuk ettiremiyorum, elbette onu da YÖK’e yazacağım. Yani, vatandaşın sağlık hakkını ben korumak zorundayım. Yani, burada… FİKRET BİLA- Bir şikayet olursa anlamında söylüyorsunuz, size olan bir şikayet olursa onu YÖK’e bildireceksiniz. SAYIN BAKANIMIZ- Şikayet de olabilir, takip de edebilirim. Yani takip derken, gidip ben bizzat takip edecek halim yok. Bunun yaygın biçimde olduğunu tespit edersem ben il müdürlüklerine talimat veririm, lütfen bu anlamda eğer vatandaş bir üniversite hastanesine gitti, orada hizmet alamıyor. Zamanında orada çalışması gereken insanlar çalışmalarını yürütmüyorlarsa, ben bunu YÖK’e elbette bildiririm. Şimdi Anayasa kişilerin sağlık hakkını 56. maddede teminat altına alıyor ve bu işi devlet yürütür diyor, yani devlet bu işin organizasyonunu yapar, devlet koordinasyonunu yapar ve sorumludur. Kanunlar da, Sağlık Bakanlığına ilgili teşkilat kanunu ve diğer kanunlar bu görevi Sağlık Bakanlığına veriyor. Ben buna mecburum, bu benim görevim yani. Bunu hani böyle efendim bizi mi takip edecekler falan diye algılamak çok yanlış bir şey. Herkes işini doğru dürüst yapacak ve vatandaş mağdur edilmeyecek. Fikret Bey, ben bir defa şuna kararlıyım, Hükümetim de kararlı: Elinde imkan olan, elinde güç olan karşısında vatandaş boynunu büksün, yok biz buna müsaade etmeyeceğiz, vatandaşın hukukunu korumaya devam edeceğim ben. MURAT YETKİN- Önce şunu söylemek istiyorum: Ben Tam Gün uygulamasından yanayım, sağlık meselesine hasta hakkı açısından bakıyorum yani. Öbür taraftan tabii ki doktor daha mutlu olursa, daha iyi çalışırsa, siz performans diye onu ölçülendiriyorsunuz, daha iyi hizmet edebilir, yani insan şeyidir bu. Hipokrat yemininizi bir tarafa koyalım, ama hani daha mutlu olan doktorlar da daha iyi hizmet verebilir. Bu yaşadığınız hukuki sorunlar, biraz da acaba Hükümetinizin yargıyla fazla zıtlaşmasından mı kaynaklanıyor, böyle bir şey düşünüyor musunuz hiç? İşte yürürlüğe girmemiş henüz bir uygulamanın, uygulama demeyelim, yürürlüğe girmemiş bir kararın, diyorsunuz ki belki 30’una kadar değiştireceğim, yürürlüğünün durdurulması diye bir karar çıkıyor. Bu acaba AK Parti’nin yargıyla başından beri çok fazla zıtlaşmasından kaynaklanan bir yan ürün mü? SAYIN BAKANIMIZ- Umarım böyle değildir. Ama eğer böyleyse, ortada çok kötü bir durum var demektir. Yani, yargıçlar asla işlerine duygularını karıştırmaması gereken belki de birinci derecede meslek erbabıdır. Asla işlerine siyasi düşüncelerini karıştırmaması gereken birinci derecede meslek erbabıdır. Biz hep bunu konuşuyoruz, yargının bağımsızlığı yargının bağımsızlığı diyoruz, ki çok önemlidir. Ama yargının bağımsızlığı kadar, belki ondan da daha önemlisi, yargının tarafsızlığı gerekiyor. Bakın aslında Montesquieu bu üçlü sistemi kuran felsefenin ortaya koyucusudur; yasama, yürütme, yargı. Orada Montesquieu yargı üyelerini bu sistemin yürümesi için olmazsa olmazın yargı üyelerinin halk tarafından seçilmesi olduğunu söylüyor, böyle enteresan bir yaklaşım var. Yani, şimdi yargı Allah korusun hani Hükümet bizimle zıtlaşıyor, o zaman biz de bu hükümetin icraatlarına şöyle bir fren koyalım falan derse o zaman bu işin çivisi çıkmış demektir. MURAT YETKİN- Ben sizin kanınızı sordum. SAYIN BAKANIMIZ- Ben şunu söyleyeyim, işte cevabım net olarak: Umarım böyle değildir, o zaman bir felaket olur ülke için, o zaman bu ülkede biz yaşadığımız şeylere demokrasi deyemeyiz. O zaman işte batılıların “jüristokrasi” dediği, Türkçe’de buna yargıçlar yönetimi diyebileceğimiz bir yönetim olur ki, bu ülke insanına çok yazık olur. Yargıçların görevi, ister alt seviyelerde, isterse yüksek yargıda olsun gerçekten hukuku tatbik etmek olmalıdır. Yorumlara dayalı, ben böyle düşünüyorum falan dediğiniz zaman, o zaman Anayasa Mahkemesi bir hukuk organı olmaktan çıkar, bir senatoya dönüşür. Danıştay bir idari hukuk doğrulayıcısı üst mahkeme olmaktan çıkar, Hükümetin üstünde ikinci bir karar verici organa dönüşür ki, buna demokrasi diyemeyiz, açık söyleyeyim. Ve şunu da söylemek istiyorum, ben hukuktan şunu anladım 8 yıllık yöneticiliğimde Murat Bey: Hukuk çoğu zaman yorumlarla bir yere çekilebilen bir şeydir. O zaman eğer ortada farklı yorumlar oluşabilecekse, bunu halkın yararına yorumlamak lazım. Onun için de bu referandumlar falan çok çok önemli. Yani, halkın yararı varsa bir yerde, demin konuştuğunuz muayenehanecilik meselesi, ya arkadaş ben bunu değerlendiriyorum ama burada halkın yararı var mı yok mu? Yani halkın yararı varsa biraz yorumu halkın yararına doğru yapmak lazım. MURAT YETKİN- Şimdi ortaya çıkan... SAYIN BAKANIMIZ- Bakın yorumdan bahsediyorum, kesin böyle hukuki iki kere iki dört ederliklerden değil, o zaten öyledir… FİKRET BİLA- Kamu yararını gözetir aslında. MURAT YETKİN-Şimdi… SAYIN BAKANIMIZ- Yani kamu yararı derken de Fikret Bey halk yararı diyelim. Çünkü kamu yararı dediğimiz şey çok muğlâk bir şey, kamu yararı yerine göre memuru korumaya falan dönüşebiliyor. MURAT YETKİN- Hastanın yararı diyelim sadece. SAYIN BAKANIMIZ- Vatandaşın yararı. MURAT YETKİN- Sağlık sisteminden sağlık hizmeti almak isteyen kişinin faydası açısından ben bakmaya çalışıyorum. SAYIN BAKANIMIZ- Tabii MURAT YETKİN- Şimdi bu kişi açısından ben hastayım diyelim, baktığımızda sizin bu Tam Gün Yasasının sizin versiyonunuzla uygulanmasına karar verdiğinizdeki durumla şimdi bu Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın kararları arkasından çıkan durumu bir karşılaştırır mısınız bize? Ben yani hastalanmış Murat Yetkin olarak diyelim ekstra gücüm yokta hani sıradan şey olarak gittiğinde devlet hastanesi ya da bir üniversite hastanesine gittiğinde daha mı zor, daha mı kolay hizmet alacağım şimdi? SAYIN BAKANIMIZ- Buda çok güzel bir soru şimdi biz. MURAT YETKİN- Evet, beni de, herhalde izleyicilerin çoğunu da bu ilgilendiriyor yani. SAYIN BAKANIMIZ- Aynen. Biz üç şey hedeflemiştir Murat Bey. Birincisi; bir üniversite hastanesine gittiğiniz zaman muayeneye gitme mecburiyetiniz kalmasın. Anayasa Mahkemesinin kararı bize göre bu mecburiyetin devamı yönünde oldu, yani oradan bir kazanımımız olmadı. MURAT YETKİN- Ama teorik olarak bugünde bu yok, yani bu kötü niyetli uygulamalarla oluyor, doğru mu? SAYIN BAKANIMIZ- Hayır, yani uygulamadan bahsediyorum. MURAT YETKİN- Muayenehaneye gitme mecburiyetim bugün de yok. SAYIN BAKANIMIZ- Şöyle, yani elbette, fiili durumu konuşuyoruz. MURAT YETKİN- Fiili durumu konuşuyoruz. SAYIN BAKANIMIZ- Niçin kanun yaptık, bunun için yani. MURAT YETKİN- Yoksa resmi durumu konuşmuyoruz. SAYIN BAKANIMIZ- Tabi, bunun için yaptık. Fiili durum olarak bu. Yalnız orada küçük bir kazanım var, daha önce öğleden sonra hocalarımız gidebilirdi muayenehaneye, şimdi akşam gidecekler. Dolayısıyla, öğrencilerin eğitimiyle ilgili burada bir kazanım var. İkincisi… FİKRET BİLA- Hasta bakımından yok mu Sayın Bakanım? SAYIN BAKANIMIZ- Efendim? FİKRET BİLA- Hani öğleden sonra da hocayı orada bulacağız hasta olarak gittiğimizde. SAYIN BAKANIMIZ- Tabi hasta bakımı açısından da yararı olabilir. FİKRET BİLA- Hoca orada olmak zorunda ama. SAYIN BAKANIMIZ- Olabilir diyorum, çünkü hasta bakmaya hocayı yönlendirebilecek şu anda uygulamada hiç bir şey yok. MURAT YETKİN- Asistanını gönderebilir diyorsunuz. SAYIN BAKANIMIZ- Hiç bir şey yok. MURAT YETKİN- Siz de bir hoca olarak… SAYIN BAKANIMIZ- Performans uygulaması falan uygun biçimde yürütürseniz söylediğiniz gibi. Bir de, öğleden sonra üniversite hastanelerinde şöyle bir durum vardı: Özel muayene, özel ameliyat, hoca parası denen şey, bu kalktı, bu da işin olumlu tarafı, bu güzel oldu. Dolayısıyla biz hep baştan şöyle düşündük, ben bir çok kişiye, soranlara da bunu söyledim: Dedim ki, biz bu kanunda dört dörtlük bir yarar ummuştuk, bu iptallerle dört üçlük bir yarara düştü. MURAT YETKİN- Ha yani size o kadar zedelemedi, çünkü hani internet medyasında özellikle “kazanan doktor, kaybeden Bakan” filan böyle bir şey var… SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi Danıştay’ın söylediğiyle iş değişti. Danıştay’ın söylediği karara biz uyarak artık tamam muayenehanede hekimler akşamdan sonra gidebilir diyeceğiz eğer değişmezse, bu karar değişmezse, şu anda savunma bekleyen bir karar. Umut ederim bu karar değişir, vatandaşın yararına bir biçimde tecelli eder. Değişmezse, o zaman kamu hastanelerinde de durum eskisi gibi devam etmiş olacak. O zaman dört dörtlükten dört birliğe falan gerilemiş olacak. FİKRET BİLA- Şimdi bu hocalara özel muayene olma imkânı kalktı mı üniversitelerde fark ödeyerek? SAYIN BAKANIMIZ- Evet kalktı. FİKRET BİLA- Özel hastanelerde bu imkân var mı, özel hastaneler fark almaya devam ediyor mu? SAYIN BAKANIMIZ- Tabii, özel hastanelerde biliyorsunuz vatandaşı korumak için alınabilecek farklara bir sınırlama getirmiş durumdayız… FİKRET BİLA- Yüzde 70’e kadar alıyor diye... SAYIN BAKANIMIZ- Faturanın yüzde 70’ine kadar. FİKRET BİLA- Şu açıdan sordum Sayın Bakan bunu: Çünkü hani sizin eleştirilerinizden bir tanesi de, üniversite çok verimli çalışmıyor, döner sermayeler bundan sıkıntıya giriyor. Yoksa bizim döner sermayeyle çalışan eğitim ve araştırma hastanelerimizde bir sıkıntı yok diye bir savınız olmuştu. O yüzden diyorlar ki, bu fark da kalktı, bu farkı alıyordu hastadan hocalar ama, 210 liraya kadar, işte bunun 70’i hocaya gidiyordu, geri kalanı bir kısmı vergi olarak, bir kısmı hastanenin döner sermayesine kalıyordu. Böyle bir gelirden mahrum edilmiş olduk. Bu bakımdan da bir verimsizlik araştırma hastanelerine göre kaynağımız azaldı diye bir savları var. SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi Fikret Bey, kaynağı vatandaştan mı alacağız, yoksa hastane kendi kaynağından mı bize verecek; tartışma bu. Hastadan alırsak hasta mağdur olur. FİKRET BİLA- Verimlilik esası bakımından söylemişlerdi, işte devlet hastanesine alakasız bir kurumdan hibe ediliyor bazı aletler, edevatlar. SAYIN BAKANIMIZ- Yok, bunlar doğru değil. FİKRET BİLA- Görüntüleme aletleri, sıfır maliyetle o hastaneye geliyor, devlet hastanesinde tabi ucuza bu çekilebiliyor ama, biz bunun parasını vererek, işte 100 milyarlar vererek bu aleti getirebiliyoruz. Biz de aynı Sosyal Güvenlik Kurumunun belirlediği fiyattan çalıştığımız için de bunu döndüremiyoruz, açık veriyoruz sürekli. SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi bu doğru değil Fikret Bey. Doğru olan tarafı çok küçük bir tarafı. Sağlık Bakanlığı hastanelerin yıllık cirosu 12 milyar lira civarındadır. Yani bütün bir yıl içerisinde bütün hastanelere giren para. Bu on iki milyarın içinde dışarıdan girdi denen alet, edevat vesaire 100 milyon liradadır. Bizim Hudut Sahiller diye bir Genel Müdürlüğümüz var, oradan geliyor. Bu yani toplamda cironun % 1’den de daha düşük bir şeydir ki, hiçbir önemi yok yani. FİKRET BİLA- Evet, onu belirtmiş efendim, Sahiller Hudutlar Müdürlüğü… SAYIN BAKANIMIZ- İşte söylüyorum, toplam cironun % 1’inden daha düşük bir şeydir bu yani. FİKRET BİLA- Peki efendim, bu SGK fiyatlarının üniversiteye çeviremediği, mesela diyor ki bu kapalı bir işte safra ameliyatı için bize 900 lira veriyor, ama bunu gerçek maliyeti 2700 liradır. Biz üniversite hocası olarak bu ameliyatı yapıyoruz, bize 900 lira veriliyor hastanemize, aslında bunun gerçek maliyeti 2700, biz yine zarardayız, yine açıktayız. MURAT YETKİN- Ben bunu bazı hani doktor olan ve hastanede yönetici birimlerde olan arkadaşlarımdan biliyorum, yani artık mesailerinin bir kısmı hep şey Sosyal Güvenlik Kurumuna gidip işte onla uğraşmakla geçmeye başladı, yani bu şikayetleri sadece bu vesileyle değil yani son aylarda hep görüyoruz. SAYIN BAKANIMIZ- Kimle karşılaştığımız ve kimle konuştuğumuz çok önemli. Biz Ankara’da yaşıyoruz, ismini vermeyeceğim, Ankara’da bir büyük hastanenin çok ciddi bir bütçe açığı var. FİKRET BİLA- Üniversite hastanesi mi? SAYIN BAKANIMIZ- Evet, yani adeta iflasa doğru gidiyor, açıkçası bu. Ama üniversite hastanelerinin büyük çoğunluğu böyle değil ki, dahası Ankara’da aynı şartlarda MURAT YETKİN- İsimleri vermenizde bir şey var mı? SAYIN BAKANIMIZ- Yani vermeyelim isterseniz şimdi, hiç de önemi yok, çünkü konu bir yapısal… MURAT YETKİN- Hani kötü yönetimse konu, yani herhalde müfettiş falan görevlendirildi o durumdaysa. SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi aynı şekilde başka üniversiteler yapısal bu sorunu yaşamazken bir üniversite yaşıyorsa, bir hastane burada bir sorun var demektir. Veya Ankara’da bir eğitim hastanesi, iki eğitim hastanesi, üç eğitim hastanesi, bunlar yaşamazken bir üniversite daha fazla yaşıyorsa bir sorun var demektir. Bu çok açık. FİKRET BİLA- Efendim, eğitim hastanelerinin başka kaynağı var mı? SAYIN BAKANIMIZ- Bir verimsizlik olduğu çok sayıda çalışana rağmen üretilen iş hacminin düşük olduğu bir gerçek, yani elimizdeki bütün rakamlar bunu gösteriyor, şimdi halkımızı bu rakamlarla falan da yormamak lazım. Tabi bunlar neye yol açıyor? O zaman o müessese verimsiz hale geliyor. Tam günün en önemli sebeplerinden biri buydu. Eğer hoca kazancı muayenehanede bulursa, eğer hoca kazancı öğleden sonra vatandaşın vereceği özel hoca parasında bulursa, Murat Bey o zaman bu hastane verimli hale gelemez. Hoca kazanacağı parayı kendi kurumunun verimliliğinde aramalıdır. Şimdi Sağlık Bakanlığındaki sistem böyle olduğu için iyi çalışıyor. Buna bakarsanız aslında devlet hastaneleri eskiden çok berbat durumdaydı. Biz geldiğimiz zaman SSK hastaneleri, devlet hastaneleri perişandı, içine girilmezdi yani. İstanbul’daki iki büyük hastanemizin doğalgaz parasını ödeyemediği için doğalgazı kesiliyordu öyle devraldık biz buraları. Dolayısıyla, yani bu şeyler bu tartışmalarda meseleyi işin bu teknik taraflarına çekmesi bazı üniversite yönetimlerin çok yanlış. O zaman sonra da darılıyorlar, küsüyorlar, niye bize şöyle dediniz, niye bize böyle dediniz. Ne yapalım kardeşim? Yani biz bunu hiç dile getirmezken, biz vatandaşın nasıl daha iyi sağlık hizmeti alacağıyla alakadar olurken bu tartışmaya siz böyle bodoslama dalarda, işte efendim bize para verilmiyor biz… FİKRET BİLA- Şunu ben açıklığa kavuşturmak istiyorum. Yani Sosyal Güvenlik Kurumunun belirlediği fiyatlar üzerinden ödeme yapıyor üniversite hastanelerimize. SAYIN BAKANIMIZ- Evet. FİKRET BİLA- Bu fiyatlar gerçekten harcanan maliyetin altında mıdır, onu karşılamıyor mu ki, diyorlar ki bizim döner sermayemizi bu fiyatlar yiyor, yani bizim aldığımız. SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi bunun cevabı çok açık. FİKRET BİLA- Biz aldığımız, kullandığımız malzemeyi yerine koyamıyoruz… SAYIN BAKANIMIZ- Bunun cevabı o kadar açık ki; bakın, Ankara’da büyük eğitim araştırma hastaneleri var, İstanbul’da da var. Bu büyük eğitim araştırma hastaneleri de üniversitelerle benzer ücretlendirme skalasıyla, listesiyle Sosyal Güvenlik’ten para alıyorlar, bakın bu çok net. Hatta biz Sosyal Güvenlik’le toplu bütçeleme, global bütçeleme yaptığımız için sene başlarında yüzde 15’le yüzde 12 arasında da iskontolu çalışıyor Sağlık Bakanlığı’nın bu eğitim hastaneleri. Peki aynı fiyatlarla bunlar ayakta duruyor da sen niçin ayakta duramıyorsun diye sormazlar mı birine? Tartışıldığı zaman işin böyle detaylarına girildiği zaman evet. FİKRET BİLA- Komplike operasyonlar falan. SAYIN BAKANIMIZ- Ha şimdi detaylarına girildiği zaman belki bazı kalemlerde buna benzer şeyler çıkıyor. Komplike ameliyatlar kısmında hep konuşuldu ve nitekim bakın biz bu senenin başında komplike ameliyatlar için daha fazla ücret ödenmesi hususunu Sosyal Güvenliğe kabul ettirdik. Buradaki ana maksadımız, üniversite hastanelerini ve belli eğitim hastanelerini korumaktı. Gelin görün ki elimizdeki istatistikler şu: Maalesef, maalesef diyorum bütün insan gücü kabiliyetine rağmen yanlış sistemden dolayı bu komplike ameliyatlar üniversite hastanelerinde daha yüksek oranda yapılmıyor. Bizim eğitim hastanelerinde, hatta birçok özel hastanede daha yüksek sayıda yapılıyor. MURAT YETKİN- Komplike ameliyat derken, hani izleyiciler açısından ne demek istiyoruz. SAYIN BAKANIMIZ- Yani diyelim ki, kanser tedavisiyle ilgili bir cerrahi ameliyat veya birtakım işte organ nakli gibi bir ameliyat düşünün. Bun benzer şeyler komplike ameliyatlar. FİKRET BİLA- Evet şunu söylemek istiyorum Sayın Bakan bu bölümle ilgili olarak… SAYIN BAKANIMIZ- Veya özür dilerim, kalp cerrahisi mesela. MURAT YETKİN- Evet, anlaşılması açısından söyledim. FİKRET BİLA- Efendim, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun ödeme yaparken üniversite hastanelerine ödemeyi geciktirmesi, buna karşılık size bağlı hastanelere ödemeyi daha erken ve tam olarak yapması gibi bir durum var mı, çünkü üniversite hastaneleri biz alacağımızı alamıyoruz, SGK bize… SAYIN BAKANIMIZ- Hayır, böyle bir şey de yok. FİKRET BİLA- Ne kadar borcu var SGK’nın üniversite hastanelerine? SAYIN BAKANIMIZ- SGK’nın pratikte üniversite hastanelerine hiç borcu yok. FİKRET BİLA- Hiç yok, hepsini ödedi yani. SAYIN BAKANIMIZ- Yani aylık ödemelerdir bunlar. Bunlar geçmişte yaşanıyordu. FİKRET BİLA- Hani alacağımız var diyor. SAYIN BAKANIMIZ- Bunlar artık yaşanmıyor, yani üniversite hastanesinin alacağı var da, Sosyal Güvenlik ona borcunu ödemiyor, böyle bir şey şu anda kesinlikle yok. Ama diyelim ki siz faturalarınızı zamanında göndermemişsinizdir, bir fatura kaybı yaşanmıştır, faturalarda bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştır, bunlar arızi olarak bir iki aylık ödeme gecikmelerine yol açabilir. Ödenek açısından bugün Sosyal Güvenlik Kurumu gerçekten tıkır tıkır parasını ödeyen bir kurum. Bu özel sektör de bunu teslim ediyor. FİKRET BİLA- Üniversitenin alacağı yok SGK’dan sizin bilgilerinize göre. SAYIN BAKANIMIZ- Yani uzun vadeli hiç bir alacağı yok ama, söylediğim gibi bir aylık, iki aylık, üç aylık. MURAT YETKİN- Bir aylık, iki aylık olabilir diyorsunuz SAYIN BAKANIMIZ- Bunlar olabilir. MURAT YETKİN- Tam günle ilgili konu… FİKRET BİLA- Bir reklam arası vermek zorundayız. MURAT YETKİN- Ha öyle mi, peki. Ben, çünkü başka sağlık konularına da girmek istiyorum. FİKRET BİLA- Sevgili izleyiciler, yeniden reklamlara gidiyoruz, az sonra birlikte olacağız. (Reklam Arası) FİKRET BİLA- Sevgili izleyiciler, Ankara Kulisi devam ediyor, Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’a sorularımızı sürdürüyoruz. Efendim, diğer konuyu da yöneltmek istiyorum size; şimdi bu üniversite hastaneleri hocalarımız şikayetçi, döner sermayelerin çoğunun iflas noktasına geldiği şekilde birçok üniversite dekanından, tıp fakülte dekanından da e-mailler geldi bana, hani giderek kötüye gidiyoruz diye. Yani bu sistemi böyle bırakırsak bu üniversite hastanemiz batacak mı, buna karşı sizin bir önleminiz var mı, bir çalışmanız olacak mı? SAYIN BAKANIMIZ- Başbakanımızın da bilgisi dahilinde biz Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcımız Ali Babacan, Mehmet Şimşek, Ömer DİNÇER ve ben, Cevdet YILMAZ Bey de vardı, bu konuyu bir masaya yatırdık ve üniversitelere, gereken üniversite hastanelerine yardım edilmesi için bir karar aldık. Daha sonra bunun için Meclis kapanmadan hemen önce sabaha yakın bir geçici madde koyduk bu Maliye’nin son bir kanunu vardı o kanun içerisine. Bu geçici maddeye göre, gerçekten mali probleme mali bir krize giren artık kendisini çeviremeyen. FİKRET BİLA- Çeviremeyen. SAYIN BAKANIMIZ- Üniversite hastanelerin talebi halinde bu bahsettiğim beş bakanlığın, ki buna YÖK’ü de o zaman böyle bir kararı verirken onu da katıyoruz, kanuna onu da yazdık. YÖK’ün de iştirakiyle belirlenen şartlar dahilinde bu üniversite hastanesine yardım yapılabilecek. Ancak yardım yapılırken de bir protokol yapılacak yapısal iyileştirme istenecek kendisinden ve takip edilecek hastane. FİKRET BİLA- Daha iyi… SAYIN BAKANIMIZ- Paranın bir kısmı verilecek yapısal iyileştirme yapılınca biraz daha, biraz daha… MURAT YETKİN- IMF anlaşması gibi. FİKRET BİLA- Kontrol onda. MURAT YETKİN- IMF anlaşması gibi SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi IMF anlaşması dersek yanlış olur ama şöyle: Bir yönüyle benzer tarafı var, nedir? MURAT YETKİN- Verdiğiniz yardımı denetliyorsunuz, yerindelik yani… SAYIN BAKANIMIZ- Bir de bu bir anlamda hibe gibi bir şey oluyor. Bu sonuçta bunlar devletin üniversiteleri. Buralar eğer… FİKRET BİLA- Proje bazlı kredi gibi oluyor. SAYIN BAKANIMIZ- Buralar kendisini çeviremezse bundan hem vatandaşlarımız zarar görüyor, hem orada öğrenin gören öğrenciler zarar görüyor, ister asistanlar, ister diğer öğrenciler, hem de oradaki hocalar ve vatandaş zarar görüyor. Yani hani efendim, madem zarar ediyorsa etsin diyemezsiniz, bu kamu hizmeti sonuçta burada. Dolayısıyla, buna mutlaka böyle bir destek verilmesi gereğini gördük biz. Ama hani sana para veriyorum isteğin gibi git harca derseniz de bu sefer aynı problemi iki sene sonra bir daha yaşarsınız. Ben şimdi dikkatli bir lisanla konuşmaya çalışıyorum. Açıkçası, Türkiye’de 500’e yakın hastaneyi hepsi için söylemiyorum ama, büyük bir kısmını perişan halde alıp, daha sonra da yine perişan haldeki 300 SSK hastanesine bunun üstüne ekleyip 8 sene sonra bu hastaneler vatandaşa pırıl pırıl hizmet veren bir Bakanlığın yöneticisi olarak, ama biraz bir söz hakkım da olduğunu düşünüyorum. Yani hastaneleri iyi yönetirseniz, bugün Sosyal Güvenliğin ödediği paralarla hastaneler ayakta kalıyor açık söyleyeyim, ama paranızın hesabını çok iyi bileceksiniz. Bakın bir örnek vereyim ben size. Kamu İhale Kurumunun şeylerine göre, üst sınırlarına göre hizmet alımı yaparken bu temizlik işlerinde, yemek işlerinde yüzde 20’ye kadar şey verebiliyorsunuz kar payı, sonra o rekabetle kendisini 20’nin altında bir yere getiriyor. Biz bunu şu anda Sağlık Bakanlığı olarak yüzde 8 olarak uyguladık 2010’da, şimdi de yüzde 5’e düşürdük. Çünkü yüzde 8 uyguladığımızda gördük ki ortalamada yüzde 5 virgül küsurlu bir şeyle gitti ihaleler. Yani parayı yönetmeyi bilmeniz lazım. Parayı iyi yönetirseniz vatandaşa iyi hizmet verirsiniz, hastaneniz ayakta kalır. Üniversite hastanelerimiz bu yapısal dönüşümü gerçekleştiremediler. Kendilerini de suçlamıyorum. Sonuçta her bir üniversite hastanesinin bunu kendi başına başarması kolay değildi. Ama bakın ben bir şey söyleyeyim, bizde performans dairesinde çalışan 40’ın üstünde işini çok iyi bilen genç arkadaş var. Bunların içinde ekonomistler var, istatistikçiler var, endüstri mühendisleri var. Bizde strateji geliştirmede bu hastanelerimiz finansal durumunu, mali durumunu takip eden dairelerimizde 60’a yakın çok iyi uzman yetişti, ama biz bunları bu süreç içinde yetiştirdik, beraber onlarla biz de yetiştirdik, dünyayı inceledik, hiç bir üniversite hastanesinin böyle bir imkanı yok ki. Yani mesela hangi üniversite hastanesi bana dese ki Sağlık Bakanlığı lütfen bu hususta bize teknik destek versin seve seve. Bugüne kadar bu üniversite hastanelerinde yapılamadı. İşte bu kanunla ümit ediyorum ki bunu da gerçekleştirebiliriz. MURAT YETKİN- Bağlantılı bir konuya girebilir miyim ben. Başka bir sağlık konusu ama Tam Gün değil artık. FİKRET BİLA- Tam günden çıkıp… MURAT YETKİN- Tam Gün’le şöyle bağlantısı var: O da Anayasa Mahkemesiyle ilgili. Bu kamuya açık yerlerde kapalı alanlarda sigara içme yasağı da mahkeme de. Şimdi burada bir şey bekliyor musunuz; bir. İkincisi, bağlantılı soracağım; bu uygulamaya geçtiğinizden bu yana mesela elinizde istatistikler var mı sigarayı bırakanlar arttı mı ya da Anadolu’da çoğu yerde uygulanmıyor, biliyoruz yani hani özellikle kahvehanelerde filan çok nadir uygulanıyor ama büyük şehirlerde tuttu bu. Yani hani yasa değişince kafa değişiyor, yasa değişmeden kafa değişmiyor da yasa değişince kafa değişiyor, değişmeye başladı. Nasıl görüyorsunuz ne çıkar, çıkarsa ne olur? SAYIN BAKANIMIZ- Beni bağışlayın önce bir küçük düzeltmeyle gireyim, Anadolu’da çok çok iyi uygulanıyor. MURAT YETKİN- Benim gözlemlerim farklı demek ki. SAYIN BAKANIMIZ- Yok, çok iyi uygulanıyor. Şöyle: sadece gece belli bir vakitten sonra belli yerlerde uygulamasında biraz zorluk oldu. Anadolu’da uygulanma eksiği olan yerlerde de gözlemimiz şu. Biz yasaya cezaları belediyelerin tahakkuk ettirmesini koymuştuk, belediye encümenlerinin. Cezalar tahakkuk ettiriliyor ihlallerden dolayı, kim tahakkuk ettiriyor? Kolluk kuvvetleri veya illerde oluşturulmuş özel görevliler, valiliğin görevlendirdiği kişiler. Ama bazı belediyeler bunu tahakkuk ettirmiyorlar. İçişleri Bakanlığından bunun için bir genelge yaptık. Daha da belediyeler kendi işlerine sahip çıkmazlarsa bazı belediyeler diyelim... MURAT YETKİN- Hepsi yapmıyor. SAYIN BAKANIMIZ- Belki de biz bu hususta belediyelere yaptırım uygulayacağız ya da kanun maddesini değiştirerek o cezaları başka bir kurumun tahsil etmesine kadar götürebileceğiz. Ama uyum ne kadardır derseniz, yüzde 97 çıktı yaptığımız çalışmalarda; bu kesin, bunda hiç bir tereddüt yok. MURAT YETKİN- Kusura bakmayın, yani çok inanasım gelmiyor, yani inanmak isterim de emin değilim yani. SAYIN BAKANIMIZ- Şöyle söyleyeyim: 25 bin iş yeri ve kamu dairesinde yapıldı bu araştırma. MURAT YETKİN- Yani doğru söylüyor mu, yani denekler doğru ifade verdimi sizce? SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi hem deneklere soruldu, hem gözlemler de yapıldı. Yani kahveye gidildi ve bakıldı burada sigara içiliyor mu, içilmiyor mu? Şimdi burada çok enteresan bir durum var. Bir defa önce şunu sordunuz, ona da cevap vereyim de enteresan duruma sonra geceyim. Ne oldu, ne kadar iyileşme var işte. Mesela kahvehanelere devam eden kişiler, sadece kahvehane demeyelim de ikram sektörü diyoruz buna; kafeler, barlar, lokantalar, restoranlar vesaire. Buralara devam eden ve sigara içen kişilerde yüzde 30 civarında sigarayı azaltma sonucu çıktı. Yüzde 3 civarında da sigarayı bırakma çıktı. Bu çalışanlar açısından da böyle çıktı. Ayrıca, çok enteresan bir sonuç da şu, İstanbul Üniversitesi çalıştı bunu: 11 seçilmiş hastalık sigarayla doğrudan ilişkisi olan 11 seçilmiş hastalıkta. MURAT YETKİN- İstanbul Üniversitesi dediniz. SAYIN BAKANIMIZ- Evet. İstanbul’da acillere başvuran, daha doğrusu İstanbul Üniversitesiyle birlikte bizim sigarayla ilgili bir kurulumuz var oradan bilim adamları yaptılar. 11 seçilmiş hastalık için İstanbul’da acil servislere başvuru oranı yüzde 20 azaldı. MURAT YETKİN- Bir yıl içinde, öyle mi? SAYIN BAKANIMIZ- Evet. Yani ne var bu hastalıkların içinde; astım var, kronik akciğer hastalıkları var, enfaktüsler var mesela. Buna benzer bir çok yarar ortaya çıktı. Tabi bu arada özellikle kahvehanelerde çıkan bazı şeyler vardı biliyorsunuz itirazlar, işte işimiz azaldı falan. Göstergeler şöyle: çok sayıda yeni kahvehane açılmış Türkiye’de bu süreç içerisinde son bir yılda. Yani açılan kahvehane sayısı kapananları ikiye, üçe katlamış durumda. Bir de, KDV oranlarına baktık, bu ikram sektörünün KDV oranları nasıl? KDV oranlarında da artış var. Peki, gelelim, Danıştay’ın bir Dairesinin Anayasa Mahkemesini kahvehanelerdeki sigara içme yasağıyla ilgili iptal istemine. Bir deliliniz var mı derseniz, bir delilim yok. Ama dünyada ki uygulamalara baktığım zaman, bu başvurunun bir kahvehane derneği tarafından yapılan bu başvurunun arkasında sigara firmalarının olduğunu düşünüyorum ben. Çünkü bütün dünyada bu böyle gelişti. Öyle ki Avrupa’da yüksek mahkemelere başvurularla Türkiye’deki başvuruların cümleleri bile birbirine benziyor. MURAT YETKİN- Öyle mi? SAYIN BAKANIMIZ- Evet. Ama bütün Avrupa’da zannediyorum belki 8-10 yüksek mahkeme şu ana kadar bu başvurulara hayır cevabını verdi. Yani burada insan sağlığı var. Bir de şöyle: Kapalı mekânda sigara içildiğinde orada çalışanları da düşünmek lazım. Ocakçısı var, garsonu var bir kahvehanenin, bunlar zarar görüyorlar yani, hem ağır zarar görüyorlar. Bir de, siz içiciyseniz, sigara içen bir kişiyseniz, diyelim ki günde yarım paket sigara içiyorsunuz, kahvehanede de hafta sonu altı saat oturuyorsunuz. Orada altı saat oturduğunuz zaman siz üç paket sigara içiyorsunuz orada eğer sigara içiliyorsa. Dolayısıyla, sorunuzu şöyle bitirmişsiniz, ne düşünüyorsunuz, ne yapılır. MURAT YETKİN- Yani Anayasa Mahkemesinde... SAYIN BAKANIMIZ- Yani Anayasa Mahkemesinin artık böyle bir şeye de olur içilsin bu sigara diyeceğini asla tahmin etmiyorum. FİKRET BİLA- Sayın Bakanım, bir başka konu, yine aldığımız bir eleştiri, yani sizi konuk edeceğimizi bildiği için sağlıkla ilgili insanlar, sendikalar, kuruluşlar bize aktardılar, ziyaret ederek de bunu yaptılar. Şöyle bir iddia var: Şimdi eğitim ve araştırma hastanelerinde sizin döneminizde işte profesör, doçent, akademik kariyer taşıyan personelin başlangıçta atandığını daha sonra da sağlık meslek okulu gibi aslında tıp fakültesi olmayan veya Ankara’da çok uzak tıp fakültelerine, yeni fakültelere bu personelin çok kısa bir süre gönderilip profesör yapıldığı, profesör unvanını aldıkları ve tekrar merkezlerdeki eğitim ve araştırma hastanelerine şef veya şef muavini olarak ancak ikinci görevlendirme bağlamında getirildikleri gibi bir iddia var. Böyle örnekler de çok saymışlar, tabii ben isim vermenin doğru olduğunu düşünmüyorum ama, siz mutlaka bu şikayetlere de vakıfsınız, size de geliyordur. Bu olay nedir efendim, yani böyle bir uzak bir üniversiteye gidip çok kısa çalışıp prof olup tekrar Sağlık Bakanlığı hastanesine ikinci görevle gelme, bunun bir kadrolaşma iddiası olduğu dile getiriliyor ama sizden bu konuda bir açıklama alalım. SAYIN BAKANIMIZ- Aslında Fikret Bey bu çok hayırlı bir iş, bakın nasıl yapılıyor bu. Şimdi profesör olabilmek için üniversitede kadronuzun olması lazım, aksi taktirde doçentlikte gelip tıkanıyorsunuz. FİKRET BİLA- Tıkanıyorsunuz. SAYIN BAKANIMIZ- Klinik şefi oldunuz, doçentsiniz, profesör olamıyorsunuz Sağlık Bakanlığının bir eğitim hastanesinde. Bu arada da Anadolu’da birçok üniversitenin, hatta büyük şehirlerde bile artık öğretim üyesine, profesör seviyesine gelmiş bir öğretim üyesine ihtiyacı var. Bu karşılıklı birbirinden yararlanma aslında. Diyelim ki mesela Rize’ye veya Kars’a yahut Isparta’ya ya da İstanbul’da yeni kurulmuş olan bir vakıf üniversitesi öğretim üyesi arıyor bulamıyor da. Oranın profesör kadrosuna bu kişi atanıyor, daha sonra evet klinik şefi olarak bize görevlendirme yapılıyor 38’le, biliyorsunuz Üniversite Kanununun 38. maddesiyle bu görevlendirmeler yapılır. Peki, o zaman yararı ne diyeceksiniz, bir kişiyi profesör mü etmekti maksat? Bu İlişki 38’de görevlendirmeden sonra bitmiyor. O bahsedilen öğretim üyesi iyi yetişmiş bir insan o, o bahsettiğimiz üniversitelere, profesör unvanını aldığı üniversitelere haftada belli günler gidiyor. Ve orada öğretim üyeliğine devam ediyor, orada insan yetiştiriyor, orada ameliyatlar yapıyor, böylece hem yeni kurulan üniversite ayağa kalkmış oluyor, hem de o kişi profesör unvanını alarak bu tarafa hizmet vermiş oluyor. FİKRET BİLA- Burada efendim şöyle bir itiraz geliyor yine… SAYIN BAKANIMIZ- Bunda hiçbir mahsur yok, bu gayet … FİKRET BİLA- Yani ikinci görevlendirmeyle devlet hastanesine geliyorlar, şef veya şef muavini olarak çalışıyorlar ama aslında o unvanı aldıkları üniversitelerde de kadroları duruyor, oradan maaş alıyorlar ama, oraya gidip eğitim vermiyorlar, çünkü bunlardan bazıları örneğin hemşirelik yüksekokulu gibi, sağlık meslek yüksekokulu gibi, meslek yüksekokullarından profluk kariyeri alıp geliyorlar, yoksa eğitime pek katkıları olmuyor sadece unvanı almış oluyor devlet hastanesindeki hocalar gibi bir… SAYIN BAKANIMIZ- Bence bu örnekleri bize bu değerli izleyiciler verirlerse, herhangi bir örnek de bir kuruluş da buna benzer bir yanlış yapılmış mı bakarız, ama işin temel kurgusu her iki tarafı birden güçlendirmekti. Bu batılı ülkelerde çok sık yapılır. Yani merkezden taşrayı kuvvetlendirmek için, merkezdeki yetişmiş insanlara bir fırsat tanırsınız. Bu yetişmiş insan bir taraftan gider orayı zenginleştirir, bir taraftan da kendi unvanını almış olur. FİKRET BİLA- Bunlar Sağlık Emekçiler Sendikası’nın tespitleri efendim, herhalde sizlere de iletecekler diye düşünüyorum, onların yönelttiği tespitlerdi. SAYIN BAKANIMIZ- Evet. Şimdi burada da müsaadenizle oraya azıcık gireyim. Şimdi sendikalar, sivil örgütler, bunlar hakikaten aslında bir anlamda bize ayna tutan ve bizim aydınlanacağımız kaynaklardır, böyle de olmak gerekir. Türkiye’de bu hususta da ben biraz ipin ucunun kaçtığını düşünüyorum. Yani resmen gerçekten ideolojik sendikalaşmalar ve ideolojik adeta kamplaşmalar var. Yani bu 8 sene içerisinde vatandaş bu kadar Sağlık Bakanlığının yaptığı işler için alkış tutarken, uluslararası örgütler takdir üstüne takdir yayınlarken, OECD’nin Türkiye hakkında yazdığı rapor, Dünya Sağlık Örgütünün, yani bunun o kadar çok örneği var ki makalelere girmişken. Nasıl olurda bir sendika veya bir örgüt yani yaptığınızın yüzde 20’si iyi ama 80’i de yanlış gibi bir şey demez de her şeyiniz yanlış der. Bunu bir şeye çıkarmak mümkün değil. Ama bir açıklaması var Fikret Bey bakın. 2006 yılında Tabip Örgütü bir rapor yayınladı. Bu raporda çeşitli dünya ülkelerinin sağlık sistemleri anlatılıyor, Türkiye’nin ki de gündemde. İki ciltlik bir raporda, 2006’da bültenidir Tabip Örgütünün. Orada bir editöryal yazı var, keşke getirseydim buradan orijinalinden de okurdum. Bu editöryal yazı da diyor ki biz diyor Türkiye’de sağlıkta dönüşüm programı adı altında birtakım iyileştirmeler yapılmasını, bunu yazan da bir halk sağlığı hocası. Yapılmasını hiç doğru bulmuyoruz. Bu vatandaş için hoşuna gidebilir ama, bu çok yanlış bir şeydir. Çünkü nihai hedefe ulaşmamızı, sosyalizme ulaşmamızı engeller. Şimdi bu eski, çok eski bir retoriktir, yani işte proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey kalmayacak ki ihtilal yapsınlar. Ta o devirde kalmış bir siyasi ideoloji bu. Şimdi bu ideolojiyle her şey yanlış yapılıyor derseniz olmaz ki yani. Ben o kadar gayret sarf ediyorum ki beraber bir şeyler yapalım, çalışalım, işte bu kadar mümkün oluyor yani. MURAT YETKİN- Peki, şimdi Türkiye’de genelde sağlık hizmetlerinde hala ciddi boşluklar olduğunu siz de zaten söylüyorsunuz. Sırada ne var? SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi sırada aile hekimliğinin bir defa bütün Türkiye’ye yayılması var malum. MURAT YETKİN- Geçen hafta, bizim mahallede de ilan ettiler. Aile hekiminiz Hatice Hanımdır ona gidin diye. Şimdi gidip tanışacağız. SAYIN BAKANIMIZ- İlan ettiler mi çok güzel. Bir de vatandaşlarımızdan hala öğrenmeyenler varsa, aile hekimi şeyde Türkçe’ye de yazımı da çok güzel uyuyor yani bitişik ailehekimi.gov.tr. MURAT YETKİN- Hım, internet sitesinde. SAYIN BAKANIMIZ- Adresine girilirse herkes kendi şehrini seçerek doktorunu oradan öğrenebiliyor rahatça. Söylediğiniz gibi zaten ilan da ediliyor. Aile hekimliğini bütün Türkiye’ye yayıyoruz. Aile hekimliğiyle beraber kırsalda iki yeni hizmeti geliştiriyoruz. Birincisi haftada iki gün aile hekimleri köyde yaşayan vatandaşlara, kırsalda yaşayan vatandaşlara ev ziyaretleri yapacaklar. Doktor sayımız yetersiz olduğu için bunu şehirlerde yapamıyoruz. MURAT YETKİN- Bu Avrupa sistemi, kara Avrupa. SAYIN BAKANIMIZ- Evet, şehirlerde yapamıyoruz ama köylerde bunu yapacağız. İkincisi de, Eczacılar Birliğiyle bir anlaşma yaptık. Yine kırsaldaki vatandaş, köyde diyelim ki yatalak, yaşlı bir insan var. Köylerimizin bir kısmı böyle Türkiye’de. Tamam doktor gitti reçetesini yazdı. Ama o reçeteyi almak için birinin şeye inmesi lazım, eczaneye. Eczacılar Birliğiyle bir protokol yaptık, birçok şehirde de başladı bunu zenginleştiriyoruz, yaygınlaştırıyoruz. O reçeteleri doktor getirecek, eczacılar kendi aralarında bir nöbet sistemi koyuyorlar, o nöbet sistemine göre rotasyonel bir biçimde eczane ilaçlarını yapacak, götürüp evde vatandaşa teslim edecek. Bunun gibi birçok şey daha var yani, vaktimiz olsaydı… FİKRET BİLA- diğer bir soru da şu: Şimdi özel hastanelerdeki doktor kadrosunu da Sağlık Bakanlığının iznine tabi olduğunu iletiyorlar. Bunun mantığını soruyorlar niye özel hastanedeki doktor sayısını Bakanlık belirliyor diye. SAYIN BAKANIMIZ- Çünkü kıta Avrupa’sında da birçok ülke bu akıllı yolu takip ediyor. Bu bir planlama, biz aslında Sağlık Bakanlığında doktor daha çok olacak, özelde şu kadar olacak diye bir planlama yapmıyoruz Fikret Bey. Nüfuslara ve bölgelere göre bir defa bir doktor başına kaç kişi düşebilir bunu hesap ediyoruz. Türkiye’de psikiyatri sayısı belli, çocuk kardiyaloğu sayısı belli, Türkiye’de çocuk hekimi sayısı belli. Bütün çocuk psikiyatristlerini sayıları 70 kişidir zannediyorum Türkiye’de. Büyük şehirlerin İstanbul, Ankara, İzmir’in özel hastanelerine buyurun istediğiniz gibi siz bunları istihdam edin derseniz ülkenin öbür tarafındaki insanlar bu hizmetten nasıl yararlanacak? MURAT YETKİN- Yani bir yerde düzenleyici bir kısıtlama yapıyorsunuz evet. SAYIN BAKANIMIZ- Ve şimdi bunlara alışılmadığı için geçmişte, bazıları buna feveran ediyorlar, bir müddet sonra herkes bunun doğru bir şey olduğunu anlıyor. Biz cesaretle ne olması gerekiyorsa bir reform yapıyoruz. Elbette onları getireceğiz. FİKRET BİLA- Sanki başlangıçta destekliyordunuz gibi hatırlıyorum ben özel hastaneleri. SAYIN BAKANIMIZ- Yine destekliyoruz ama ölçülü. Yani insan kaynağını, sağlık insan gücünü kullanırken bunu ülkeye dengeli biçimde yaymak zorundayız. FİKRET BİLA- Tekrar reklam arası vermek zorundayım son bölüme gireceğiz. Sevgili izleyiciler reklamlardan sonra yeniden beraber olacağız. (Reklam Arası) FİKRET BİLA-Evet, sevgili izleyiciler, Ankara Kulisi’nin son bölümüne geldik. Sağlık Bakanı Sayın Akdağ’ı konuk ediyorduk programımızda. Efendim, son bölümde de bir genel soruyu sormak istiyorum. Şimdi bütün bunlar tartışmalar yapıldı, mahkeme kararları ortaya çıktı, Tam Gün Yasası sonuç olarak tabi birçok önemli yönü itibariyle iptal edilmiş oldu. Siz yeniden bir yasal çalışma yapacak mısınız, yani bu alanı yeniden bir yasayla düzenlemeyi planlıyor musunuz? SAYIN BAKANIMIZ- Tabi Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeleri görmem lazım. Ondan önce yeni bir yasa yaparsam… FİKRET BİLA- Yok, şu anlamda söylüyorum: Yani bu gerekçelerle birlikte Tam Gün veya ikinci çalışmayı… MURAT YETKİN- Yani, pes edecek misiniz diyor Fikret? SAYIN BAKANIMIZ- Yok yok. Valla Fikret Bey, pes ettiğimiz gün siyaseti bırakırız. Çünkü biz halk için siyaset yapmak zorundayız, başka türlüsünü de Allah sorar. Şimdi benim yaşacağım şey şu: İster birincil düzenleme, yani kanunlar, ister kanunların elverdiği ölçüdeki ikinci düzenlemeler yönetmelikler, isterse de denetlemelerle yapacağımız şey vatandaşın bir özel devlet hastanesinden veya üniversite hastanesinden hizmet alırken, alma durumundayken, bir özel muayenehaneye yönlendirilerek orada para vermesini ben önleyeceğim, önlemeye çalışacağım benim görevim bu, hedefim bu. Bundan asla vazgeçmem ve vatandaşım da şunu bilsin: Bir muayenehaneye gitmek zorunda kalmışsa, yani gitti üniversite hastanesine ona bir şekilde muayenehanenin yolu gösterildi. Gitti devlet hastanesine ona bir şekilde muayenehanenin yolu gösterildi. Böyle bir zaruret içine düşmüşse bunun müsebbibinin Sayın Kılıçdaroğlu olduğunu, Sayın CHP olduğunu bilsin. Ama ben bunu, hani onlar müsebbibidir de, bundan siyaset adına yararlanarak bu işin peşini bırakacak değilim. Ne ben bırakacağım, ne Hükümet bırakacak. FİKRET BİLA- Sayın Kılıçdaroğlu da bin yasal düzenleme olursa biz destek veririz uyarsak yani Tam Gün’le ilgili yeni bir kanun. SAYIN BAKANIMIZ- Eğer Tabip Örgütünün söylediği gibiyse bunun bir pratiği yok. Neden? Tabip Örgütü diyor ki bugün siz performans olarak ne ödüyorsanız maaşla beraber, onlara sabit maaş verin. Ne verelim sabit maaş? Ayda 8 bin lira, 9 bin lira bir klinik şefine sabit maaş verin. O zaman vatandaşın işi görülmez ki. FİKRET BİLA- 78 uygulaması böyle miydi Sayın Bakan, siz daha iyi hatırlayacaksınız. SAYIN BAKANIMIZ- 78 uygulamasında sabit maaşlar var. FİKRET BİLA- Ecevit döneminde. SAYIN BAKANIMIZ- Evet, çok yüksek sabit maaşlar var. Onlar toplum tarafından asla kabul görmemiş o zaman çok büyük sıkıntılara yol açmış. Yani diyelim ki bir ebenin bir validen daha yüksek maaş aldığı yahut ona yakın bir maaş aldığı bir yerde kamu idaresinden bahsedemezsiniz, o zaman böyle bir durumlar ortaya çıkmış. Biz şunu yapıyoruz: Tam Gün Kanunu aslında doktorların maaşlarını da yükseltti. Döner sermayeden gelse bile tabanı yükseltti, tabanı 1800 liradan 3 bin liraya çıkardı, emekliliğe bunun yansımasını sağladı. Ama geri kalan kısım, 3 bin liranın üstündeki kısım bu ikinci bir 3 bin olabilir, üçüncü bir 3 bin olabilir, bunları performansa bağlıyoruz. Çalışacak, hizmet üretecek, vatandaşın işini görecek ve para alacak. MURAT YETKİN- Sayın Bakanım, şimdi artık Meclis’i de kapattınız. Son dakikada bir işte sağlıkla ilgili bir üniversite hastaneleriyle yasa da çıkarmıştınız. Şimdi referandum süreci başlıyor, başladı aslında. Bir şey soracağım, sizce bu referandumda vatandaşlar Başbakanın grup toplantılarında hep vurguladığı gibi, yani yasanın ayrıntılarını okuyup mu oy kullanacak, yoksa genelde bir siyasi tercih olarak mı kullanacak? Gördüğümüz siyasetin 3 parçaya bölündüğü yani. Evet, hayır, boykot, 3 parçaya bölünmüş durumda. Sizce nasıl oy kullanılacak? SAYIN BAKANIMIZ- Tabi burada şöyle bir şey var. Vatandaşın bu işleri çok iyi takip edeni, efendim her maddeyi tek tek bilerek oy verecekler iyi takip edenler. MURAT YETKİN- Kaç madde var efendim? SAYIN BAKANIMIZ- 26 madde var. Ama maddelerin önemli bir bölümü birbiriyle ilişkili. MURAT YETKİN- Birbirleriyle de çok bağlantılı değil. SAYIN BAKANIMIZ- İlişli, çok ilişkili madde var. Yani toplamda zannediyorum 10-11 konuya tekâmül ediyor. Şimdi ama bunun dışında bir de genel olarak bununla neyin geldiğini bir konsept olarak elbette vatandaş bu süre içerisinde öğrenecek, uzun bir zaman var, 2 ay bir zaman var. Mesela siz Ankara’da oy verdiniz, oy verdiğiniz partinin bütün milletvekillerini tanıyor muydunuz? İmkansız. MURAT YETKİN- Uygulamakta olduğunuz seçim sistemi yüzünden tanımıyoruz efendim. SAYIN BAKANIMIZ- Gazeteci olarak bile. MURAT YETKİN- Gazeteci olarak birkaç tanesini biliyoruz. SAYIN BAKANIMIZ- Yani İstanbul’da oy verenleri düşünün, 75 bilmem milletvekili var. Herkes tanınarak mı oy verecek? Hayır. Ama bir marka var. Siz biliyorsunuz ki falanca marka halk adına şunları yapar. Ayrıca bu markanın ortaya getirdiği prensiplerin de temelle şunlardır: Şimdi şurada 2-3’ünü hemen sayabiliriz. İşte bir darbe zihniyetine hayır diyoruz bu çok açık. Çocukların, özürlülerin, yaşlıların, birtakım kadınların, özel ilgili gerektiren alanlarda bunların özel ilgi alması gerekir diyoruz. Bireysel haklarla ilgili iyilikler getiriyoruz. Diyoruz ki yurt dışına gidersen mahkeme kararını görse kim seni engelleyebilirmiş kardeşim, kimse seni fişleyemez diyoruz, bunlar anlaşılmayacak şeyler değil ki çok net şeyler. Üzerinde tartışılan hususlar nedir? Yargı meselesi. Yargı meselesinde o kadar net bir şey var ki özellikle Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’yla ilgili genel hususu şudur: Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu kendi içinde kendini seçen, Yargıtay, Danıştay, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu; Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu, Danıştay. Yani biraz amiyane olacak ama bağışlayın. Körler sağırlar birbirini ağırlar diyor halk buna. Böyle bir seçim sistemi falan olamaz. Ben Yargıtay’ım sizi seçiyorum, siz Hakimler Savcılar Yüksek Kurulusunuz beni seçiyorsunuz, aman Allah’ım ne güzel iş. Böyle bir sistemle yüksek yargı oluşur mu? Peki, ne getiriyoruz biz? Kürsü hakimleri oy verecek, mükemmel bir şey, yani idari hakimden kürsü hakimleri oy verecek, adli yargıdan kürsü hakimleri oy verecek… MURAT YETKİN- Venedik Komisyonunun hiç yapılmasın dediği şey buydu. SAYIN BAKANIMIZ- Peki, Venedik Komisyonu biraz önceki şey mi yapılsın diyor Murat Bey. MURAT YETKİN- Hayır, ona da yapılmasın diyor. SAYIN BAKANIMIZ- Lütfen yani, lütfen yani. MURAT YETKİN- Ben incelediğim için, ona da yapılmasın diyor. SAYIN BAKANIMIZ- Buradaki bütün mesele şudur: Kemikleşmiş yapılar oluşturmayacaksınız. Bakın siyasetin, demokrasinin en güzel tarafı budur. Şimdi birileri hani bahsettiler, işte ne dediler söyleyin adını, sivil darbe falan böyle bir laflar dönüyordu işte sivil diktatörler falan. Neden korkuyoruz arkadaş, apaçık bir toplumdayız, şeffaf bir toplumdayız, yüzlerce televizyon var, tartışılıyor, konuşuluyor, herkes önüne gelen istediğini söylüyor, şurada 1 sene var eğer AK Parti beğenilmiyorsa vatandaş üstüne bir çizik atar getirir B partisini. Onun için siyasetten ve demokrasiden korkmamak lazım. Yargının oluşumunda da ne kadar çoğulculuk olursa, ne kadar çeşitlilik olursa korkmamak lazım. Bakın şöyle tenkit edilebilir denilebilir ki arkadaş bunu biraz daha çeşitlendirmek lazımdı. Ama bulunduğumuz noktadan çok ileri gittiğimiz bir gerçek yargı konusunda. FİKRET BİLA- Sayın Bakan, şimdi referandum sürecini yakından izliyoruz. Yani Anayasa değişiklikleri yapılırken birden fazla konuyu ilgilendiren önemli düzenlemeler yapıldı. Aslında her maddeyi tek tek oylatılabilecek bir sistemle halkın karşısına çıkılsaydı, o zaman vatandaşın gerçek iradesi daha özgürce oluşurdu. Örneğin 12 Eylül’le ilgili koruyucu maddenin kaldırılmasını isteyen birisi ona evet derdi. Ama diyelim ki Anayasa Mahkemesi veya Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını desteklemeyen birisi de ona hayır diyebilirdi. Dolayısıyla sanki bu 12 Eylül darbe karşıtlığı söylem, diğer maddeler de geçsin diye işte bir lokomotif işlemi görecek. Veya o şeye sarılmış şekerlemesidir bu işin gibi bir yorum yapılıyor. Çünkü ikisinin başında da hatırlıyoruz, Anayasa değişikliği tartışıldığında 12 Eylül pek gündemde yoktu. CHP önerdi, Sayın Baykal hatta böyle bir öneride bulundu, Sayın Başbakan da hani işi sulandırmak anlamına gelir dedi. Dolayısıyla hani burada bir samimiyet sorgulaması yapılıyor. AK Parti 12 Eylül’e bu kadar karşıydı da 8 yıldır bu konuda niye adım atmadı gibi bir şey. SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi bir defa Fikret Bey, AK Parti’nin Anayasa değişikliğiyle ilgili bütün çabası, bunu diğer partilerle birlikte yapmaktı ve sürecin daha ileri bir noktaya bizi getirmesinin yıl olarak tek sebebi budur, ikinci başka bir sebebi yok. Ne kadar, kaç defa teşebbüs ettiğimizi sizler de biliyorsunuz hadi beraber yapalım diye. Ama artık olmayınca ne yapacaksınız, o zaman biz hazırladık, biz getirdik yani milletin iradesini temsil noktasında olan bir Parti olarak. Şimdi burada ben size bir şey sorayım, yani usulden değildir buradaki konuğun size soru sorması ama, bu Anayasayı tamamen değiştirmeliyiz değil mi sizce de? MURAT YETKİN- Bence mi? SAYIN BAKANIMIZ- Evet, sizce. FİKRET BİLA- Yani yeni bir anayasa yazılmasında fayda olduğu kanaatindeyim. MURAT YETKİN- Yani o belki girişteki Başkent Ankara’dır, işte laik, sosyal, hukuk devleti… FİKRET BİLA- Hani daha kısa, daha özlü… SAYIN BAKANIMIZ- Elbette canım, yani birtakım değerleri muhafaza etmeliyiz, ama sonuçta bu Anayasayı topyekün değiştirmeliyiz, çünkü kurgusunda arıza var, bu bir darbe Anayasası, bu bir darbe Anayasası. Peki, bu Anayasayı mesela diyelim ki seçimlerden sonra inşallah nasip olur bu Anayasayı tamamen değiştiririz, şöyle çağdaş bir ülkeye layık, kısa, özlü, herkesin anlayacağı, önüne gelenin virgülden sonra böyle olduğu için ben de bu manayı veriyorum diyemeyeceği özellikle yüksek yargı organlarına açık konuşayım, bir anayasa yaparız. FİKRET BİLA- Ama sadece iktidar partisinin görüşleriyle veya çalışmasıyla değil herhalde. Anayasa mutabakatı… SAYIN BAKANIMIZ- Şimdi müsaade edin oraya geliyorum. Asıl işin püf noktası burası. Peki, bu anayasayı yapacağımız zaman, bu anayasa varsayalım ki 100 maddeli olsun veya benim düşündüğüm gibi keşke olsun 50 maddeli olsun. FİKRET BİLA- Daha az, evet. SAYIN BAKANIMIZ- Bunların hepsini birden halkoyuna sunmayacak mıyız, yoksa teker teker mi sunacağız? MURAT YETKİN- Şimdi burada kritik bir şey var efendim. FİKRET BİLA- O ayrı bir konsept. SAYIN BAKANIMIZ- Ne fark eder efendim, aynı şey. Yani teker teker bütün Anayasanın maddelerinin teker teker oylamaya sunulduğu, bir ülke mi varmış yani? FİKRET BİLA- Yeniden bir anayasa yapıyorsunuz orada… SAYIN BAKANIMIZ- Biz şimdi şunu yapıyoruz… MURAT YETKİN- Ama burada bakın kritik bir şey var, madem sordunuz söylüyorum yani. AYIN BAKANIMIZ- Tabi, söyleyin. MURAT YETKİN- Buradaki kritik şey, hakikaten böyle bir yeni bir anayasanın toplumdaki belli başlı bütün güçlerin sadece siyasi parti değil, belli başlı sivil toplum, gerçek sivil toplum örgütlerinin de çalışması sonucu ürünü olması, yoksa ben size bir tane taslak verdim, oku bakayım yanlış yerlerini söyle düzelteyim, bu uzlaşma yöntemi değil. Ben geçen hafta Avrupa Birliği’nin Ankara’daki temsilcisi, Mark Pierre ile görüştüm, kendisi de pek konuşkan bir adam değil. Çok uzun 2 güne yayılan demeç verdi, belli ki Brüksel’den aldığı talimatla bunları verdi. Söylediği, yeni bir çalışma olsa ne güzel olur, ama toplumdaki bütün siyasi aktörlerin diyaloguyla. Yani diyalogdan şunu anlamıyor kimse efendim, yani siz bunu belki böyle düşünüp iyi olur filan diyor musunuz? Yani bak güzel bir taslak hazırladım, şuradan bana uygun olmayan noktalar üzerinden bu değil yani. SAYIN BAKANIMIZ- Murat Bey, hafızalarımızı yoklayalım. Yani hepimiz genciz daha şey yapmadık yani. MURAT YETKİN- Yok, orta yaş olduk yani. SAYIN BAKANIMIZ- Hani hemen 2-3 sene geriyi unutacak halde değiliz yani. Biz bunu çok çabaladık. Ben şunu anlatmaya çalışıyorum: Yani siz çabalıyorsunuz ortada bir darbe Anayasası var, bunun tamamen değişmesi en güzel olanıdır, buna cevap alamıyorsunuz. O zaman ya cevap alamıyorsak hele biraz daha duralım, biraz daha, o zaman bize ne diyecektiniz biliyor musunuz? Nasip olursa bir dönem daha, önümüzdeki dönemde de AK Parti iktidara geleceği için, siz bunun için Sayın Bakan niye 12 sene beklediniz diye soruyu bu sefer öyle soracaktınız, bunun başka bir çaresi yok ki ne yapayım, değişmesi gerektiği yerde değiştirmeye çalışıyoruz. MURAT YETKİN- Şimdi 35. madde için soruyoruz. Yani Sayın Şahin dedi ki yani Kemal Kılıçdaroğlu bunu böyle önerince Sayın Mehmet Ali Şahin de gecikmiş bir şeydir, bu 35. madde iç hizmet kanunu dedi. SAYIN BAKANIMIZ- Doğru. MURAT YETKİN- Ama Adalet Bakanlığı yaptı, Başbakan Yardımcılığı yaptı Sayın Şahin. SAYIN BAKANIMIZ- Ama bunu Sayın Kılıçdaroğlu’nun başında olduğu Parti ilk defa söylüyor 8 senedir canım. iç yanına bile yaklaştırmıyorlardı ki. FİKRET BİLA- Evet, efendim süremizi doldurduk. Sayın Bakan çok teşekkür ediyoruz. SAYIN BAKANIMIZ- Ben çok teşekkür ediyorum. MURAT YETKİN- FİKRET BİLA- Sorularımıza yanıt verdiniz. Sevgili izleyiciler bu yayın döneminde Ankara Kulisi’nin son programını gerçekleştirdik. Önümüzdeki yeni dönemde yeniden birlikte olmak umuduyla hepinize iyi akşamlar ve iyi günler diliyoruz.
Bu haber 2418 kez okunmuştur.